İsrail'i Kurtarma Diplomasisi

10 Ağustos 2006 Perşembe, Vakit gazetesi

Bir önceki yazımızda İsrail'in zamanla yarıştığını bu yüzden de vermeden almak için aşırı tahribat, kıyım ve katliam gerçekleştirmek suretiyle Lübnan'ı yıldırmaya çalıştığını dile getirmiştik. Ancak buna rağmen direnişin ayağını sabit tutarak işgalci devleti vurmaya devam etmesi siyonist saldırganlar açısından işin sarpa sarmasına yol açıyor. İşgal devletinin kendi toplumuna yönelik enformasyon faaliyetlerinde sürekli İsrail ordusunun büyük başarılar elde ettiğinin, Hizbullah'ın belinin kırıldığının, silah depolarının en az üçte ikisinin tahrip edildiğinin ileri sürülmesine rağmen, yahudi göçmenler arasında yapılan son ankete göre göçmenlerin % 48'i savaşın herhangi bir galibinin olmadığına, % 12'si Hizbullah'ın galip olduğuna, % 28'i de İsrail'in galip olduğuna inanıyor. Yani ankete katılanların % 72'si İsrail'in galip olmadığı inancında. Kaldı ki bu anketin yahudi göçmenlerdeki kanaati tam yansıttığını da zannetmiyoruz. % 28'lik oran kanaatleri değil beklentileri ve duyguları yansıtmaktadır. Yani İsrail'in galip olduğunu ileri sürenler gerçekte buna inandıkları için değil böyle bir beklenti içinde oldukları için o şıkkı işaretlemişlerdir. Çünkü vakıa onların böyle bir şeye inanmalarını zorlaştırıcı niteliktedir.

Siyonist devlet her ne kadar kendi toplumunu yalan ağırlıklı enformasyon faaliyetleriyle kandırmaya çalışsa da kendisi galip olduğuna inanamıyor. Güney Lübnan'a yönelik kara saldırılarındaki başarısızlıklardan birlik komutanlarını sorumlu tutarak birçoğunu görevden alması bunun göstergesi. Ama araç ve mekanizma bozuk olduktan sonra şoförü değiştirmekten bir sonuç alınamaz.

Rice'ın Ortadoğu ziyareti siyonist devlete diplomatik destek atağıydı. Ama Rice o atağında siyonist devletin Lübnan'ı biraz daha silkelemesine, halkına biraz daha zarar vermesine fırsat tanımak amacıyla ateşkes için vaktin erken olduğunu söylemişti. Kana katliamından sonra artık ateşkes vaktinin geldiğini söyledi. Bunu söylemesinin sebebi ise artık yeterli sayıda Lübnanlının öldürüldüğüne inanması değil Hizbullah'ın intikam saldırılarının İsrail'e vereceği zararın büyük olacağını ve Kana katliamına dayalı ateşkeste İsrail'in vuran, dağıtan taraf olarak görülmesi için psikolojik havanın oluştuğunu düşünmesiydi.

Bu arada ABD işgalci siyonist devlet adına BM zorlamasıyla bir ateşkes gerçekleştirilmesi için karar tasarıları hazırlama çalışmalarını başlattı. Sonunda bir ABD - Fransa ortak tasarısı hazırlandı. Tasarının tamamen İsrail lehine olduğu ve Lübnan halkının menfaatini hiçbir şekilde nazarı dikkate almadığı tüm Lübnanlılarının ortak kanaatidir. Özetle ifade etmek gerekirse tasarı işgalci siyonist devlete sadece menfaatinin zarar görmediği oranda bir ateşkes yükümlülüğü yüklerken Lübnan tarafına önemli yükümlülükler yüklüyor. İşgalci siyonist esirlerin serbest bırakılmasını isterken Lübnanlı esirlerin serbest bırakılmasını şart koşmuyor. Hizbullah'ın İsrail için tehdit oluşturmasını engelleyecek bir tampon bölge oluşturulmasını ve bu bölgeye çok uluslu güç yerleştirilmesini istiyor. Çok uluslu gücün saldırgan siyonist devlet tarafına değil Lübnan halkını savunan Hizbullah milislerinin bulunduğu tarafa yerleştirilmesi şart koşuluyor. Böylece söz konusu alandan İsrail'e füze saldırısı engellenecek. Ama siyonistlerin çıkarlarını tehlikeye sokacak herhangi bir askeri hareketlilik olması durumunda onlara askeri saldırı gerçekleştirme hakkı (!) tanınıyor.

Tasarının bu şekilde uygulamaya geçirilmesi, siyonist devletin savaştan galip çıkarılması anlamına gelecektir. Zaten Hizbullah yetkilileri de yaptıkları açıklamada tasarının İsrail'e masa başında savaş kazandırma amacı taşıdığına dikkat çektiler.

İşin ilginç yanı ise normalde Lübnan'ın dostu görünen Fransa'nın bu tasarıya ortak olması ve siyonist devleti düzlüğe çıkarabilmek için ABD ile birlikte Lübnan'a tuzak kurmasıdır. Lübnan cumhurbaşkanı Emil Lahud da Fransa'nın çok uluslu güç vasıtasıyla bölgeye yerleşmek istediğine dikkat çekti. Şu bir gerçek ki Lübnan'ın dostu gibi görünen Fransa bu ülkeye her zaman ihanet etmiştir. Çünkü o sadece menfaatinin dostudur. Fransa cumhurbaşkanının, Lübnan cumhurbaşkanının ve halkının ateşkes tasarısına tepki göstermesinden sonra ağız değiştirmesi ve Lübnanlıların onaylamayacağı bir tasarı lehine oy kullanmayacaklarını söylemesi samimiyet göstergesi değil, yine bir yanıltmadır.

Savaşın bir de medya boyutu var. Allah'ın izniyle müteakip yazımızda da bu boyut üzerinde durmak istiyoruz.

İrtibatlı Yazılar

  • "Dağıtan Hayalet" İsrail'i Dağıttı
  • HAMAS İsrail'i Tanımadı ve Pes Etmedi
  • İsrail'in Amacı
  • Direniş ve İhanet
  • İnsanlık Hedefte
  • İsrail Vahşet Pazarlıyor
  • Komplo Teorileriyle Başetmek
  • Hizbullah Cesareti
  • Onlar da Yara Aldı
  • Zalimler ve Mazlumlar Cephesi
  • Psikolojik Savaş
  • Bombalar ve Balonlar
  • Bizim Psikolojik Savaşımız
  • Aptal Bush'un Akıllı Bombaları
  • BOP, GOP, YOP ve Sonunda HOOOP!
  • İlmi Fitneye Alet Etmeyin
  • Yeni Bir Kara Eylül Planı: YOP
  • Filistin'de Durum
  • Canbulat'tan Yine Dürzilik
  • Siz Hâlâ Olmert'in Dostu musunuz?
  • İsrail Hesabına Diplomasi
  • Kiralık Ka(til/lem)ler
  • Dünyanın Merkezinde Sıcak Gelişmeler
  • Siyonizmin Yeniden Azgınlaşması
  • Ümitler Canlı
  • 1701 Nolu Tuzak
  • İsrail'in Kayıpları
  • İsrail'in İç Savaşı
  • Mahzun Mescidi Aksa
  • Gül'ün Ziyaretleri ve Türkiye'nin Yeri
  • Şimdi de Uluslar arası İşgal mi?
  • Siyonizmin Lübnan Hezimeti
  • yonizmin Lübnan Hezimeti