9 Haziran 2016 Perşembe, Yeni Akit
Vezneciler'de gerçekleştirilen vahşi katliamın emperyalizmin hizmetindeki medya organlarını sevindirmesi ve bu yüzden tam anlamıyla dört köşe olmaları çok da garipsenecek bir durum değildir. Fakat karakter ve amaçlarını ortaya çıkarması açısından da dikkat çekicidir. Gerçekte vahşi saldırıya sevinen medya savaşın bir cephesini, saldırıyı gerçekleştiren gözü dönmüş katiller ise diğer cephesini oluşturuyor. Ayrıca bunların tümü aynı merkezden yönetiliyor ve aynı hedeflere yönlendirilmiş durumdalar. Sadece isim ve konumları farklıdır.
Onları yöneten ve yönlendiren güçler Suriye ve Irak'ta da sivil savunmasız halka karşı, IŞİD bahanesiyle korkunç bir savaş yürütüyorlar. Oralarda sadece uzaktan kumandalı örgüt ve yönetimleri kullanmakla yetinmiyorlar, kendileri de bilfiil işin içindeler. Çünkü uzaktan kumanda ettiklerinin yetersiz kaldıklarını ve sürekli güç kaybettiklerini görünce kendileri de bilfiil işin içinde yer alma, olaylara doğrudan müdahale ihtiyacı duydular.
ABD'nin IŞİD bahanesiyle Rakka'da, PKK'nın Suriye kanadı olan PYD'nin yanında fiilen savaşmasından ve çevirdiği dümenden 2 Haziran'da yayınlanan "ABD askeri PKK militanını eğitiyor" başlıklı yazımızda söz etmiştik. Vezneciler saldırısını planlayan ve gerçekleştiren katiller de muhtemelen, IŞİD'e karşı PYD'nin yanında savaşacakları iddiasıyla Suriye'ye geçerek askerî eğitimlerini ABD askerlerinden alan militanlar arasında yer almışlardır. Değillerse de bu amaçla gidip eğitim alanların tornasından geçmişlerdir.
Aynı mekanizma Irak'ta da yine IŞİD bahanesiyle, bu ülkedeki ihanet çetesinin yanında özellikle Felluce merkezli bir savaş yürütüyor.
IŞİD'in bir piyon ve satrancın taşlarından biri olduğunu, yürü dendiğinde yürüdüğünü, öne geçmesinin de yeni bir atak ve saldırı için gerekçe olarak kullanıldığını muhtelif yazılarımızda dile getirdik. Felluce savaşı da aynı taktikle yürütülüyor. Gerçekte ise savaşın hedefinde bu örgütle hiçbir ilgileri olmayan, savunmasız sivil insanlar var.
Bu savaşta halka yönelik korkunç saldırılar, katliamlar gerçekleştiriliyor ve esir edilen sivillere vahşice işkence yapılıyor. İşkencelerin görüntüleri olayları yakından izleyen sivil toplum kuruluşları ve orada hizmet veren sağlık görevlileri tarafından medyaya yansıtıldı.
ABD'li yetkililerin Felluce'deki savaşın mezhep çatışmasına yol açmasından endişe ettiklerini söylemeleri ise güldürücüydü. Ama adamların bu tür açıklamalarla sahtekârlıklarını gizleyebilmeleri de düşündürücü.
Irak'taki savaşın öncelikli amaçlarından biri zaten bölgede mezhep çatışmasının, farklı mezheplere mensup kitlelerin kesin olarak saflarını ayırmalarının, birbirlerine iyice düşman olmalarının ve böylece küçük bir tetiklemeyle hemen çatışmaya girebilecek psikolojiye sokulmalarının alt yapısını hazırlamaktı. Ne yazık ki İran'ın ABD ile hain işbirliği bu konuda başarılı olmalarını sağladı ve bugün Irak'taki çatışma zaten büyük ölçüde mezhep çatışmasına dönüşmüş durumdadır. Ama adamlar kirli emellerini böyle kaypak açıklamalarla, sanki mezhep çatışmasına karşıymışlar gibi bir hava estirmek suretiyle gizleyebiliyorlar. Bu taktiği belki de İran'dan öğrenmiş olabilirler. Çünkü İran onlardan önce çok da sinsice kullanıyordu.
Felluce'de sergilenen korkunç vahşet ve işkence uygulamaları yeni bir mülteci akımına neden oldu. Oradaki vahşetten kaçanların Türkiye'den başka gidebilecekleri bir yer de olmadığı için on binlerce aile söz konusu katliam ve vahşetten kaçarak Türkiye sınırlarına dayandı.
Olayları organize eden ve katilleri yönlendiren küresel emperyalizm ise mülteci akımıyla Türkiye'yi iki yönden sıkıştırmaya çalışıyor. Bir yandan bu insanların kendi evlerinde huzur ve güven içinde yaşamalarına fırsat vermeyen korkunç saldırılar gerçekleştirilmesini sağlıyor. Diğer yandan evlerinden çıkarılan insanlara kendi kapılarını açmayarak hepsinin Türkiye'de barındırılması için zorbalık yapıyor. Türkiye'nin mültecilerin Avrupa'ya doğru gidebilmeleri için kapılarını açacağını söylemesi üzerine de hain katilleri devreye sokarak İstanbul'un göbeğinde, en önemli turistik bölgelerinden birinde saldırı gerçekleştirmeleri için yönlendiriyor. Bir yandan da medya cephesini devreye sokarak, bu eylemin Türkiye'nin güvenliğini sarstığı dolayısıyla artık turistlerin gelmeyeceği propagandası yaparak ekonomisine de ağır darbe vurmaya çalışıyor.