5 Şubat 2015 Perşembe, Yeni Akit
Mısır'da cuntanın 25 Ocak devriminin yıl dönümü gösterilerinde yaptığı katliamların hemen ardından Sina'da askerlerin hedef alındığı bombalamalar, sonra da Mısır mahkemesinin daha önce gereksiz gördüğü bir davanın benzerini gündemine alarak Hamas'ın askerî kanadı İzzettin Kassam Tugayları'nı terör örgütü sayan karar alması, çok geçmeden de 183 kişiye idam cezası verilmesi birbirinden bağımsız gelişmeler değil. Bu olayları ayrıca değerlendirmeye çalışacağız. Fakat ondan önce kendi açımdan üzücü bulduğum bir değerlendirme ve irtibatlandırma hakkında görüşlerimi burada dile getirmeyi zorunlu buluyorum.
Gazetemiz yazarlarından Sayın Yaşar Değirmenci'nin güncel bazı olaylarla bağlantılı öğütler verdiği "Ey Müslüman teröre alet olma!" başlıklı yazısı gazetemizin web sitesinde aynı zamanda haber şeklinde yayınlandı. Web sitesindeki haberde Mescidi Aksa çevresindeki Filistinli gençlerin siyonist işgalcileri taşlamasının fotoğrafı kullanılmıştı. Sayfayı düzenleyenlerin bu fotoğrafı kullanmaktaki amaçları o gençlerin eylemini terör kategorisine sokmak değildir. Ama okuyucuların büyük çoğunluğu internet sayfalarında sadece başlıklara ve spotlara bakıyor. Dolayısıyla kullanılan fotoğrafların da başlıkla ve spotla irtibatını kurmaya çalışıyorlar. "Ey Müslüman teröre alet olma!" başlığının üstüne böyle bir fotoğraf konursa okuyucu o gençlerin işgale karşı verdiği mücadelenin terörle irtibatlandırıldığı anlamı çıkaracaktır.
Kudüs'ün ve Mescidi Aksa'nın bekçiliğini yapan o çocuklar ve gençler orada ümmetin onurunu savunuyorlar. Büyük zorlukları ve tehlikeleri göze alarak orada ümmetin kutsal mevzilerini savunan bu çocuklar ve gençler işgalci siyonistleri taşlarken buradan onları taşlamamız anlamına gelecek bir irtibatlandırma yapılması görmezden gelinecek bir hata değildir.
Yaşar Değirmenci de yazısında İhvan'ın Suriye'de silaha başvurduğu için Mısır'ı da kaybettiğini iddia ediyor. Keşke Yaşar hoca, Suriye'de silaha başvurulması sürecini yeterince araştırdıktan sonra bir hüküm çıkarsaydı. Bu hükmünde zanna dayandığı çok açık. Yüce Allah da Kur'an-ı Kerim'de zannın birçoğundan sakınmamızı emrediyor.
Baas zulmüne karşı başlatılan silahlı mücadelenin halkın tercihi olmadığını, zulme maruz kalanları savunmak için silaha başvurmaya zorlananların da haklı gerekçeleri olduğunu değişik vesilelerle dile getirdik. Ama silaha başvurulmasında İhvan'ın aktif bir rolü olmadığını ve onun kararıyla bu mücadelenin başlatılmadığını hatırlatmak gerekiyor.
Her şeyden önce Baas rejiminin, Müslüman Kardeşler'e mensubiyeti idamla cezalandıran meşhur 49 nolu yasasından dolayı Suriye'de bu cemaatin zaten silahlı mücadele başlatabilecek bir yapılanması yoktu. Mensupları ya öldürülmüş, ya hapislere doldurulmuştu ve kendilerinden hiçbir haber alınamıyordu ya da ülke dışında yaşıyorlardı.
Bu ülkede 15 Mart 2011'de sivil gösterilerin başlatılmasından sonraki altı aylık süre içinde muhalefetin silaha başvurmadığı, ilk silahlı mücadelenin de Özgür Suriye Ordusu tarafından başlatıldığı biliniyor. Bu teşkilat ise halkına silah çevirmeyi reddettikleri için ordudan kaçan subaylar tarafından kuruldu; daha sonra sivil gençleri de gerilla eğitimi vererek saflarına kattı. İkinci aşamada çoğunlukla cami cemaatlerinin örgütlenmesiyle küçük çaplı gerilla grupları oluşturuldu ve bunlar kendi aralarında organizasyonlar kurdular ki bunlar da İhvan kararıyla şekillenmiş değillerdi. Bu dönemde ülke dışından gelerek kendilerine özel silahlı cepheler oluşturanlar da oldu.
Yazıda İslâmî yönetimin olmadığı dönemlerde ulu'l-emrin ulema olduğuna, ûlu kelimesi çoğul olduğundan sadece bir âlimin de hüküm veremeyeceğine dikkat çekilmiş. Yerinde bir tespit. Ama tabii ki bu ulemanın da İslâm karşıtı zulüm yönetimlerine yalaka olmaması gerekir.
Özellikle Arap dünyasını yakından incelerseniz, hakim sistemlere yalakalık etmeyen ilim adamları içinde İhvan'a mensup ya da onun siyasi çizgisine destek veren âlimlerin büyük bir ekseriyeti oluşturduğunu, bu cemaatin rejim yalakası olmayan ve itidalli düşünen tüm âlimlere de saygı duyduğunu, âlimler arasında bağ kurmak ve ümmete öncülük etmelerini sağlamak için büyük gayretler gösterenlerin de bu cemaate yakın âlimler olduğunu görürsünüz.