Filistin'deki Gelişmeler

21 Eylül 2006 Perşembe, Vakit gazetesi

Siyonist devlet Lübnan'da ağır darbe yedikten sonra Filistin'deki insanlık dışı saldırılarını yeniden şiddetlendirdi. Türkiye-Filistin Dostluk Grubu başkanı Sayın Hüseyin Tanrıverdi'nin yaptığı son açıklama ve verdiği bilgiler de bu gerçeği ortaya koyması açısından önemliydi. Şu var ki Lübnan savaşı esnasında Filistin'deki gelişmeler doğal olarak gölgede kaldı. Bu durum hâlen belli bir ölçüde devam etmekte ve Filistin'le ilgili bazı önemli gelişmeler dikkatlerden kaçmaktadır.

Bu sıralarda bir ulusal ittifak hükümeti oluşturulması çabaları var. Bu çabaların amacı Filistinlileri zorlayan sorunların en azından bazılarının çözümü için formüller üretmektir. Fakat siyonist devlet ve onun arkasında duran Amerikan emperyalizmi kesinlikle içinde İslâmî hareketin olacağı bir çözüm uygulamasına imkân verilmesini istemiyor. Bu yüzden bir ulusal ittifak hükümeti oluşturulmasını değil İslâmî hareketin tamamen devre dışı bırakılacağı, dolayısıyla halk iradesinin yansıtılmayacağı bir yönetim tarzına geçilmesini istiyorlar. Biz bunu tahminlerimize dayanarak söylemiyoruz. Özerk yönetim başkanı Mahmud Abbas'a son ABD gezisi esnasında telkin edilenler hakkında Arap medyasına yansıyan haberler emperyalizmin Filistin'le ilgili niyetlerini ortaya koymaktadır.

Bir yandan da işgalci siyonist güçler hem çözüm arayışlarının önünü kapatmak hem de mevcut yönetimin daha çok elini kolunu bağlamak amacıyla yeni eşkıyalık metotlarına başvuruyorlar.

Emperyalizm HAMAS'ın yönetime geçmesinden sonra Filistin halkına karşı ağır bir ambargo uygulaması başlattı. Bunun amacı HAMAS'ın elini kolunu bağlayarak yönetimde varlık göstermesini engellemek ve onu kendi isteğiyle çekilmeye zorlamaktı. Bu durumda halkın özgür iradesi de tamamen devre dışı bırakılmış olacaktı. Çağdaş haçlı zihniyetinin ve onun koruduğu siyonizmin demokrasi anlayışı buydu. Ama onların tüm baskılarına rağmen HAMAS çekilme kolaycılığını değil yönetimde kalıp çözüm arama yolunu yani işin zor tarafını seçti. Yürüttüğü yoğun çabalarla alternatif kaynaklar da buldu. Bu kaynaklar emperyalist ambargoyu etkisiz hale getirebilecekti. Bu kez emperyalist güçler ekonomik alandaki globalleşmenin kendilerine sağladığı imkânları kullanarak Arap dünyasındaki bankalara Filistin yönetimine taahhüt edilen yardımları transfer etmemeleri talimatları verdiler. Bu bankalara belli bir limitin üzerinde paraları Filistin tarafına transfer etmeleri durumunda uluslar arası alandaki tüm işlemlerinin bloke edileceği tehdidinde bulundular. Böyle bir tehdide kafa tutma cesareti gösteremeyen Arap bankaları da ne yazık ki transfer işlemlerini engellediler.

HAMAS hükümeti yine zor olanı seçerek çözüm arayışlarını sürdürdü. Bu kez küçük limitli kaynaklar bularak bunların, hükümet hesaplarına değil doğrudan ihtiyaç sahiplerinin hesaplarına havale edilmesi formülünü devreye soktu. Bu arada bankalar yoluyla değil başka kanallardan kaynak aktarımı yaparak ödenmeyen maaşları ödemeye çalıştı. Ayrıca önceki hükümetlerin dönemlerinde gerçekleştirilen yolsuzlukların, kaynak israfının, usül dışı kullanımların önüne geçerek içerideki imkânları da verimli kullanma yoluna gitti. Böylece ödenemeyen maaşların % 60 kadarı ödendi. Ne var ki buna rağmen birtakım fitne mekanizmaları yönetimi yıpratma amacıyla, bazı kesimlerin yaşanan zorlukları göz ardı ederek kargaşa çıkarmalarını sağlayabildiler.

İlginç olan bir şey de Türkiye'den bazı medya organlarının emperyalizmin ambargosunu, siyonist vahşeti görmezden gelip ortaya çıkan olumsuz tabloların tüm sorumluluğunu HAMAS'a yükleyerek uluslar arası güç odaklarının siyasi hesaplarına hizmet etmeleri ve onlarla aynı hedefi vurmalarıydı. Bu konudaki iddia ve yorumların tahlilini ayrıca yapacağız inşallah.

Siyonist işgal güçleri Filistinlilerin kendi problemlerini çözme çabalarının önüne yeni engeller çıkarmak ve Filistin halkını tam bir çıkmazın içine sürüklemek amacıyla dün (20 Eylül) yeni eşkıyalıklar gerçekleştirdiler. İşgalci askerler Batı Yaka'nın Cenin, Nablus ve Tulkerem şehirlerinde muhtelif banka şubelerine, sarraflara ve döviz bürolarına baskınlar düzenleyerek paralara, altınlara, bilgisayarlara ve resmi evraklara el koydular. Bu eşkıyalığın ana hedefi de Filistin yönetiminin limit düşürerek ihtiyaç sahiplerine havale yapılmasını sağlama formülünün işleyişini engellemektir. Ama bütün engellemelere rağmen Filistin halkının varlık mücadelesi sürecektir.

Filistin'deki son gelişmeler hakkında sizleri bilgilendirmeye devam edeceğiz inşallah.

Yine Yıpratma Çabaları

22 Eylül 2006 Cuma, Vakit gazetesi

Filistin'de yaşanan sorunun temel sebebi işgaldir. İşgale rağmen aranacak ve bulunacak çözümlerin tümü yüzeysel ve geçici olacaktır. Ne var ki bu gerçeği anlamayanlar Filistin halkına işgalle birlikte var olma, işgale rağmen kalıcı çözüm bulma dayatmaları yapma ya da bu konuda akıl verme yoluna gitmektedirler. Türkiye'den bazı medya mensuplarının Filistin'deki mevcut sıkıntıları yorumlarken dile getirdikleri de bu tutumlarıyla bağlantılıdır.

Söz konusu medya mensuplarının işgal gerçeğini görememeleri veya görmek istememeleri sebebiyle Filistin'de yaşanan zorluklardan dolayı HAMAS'ı mahkûm ettiklerini görüyoruz. Sanki bu hareket yönetime gelmeden önce her şey güllük gülistanlık imiş de onun gelmesiyle bozulmuş, insanlar birden kendilerini çok kötü bir durumun içinde bulmuşlar. Öncelikle bugün Filistin halkını zorlayan sorunların sebebi HAMAS değil işgal ve onun sürmesini isteyen emperyalizmdir. Ambargonun etkili olmasının sebebi ise geçmiş yönetimlerin yaptıkları anlaşmalarla yeri geldiğinde Filistin halkının boğazını sıkmada kullanılacak "yardım" adı verilen iplere bu halkı mahkûm etmeleridir. Kaldı ki söz konusu hareket iş başına gelmeden önce de daha başka ve üstelik daha büyük sorunlar yaşanıyordu. Bu sorunların başında ise yolsuzluklar geliyordu ki bugün yaşanan ekonomik sıkıntıları hazırlayan en önemli etkenlerden biri yolsuzluklardır. HAMAS'ın parlamento seçimlerine girme kararı almasında bu yolsuzlukların önüne geçme amacının birinci derecede rol oynadığını da konuyu yakından takip eden herkes biliyor. Zaten önceki dönemde her şey güllük gülistanlık olsaydı HAMAS'ın bu kadar geniş bir kitlenin desteğini elde etmesi pek de kolay olmazdı.

Söz konusu medya mensupları yaşanan problemler sebebiyle HAMAS'ın popülaritesinin hızla düştüğünü ileri sürdüler. Bu tür iddialar, Filistin'de İslâmî hareketin yükselişinden rahatsız olan emperyalist güçler ve Siyonist işgalcilerle aynı hedefi vurmak için atılmış oklardır. Bu iddialara muhtelif gösteriler, tepki eylemleri gerekçe gösteriliyor. Körlerin fil tarifinde olduğu gibi eğer bütünü tariften aciz kalırsan, elini sürdüğün parçanın özelliklerinin bütüne ait olduğunu zannedersin. Kendini sadece tepki eylemlerinin içine atarsan ve içindeki duygu seni bunları geneli tarifte kullanmaya yöneltirse öyle düşünürsün. Ama daha yakında Nablus'taki Necah Üniversitesi Öğrenci Meclisi seçimlerinden HAMAS'ın üstün başarıyla çıktığını, mevcut hükümete destek amaçlı gösterilere protesto eylemlerine katılanların belki elli katı kadar insan katıldığını öğrenme zahmeti göstermiş olsaydın gerçeğin daha farklı olduğunu anlayabilirdin. Ayrıca şunu bilmek gerekir ki Filistin'de İslâmî hareket popüler değil, inanç temelli ve ideolojik bir harekettir. Hafif bir rüzgârla sağa sola yatmaz. 1987 intifadasının başlangıcından buyana pek çok zorluklarla karşı karşıya gelmesine, birçok önemli önderini şehit vermesine rağmen sürekli yükselişte olması da bunu gösterir.

Önemli bir iddia da Filistin'deki İslâmî hareketin şartlarının yerine getirilmesi durumunda Siyonist devletle masaya oturacağının ve ambargocu devletlerin gerekçe olarak kullandıkları "İsrail devleti yok edilmeli" sözünün hiçbir zaman dile getirilmediğinin başbakan İsmail Heniye'nin ağzından aktarılması oldu. Bu iddiada çok açık bir çarpıtma olduğu göze batıyordu. Bugün Batı'daki emperyalizmin ve onun himayesindeki siyonizmin HAMAS ile temel sorunlarından biri bu konulardaki ilkelerdir. Bu ilkelerinden taviz vermemek için pek çok zorluğu göğüsleyen hareketin üst düzeydeki yetkilisinin bir gazete muhabirine, bu ilkelerin üstünü çizen açıklamada bulunması mantıklı değildir. HAMAS daha önce konuyla ilgili resmî açıklamalarında şartlarının yerine getirilmesi durumunda İsrail'le uzun vadeli ateşkese gidebileceğini dile getirmişti. Ama ateşkes uzun vadeli de olsa masaya oturma anlamına gelmez ve böyle bir şeyi HAMAS hiçbir zaman kabul etmemiştir. Burada bir ifade saptırması olduğu kesin. Ayrıca HAMAS, Filistin'in bir bütün olduğu, hiçbir karışından taviz verilemeyeceği, Siyonist işgalin ise tümüyle gayri meşru olduğu ilkesinden bir adım dahi geri atmamıştır. Yukarıda aktardığımız türden iddialar HAMAS'ın çizgisini değil, bazı dış güçlerin bu hareket hakkındaki arzularını ortaya koyar. Onlar bu tür arzularını daha önce de muhtelif medya mensupları vasıtasıyla dile getirdiler, ama HAMAS hepsini yalanladı. Geçmişteki yalanlamalar bugün için de geçerlidir, çünkü hareketin bu konudaki çizgisinde hiçbir değişiklik olmamıştır.

Yeni Hükümet Çabaları

23 Eylül 2006 Cumartesi, Vakit gazetesi

22 Eylül Perşembe akşamı Azâd Keşmir'in eski cumhurbaşkanı Serdar Muhammed Abdulkayyum Han ile birlikteydik. IHH'nın tertip ettiği davette Türkiye'deki İslâmî camianın fikir öncülerinden önemli şahsiyetler vardı. Ancak toplantıda gündem Keşmir meselesinden ziyade farklı din mensuplarının birlikte yaşayabilmesi ve dinler arası diyalog konusuna kaydı. Pakistan'ın bir eyaleti olan Azâd Keşmir'de bir dönem başbakanlık, üç dönem de cumhurbaşkanlığı yapan 1924 doğumlu Serdar Muhammed Han 22 yaşından buyana Keşmir davasına kendini adamış. Fakat bu sıralarda farklı din mensuplarının bir arada yaşabilmesi konusuyla ilgileniyor ve bu alanda muhtelif sivil faaliyetler yürütüyor. Toplantıdaki gündemin bu konuya kaymasının sebebi de buydu.

Bugünlerde Papa'nın İslâm'a ve kutsal değerlerine saldırı amaçlı sözler sarf etmesinden dolayı da diyalog ve birlikte yaşama konusu değişik çevrelerde tartışılmaya başlandı. Biz Ribat dergisinin Ekim 2006 sayısı için yazdığımız yazıda bu konu üzerinde durduk. Ayrıca gündem dolayısıyla bu mevzûyu biraz daha ayrıntılı ele alacak bir araştırma yazısı hazırlamayı düşünüyoruz. Onun için zikrettiğimiz toplantıda konuşulanlara bugünkü yazımızda girmeye gerek görmüyoruz.

Toplantıda Keşmir meselesi hakkında konuşulanlar ağırlıklı olarak Pakistan'ın resmî yaklaşımına paralel yorumlardı. Mevcut durum ve gelişmeler hakkında pek bilgilendirme olmadı. Gençliğinden buyana Keşmir halkının özgürlük ve hukuk mücadelesinin içinde bulunan Serdar Muhammed Han'ın, Pakistan'ın resmî yaklaşımına paralel de olsa yerinde tespitleri vardı. Fakat bunları okuyucunun gündemine taşımaya gerek görmüyoruz. Çünkü okuyucunun daha çok mevcut durumu ve gelişmeleri merak edeceği kanaatindeyiz. Keşmir'le ilgili olarak bu konuda bir açık oluştuğunu, bilgi akışında yetersizlik olduğunu düşünüyoruz. Bu eksikliği gidermek, gelen misafirlerden bu amaçla yararlanmak da artık bize ve muhabir arkadaşlarımıza düşüyor.

Bu sebeplerden dolayı toplantıya kısa notlarla temas ettikten sonra yine Filistin'le ilgili son gelişmeler hakkında bilgilendirme çalışmamızı sürdürmek istiyoruz. Özellikle ulusal hükümet kurma çabalarını ve bu alandaki gelişmeleri hepinizin merak ettiğini düşünüyoruz.

Burada öncelikle şunu ifade edelim ki ulusal hükümet kurmak HAMAS'ın seçimlerden sonraki ilk gayesiydi. Biz bunu Filistin'deki siyasi gelişmelerle ilgili yorumlarımızda dile getirdik. HAMAS, parlamentoda tek başına hükümeti kurmasına yetecek çoğunluğu elde etmesine rağmen parlamentoda temsil edilen tüm grupların ortak olacağı bir ulusal ittifak hükümeti kurabilmek için ilk günden kolları sıvamıştı. Bunda iki önemli amacı vardı: Birincisi: Filistin içinde bir siyasal işbirliği geliştirmek ve sorunların üzerine birlikte gidebilmek için güçleri birleştirmek. İkincisi: Dış baskılar karşısında yalnız kalmamak ve bu arada dış güçlerin İslâmî hareketin iktidarda olmasını gerekçe göstererek baskı uygulamalarının önünü kesmek. Ama ne yazık ki el-Fetih'in yan çizmesi sebebiyle bu başarılamadı. Bunda da el-Fetih'e dış baskıların ve ABD'nin yaptığı yardım vaadlerinin rol oynadığı biliniyor.

Seçimlerin akabinde geçerli olan durum sonraki dönemde de geçerli olmuştur ve hâlen geçerlidir. Dolayısıyla HAMAS ulusal ittifak hükümetine kapıyı her zaman açık tutmuştur. Bu sebeple bugün HAMAS'ın böyle bir hükümet oluşturma çabalarını hızlandırması bir politika değişikliği yahut dışarıdan gelen baskılara boyun eğerek iktidardan kısmen çekilme olarak algılanmamalıdır. HAMAS'ın istediği ittifak dış güçlerin dayattığı bir formül değil Filistinlilerin kendi aralarındaki işbirliğidir. Gerçekleşmesi durumunda yukarıda zikrettiğimiz amaçlar tahakkuk edecektir.

Fakat ulusal ittifakın oluşması HAMAS açısından temel ilkelerden taviz verilmesini haklı kılacak bir şey değildir. Bunların başında da Filistin'in bir bütün olarak İslâm toprağı olduğu ve gayri meşru işgalin meşrulaştırılamayacağı ilkeleri gelmektedir. 1993'te başlayan Oslo sürecinde imzalanan anlaşmalar bu ilkelere aykırı olduğundan onaylanması söz konusu değildir. Ne var ki gerek Siyonist işgal devleti ve gerekse başta ABD ve AB olmak üzere muhtelif dış güçler Filistinlilerin kendi aralarındaki işbirliğine de müdahale ederek gerçekleşmesi için HAMAS'ın söz konusu ilkelerden tavize zorlanmasını istiyorlar. Bu müdahalelerini de özerk yönetim başkanlığına ve pazarlıkta taraf oluşturan el-Fetih'e baskı yaparak gerçekleştiriyorlar. Yürütülen tüm görüşmelerin olumlu gitmesine rağmen bir yere gelip tıkanmasının sebebi de işte bu dayatmalardır.

Filistin halkının karşı karşıya olduğu sorunların üzerine gitmek için güç birliği oluşturma amacıyla ulusal ittifak gerçekleştirmek HAMAS açısından önemli bir gayedir. Ama temel ilkelerden tavize zorlanması durumunda bu çabalardan sonuç çıkması mümkün görünmüyor. İşgalci Siyonist devletin ve onu himaye eden ABD ile AB'nin dayatmacı müdahalelerinin amacı da zaten böyle bir şeyin gerçekleşmesini engellemektir. Çünkü işgalciler Filistinlilerin kendi aralarında işbirliğini asla istemedikleri gibi İslâmî hareketin öncülüğünde gerçekleştirilecek bir iyileştirme çalışmasına da şiddetle karşı çıkıyorlar. Onların müdahalelerinin etkisiz hale getirilmesi başkan Mahmud Abbas'ın ve el-Fetih'in samimi yaklaşımlarına, söz konusu dayatmaların sözcülüğünü yapmamalarına bağlı olacaktır.

Çözüm kesinlikle ABD ve AB'nin yapacağı yardımlara bağlı değildir. Nitekim Filistin Dışişleri bakanı Dr. Mahmud Zehhar da yaptığı açıklamada önlerinde birçok alternatif kaynak bulunduğunu, bu kaynakları kullanarak ekonomik sorunların üzerine gitmelerinin mümkün olduğunu dile getirdi. Ne var ki global emperyalizm bu kaynakların kullanılmasını engellemek amacıyla muhtelif eşkıyalık metotlarına başvuruyor. Batı Yaka'da banka şubelerine, kuyumculara ve döviz bürolarına yapılan son baskınların amacı da budur. İçeride bir ulusal ittifakın oluşması emperyalizmin global eşkıyalığının oluşturduğu duvarı aşmakta fayda sağlayacaktır.

Son olarak da şunu ifade edelim ki muhtelif medya organlarında yer alan, HAMAS hükümetinin iş başına geldiği günden buyana memur maaşlarını ödeyemediği iddiaları doğru değildir. Ekonomik baskılar, abluka ve engellemeler sebebiyle ödemelerde aksamalar olsa da maaşların önemli bir kısmı yine ödenmiştir ve kalan kısımlarının ödenmesi için de yoğun çaba harcanmaktadır. Ulusal ittifak hükümeti kurma çalışmaları da bu çabaların bir parçasıdır.

İrtibatlı Yazılar

HAMAS İsrail'i Tanımadı ve Pes Etmedi
Halid Meş'al: "HAMAS, Çizgisinde Sabittir"
HAMAS: "İşgalci Yönetimin Tanınması Vatana Hıyanettir"
Tarihten Günümüze Ekonomik Kuşatma
Yıpratma Kampanyası
pratma Kampanyası