Olmert'in Türkiye Ziyareti-1

14 Temmuz 2004 Çarşamba, Vakit gazetesi

Şaron'un başbakan yardımcısı Ehud Olmert, en az onun kadar şiddet ve vahşet yanlısı biridir. Olmert'in anlayışına göre Filistinlilerin tümünün topraklarına el konulması ve onlardan gasp edilecek toprakların dünyanın değişik yörelerinden göç ettirilecek Yahudilere peşkeş çekilmesi gerekir. O bu yöndeki düşüncelerini değişik toplantılarda dile getirmekten çekinmemiştir..
Kasap Şaron'un, 31 Temmuz 2001'de Nablus'ta gerçekleştirdiği saldırıya hedef olanlardan biri. Şaron'un başbakanlığa seçilmesinde, Filistin halkına karşı psikolojik savaş yürütmek ve Aksa İntifadası'nı vahşetin her yoluna başvurarak ezmek gerektiği düşüncesinin önemli rolü olmuştur. Yani onun adı bile tehdit amaçlı politikalarda kullanılmaktadır.

Son dönemde "stratejik ittifak" kurmuş iki ülke durumundaki Türkiye ile İsrail arasında soğuk rüzgârlar esiyor. Problemin başlangıcı ise Tayyib Erdoğan'ın İsrail şiddetine tepki açıklamalarına götürülüyor. Bunda da Siyonist cambazlığının medyadaki yorumlara ne kadar sinsi bir şekilde yansıtıldığını görüyoruz.

Ortada bir problem varsa başlangıç noktası Tayyib Erdoğan'ın açıklamaları değil, bu açıklamaları haklı kılan işgalci devlet terörüdür. Dolayısıyla tahlil yaparken de işin başını oraya götürmek ve önce Siyonist terörü sorgulamak gerekir. Bunu yapabildiğiniz zaman söz konusu tepki açıklamaları da zaten problem olmaktan çıkar. Çünkü hiçbir akıl ve insaf sahibinin bu şiddeti, en son uygulamalarından biri de yetmiş yaşındaki İbrahim Halefullah isimli yatalak ihtiyarın dışarı çıkarılmasına fırsat vermeyerek evini başına yıkmak olan bu vahşeti onaylaması mümkün değildir. Dolayısıyla problem bu şiddetle başlamaktadır ve sona ermesi de bu insanlık dışı devlet terörünün bitmesine bağlı olmalıdır.

İsrail işgal devleti, Türkiye'nin tepkilerine karşı üste çıkmak ve Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak amacıyla muhtelif oyunlara başvurdu. En başta medyadaki sözcüleri vasıtasıyla Türkiye'nin İsrail'le arayı açmasının Amerika'yla ilişkilerinin de zarar görmesine sebep olacağı imajı vermeye çalıştı. Zaten Siyonistlerin siyasi ve diplomatik ataklarında kullandıkları en önemli malzemeleri dünyanın en güçlü devletini arkalarına almak veya öyle görünmektir. Ne kadar ilginçtir ki, kendilerini kovan Avrupa ülkeleri nezdinde atak yapmak istediklerinde Osmanlı devletiyle iyi ilişkileri olduğu iddialarını kullanıyorlardı. Sonra İngiltere güçlenince onun etki gücünden yararlandılar. Ardından da ABD'nin gölgesine sığındılar.

İşin gerçeğinde Irak'ta köşeye sıkışmış, NATO zirvesinde istediklerini elde edememiş, uluslar arası güç kavgasında AB ile rekabeti biraz daha belirginleşmiş, psikolojik savaş gücünü büyük ölçüde kaybetmiş, Irak ve Afganistan'daki savaş yüzünden sürekli ekonomik kayba uğrayan ABD'nin Türkiye'ye olan ihtiyacı İsrail'e olan ihtiyacından fazladır. İsrail'e sahip çıkmasının en önemli sebebi Yahudi lobisine paçayı kaptırmış olmasıdır. Ama İsrail ile Türkiye arasındaki pürüzden dolayı Türkiye'yle ilişkilerinin zarar görmesini göze alamaz.

İsrail işgal devleti de Türkiye'yle ipleri koparacak kadar kendini cesaretli ve rahat hissedebilecek durumda değildir. Buna rağmen, söz konusu pürüzden sonra kayıp vermeden Türkiye'yi istediği noktaya çekebilmek için birtakım ataklar yaptı. El Al'ın Türkiye seferlerini iptal edip havaalanlarına "güvenlik görevlisi" sıfatıyla adamlarının yerleştirilmesini isteyerek pürüz çıkarması bu yüzdendi. Aslında Türkiye bu konuda onun isteğini kabul etmeyerek, "seferlerini istediğin zaman başlatabilirsin!" deseydi İsrail'in yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ama ne yazık ki Türkiye taviz veren taraf olarak, Siyonist ajanların "güvenlik görevlisi" sıfatıyla üstelik silahlı olarak havaalanlarına yerleştirilmesini kabul etmekle önemli bir taviz verdi. Bu tavizin Türkiye'nin prestiji açısından ciddi olumsuzluk getirdiğini, çünkü kendi güvenlik mekanizmasının yetersiz kaldığını kabullenmesi anlamına geldiğini, buna ek olarak MOSSAD gibi bir teşkilatın adamlarının yerleştirilmesini kabullenmekle önemli bir risk yüklendiğini daha önce bir yazımızda dile getirmiştik.

İsrail'in Türkiye'yi sıkıştırma amacına yönelik ikinci atağı da Kuzey Irak'taki peşmergelere komando eğitimi verdiğini Amerikalı bir gazetecinin kalemiyle gündeme getirmesi oldu. Birçokları bunu İsrail'in bir sırrının açığa vurulması olarak değerlendirdiler. Oysa bu bir sır değildi ve daha önce de özellikle İslâmi camianın yayın organlarında dile getirilmiş, ama ciddiye alınmamıştı. Fakat ilginçtir ki Amerikalı Seymour Hersh gündeme getirince büyük yankı uyandırdı. Kanaatimize göre onun tarafından gündeme getirilmesi de, yankı uyandırması da sistemli bir ataktı. Siyonistler aslında bu konuyu gündeme getirerek, Türkiye'ye karşı ellerindeki bir kartı oynamaya hazır olduklarını ve bunu oynamak için bazı avantajlarının bulunduğunu ima etmek istemişlerdi. Bu arada şunu da hatırlatalım ki işgal devleti bu kartı Türkiye'ye karşı her zaman elinde tutmaktadır ve ihtiyaç gördüğünde de oynamaktan çekinmez. Ama mevcut şartlarda, hem ABD hem de kendisi sıkışık olduklarından oynamaya cesaret edemez.

Bu konuya inşallah devam edeceğiz.

Konuyla ilgili diğer yazılarımız:

  • Olmert'in Türkiye Ziyareti-2
  • Ehud Olmert Kimdir?
  • Ehud Olmert'in Türkiye Ziyareti
  • eti