HAMAS'ın Siyasi Birim Başkanı Halid Meş'al'le Suriye'nin Başkenti Şam'da Yaptığımız Röportaj

Halid Meş'al: "İsrail de Çok Kan Kaybetti"

Mayıs 2003, Kudüs dergisi

Ahmet Varol, HAMAS'ın Siyasi Birim Başkanı Halid Meş'al'le birlikte
Halid Meşal, HAMAS'ın diğer üç siyasi lideriyle birlikte Ürdün krallığı tarafından sürgün edildiği sırada. Soldan sağa: Halid Meşal, HAMAS'ın eski Siyasi Birimi başkanı Dr. Musa Ebu Merzuk, HAMAS'ın resmi sözcüsü İbrahim Goşe, HAMAS'ın eski Ürdün resmi temsilcisi Muhammed Nezzal
HAMAS hareketi de dahil olmak üzere Filistin direnişi son aylarda çok şey kaybetti. Evet kaybetti. Önemli birçok öncüsünü kaybetti, gerek suikast sonucu, gerekse tutuklamalarla kadrosundan ve mücahitlerinden birçoğunu yitirdi. Direnişe karşı abluka ve baskı arttı. Filistin toprakları üzerinde güvenlik engelleri çoğaltıldı. Çalışma tercihleri eskiye nazaran çok zorlaştı. Bütün bunlar doğrudur. Fakat bu, Filistin direnişini ortadan kaldırmaz. Düşmanın uygulamaları direnişin önündeki engelleri artırmıştır. Fakat direniş bitmeyecektir.
Filistinli şehitlerin sayısı 1900'dür. Yahudilerden öldürülenlerin sayısı ise 630'dur. Arap-Siyonizm savaşı tarihinde bu oran gerçekleşmemiştir. Keza düşman, ekonomik bakımdan acı çekiyor. Günlük yaşam bazında, kendi güvenliği, istikrarı ve morali konusunda da acı çekiyor. Onun için Filistinlilerin çektiği acı ile Siyonistlerin çektiği acı arasında denge gerçekleşmiştir.
Hiç şüphe yok ki Filistin toplumunu desteklemek ve onların safında yer almak konusunda Arapların ve genelde Müslümanların taksiratı vardır. Fakat sanırım bu durum geçicidir. Çünkü bunu inşallah aşacaklardır ve Filistin sorunu konusunda sorumluluklarını üstleneceklerdir.
Filistin, bir Filistin ve Arap sorunu olduğu gibi, aynı zamanda bir İslami sorundur. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan her Müslüman, Filistin'e karşı sorumluluğunu üstlenmelidir. Çünkü her şeyden önce Filistin Kudüs ve Aksa ilgisiyle her Müslümanın gönlünde belli bir yere sahiptir.

Ahmet Varol: Sizden genel bilgiler almak istiyoruz. Yani Filistin meselesi nasıl gidiyor, özellikle son olaylar? İsrail, Filistin mevkilerini Gazze'de ve Batı Yaka'da vuruyor? Sizden son olaylar hakkında genel malumat istiyoruz.

Halid Meş'al: Bismillahirrahmanirrahim. Hoş geldiniz.

Son günlerde İsrail'in yaptıkları, aslında Şaron'un, Ben Eliyazer'in ve Moşe Alan'ın planlarının bir parçasıdır. Bu da Filistin direnişini kırmak ve militarist tercihle -açıklamalarında da söyledikleri gibi- Filistin toplumunu şiddet kullanarak haklarından mahrum bırakmaktır. Bunun da esasen anlamı şudur: Filistin toplumuna, güç kullanarak boyun eğdirmek, iradesini kırmak ve onu zayıfladığı bir sırada masaya oturtmaktır. İsrail'in ve Amerika'nın teklifini kabul etmek zorunda kalsınlar diye. Onların yola çıkış noktasını teşkil eden felsefe işte budur.

İsrail çok kan kaybetti, intifada ve Filistin direnişi sebebiyle çok büyük zarara uğradı. Güvenlik konusunda kayıpları oldu, ekonomik kayıpları oldu… Evet güvenlik açısından kayıplara uğradı. Bildiğiniz gibi İsrail'de hayatın her alanında bir bocalama durumu ve güvenlik boşluğu yaşanmaktadır. Ekonomik alanda on milyar doları aşan bir zarara uğradılar. Bütün sanayi alanları çapında, ekonomi sahalarında, turizm ve seyahatte zarara uğradılar. Keza ters göç ve işgale dayalı yerleşim konularında da öyle… Fakat Şaron, ne altında ezildiği intifadanın ve direnişin etkilerini itiraf etmek, ne de Filistinlilerin haklarını teslim etmek istiyor. O, sadece ezici güç kullanarak zor altında Filistinlileri mecbur hale getirip intifadayı ve direnişi durdurmak istiyor ve sonuç olarak Filistin halkımızın haklarını vermek istemiyor. O aslında biliyor ki işgale son verilmedikçe Filistin'de direniş asla durmayacaktır. Yani İsrail çekilmedikçe direnişin durması diye bir şey asla söz konusu olmayacaktır. O, bu bedeli ödemek istemiyor. Onun arzu ettiği şey, İsrail'in güvenliğe kavuşması, aynı zamanda da direnişin sona erip toprağımız üzerinde hegemonyalarının sürmesidir. Yani o, hem güvenliği, hem de toprağı birlikte elde etmek istiyor. İşte bu asla mümkün olmayacaktır! Onun içindir ki toplumumuz üzerinde düşmanlığını gittikçe tırmandırıyor. Öyle ise bu önemli bir meseledir.

İkinci mesele şudur: Siyonist düşman, Amerika'daki 11 Eylül olaylarından sonra sözde terör, ya da terörle savaş diye adlandırılan maceraya atıldı. Böylece kendini sözde teröre karşı savaşta Amerikan yönetimine ortak olarak sunmuş oldu ve Amerika'yı hem Filistin direnişine hem de (terörist diye ileri sürdüğü) bütün Araplara ve Müslümanlara karşı kışkırttı. Onun için Şaron, 11 Eylül olaylarından yararlanarak Amerika liderliğinde Filistin direnişine ve sözde teröristtirler diye Araplara karşı milletlerarası bir pakt kurmak istiyor.

Üçüncü mesele ise şudur: Ahmet kardeş, Ramallah'ta cereyan eden bizzat son olaylar gösteriyor ki

Tel Aviv'deki şehadet eylemi İsrail için bir sürpriz olmuştur. Şaron'un kendisi, direnişi bastırmış bulunduğunu sanıyordu. Bu sebeple de çok sevinçli ve coşkuluydu. Fakat bu operasyon ona, direnişin militarist güvenlik tercihiyle bastırılamayacağını ve ne kadar baskı görürse görsün, ne kadar kuşatılırsa kuşatılsın ve ne kadar kayba uğratılırsa uğratılsın Filistin direnişinin sürmeye güç yetirebileceğini kesin biçimde kanıtladı. Şaron Filistinlilere ders vermek istiyor, onların giriştikleri şehadet operasyonları dolayısıyla bedel ödemelerini istiyor; ta ki direnişten el çeksinler. İşte Filistin içinde olup bitenler bundan ibarettir.

Tabi Arafat'a gelince, Şaron ona karşı olan politikasını sürdürmek, onun üzerine bir çizgi çizmek istiyor. Yani onu daha çok soyutlayarak siyasi alandan tamamen çıkarmayı arzu ediyor. Şu sıralarda Ramallah'ta olup bitenler, onu daha çok soyutlamaya ve Amerikan-siyonist tasfiye görüşüne paralellik gösterecek yeni bir Filistin yönetimi lehinde onun siyasi rolüne son vermeye yönelik girişimlerdir.

Ahmet Varol: Konuyla ilgili genel bilgileri verdiniz. Ancak İsrail HAMAS'ın özellikle Batı Yaka'daki liderlerini tutukladı. Bu tutuklamalardan sonra "Filistin direnişi bitti" diye açıklama yaptı. Bundan sonra Tel Aviv eylemi gerçekleşti. Fakat İsrail yine de İsraillileri ikna etmeye çalışıyor. Şimdi Filistin topraklarında uygulanan zulümler ve gerçekleştirilen tutuklamalar, kısacası son zamanlarda meydana gelen darbeler sebebiyle Filistin direnişi hakikaten bitti mi? Yoksa Filistin direnişi özellikle de HAMAS'ın direnişi kesintiye uğramadan sürecek mi?

Halid Meş'al: HAMAS hareketi de dahil olmak üzere Filistin direnişi son aylarda çok şey kaybetti. Evet kaybetti. Önemli birçok öncüsünü kaybetti, gerek suikast sonucu, gerekse tutuklamalarla kadrosundan ve mücahitlerinden birçoğunu yitirdi. Direnişe karşı abluka ve baskı arttı. Filistin toprakları üzerinde güvenlik engelleri çoğaltıldı. Çalışma tercihleri eskiye nazaran çok zorlaştı. Bütün bunlar doğrudur. Fakat bu, Filistin direnişini ortadan kaldırmaz. Düşmanın uygulamaları direnişin önündeki engelleri artırmıştır. Fakat direniş bitmeyecektir. Çünkü Filistinli insan, işgalin zulmünü ve işlediklerini hissettiği müddetçe direniş onun tepkisini yeniden sağlayacaktır. Bu direniş, onda tepki üretecektir ve onda tükenmeyen korkunç bir direnme potansiyeli oluşturacaktır. Doğrusu direniş maddi bir mesele değildir. Direniş, işgal sebebiyle ve işgale karşı doğan bir düşüncedir, bir ruhtur. Bu düşünce ölmez. Tam tersine kuşaktan kuşağa, komutandan komutana, mücahitten mücahide ve hücreden hücreye intikal eder ve uğrundaki hedef gerçekleşinceye kadar da sürüp gider. Bu hedef de işgalin sona ermesidir. Siyonistler bizzat kendi içlerinde bu gerçeği anlıyorlar. Fakat küstahça anlamazlıktan geliyorlar. Bunun delili de şudur: Filistin direnişinde bazen şehadet eylemlerine tanıklık edilmeyen süreçler yaşanır. Son yedi aylık süre gibi. Operasyonlar tamamen kaybolur. Ondan sonra da yeniden bütün şiddetiyle geri döner. Çünkü halk direnişinin kendine özgü bir karakteri vardır. Bu, dalgalanan bir karakterdir. Yani bir med ve cezirdir; peş peşe devam eden sürekli bir hareket değildir. Çünkü askeri bir karaktere sahip değildir, resmi bir tabiatı yoktur. Durum bunun tersidir, özellikle de Filistin'de… Çünkü bu hareketin arka planında bir alternatifi ve geriden onu destekleyen lojistik bir alan yoktur. Direnişimiz bir gel-gitten ibarettir. Ya da sahildeki kayalara çarpıp kırılan, ondan sonra dönüp daha çok şiddetlenen dalgalar gibidir. İşte durum bundan ibarettir. Biz eminiz ki gerek HAMAS, gerekse öbür Filistin örgütleri direnişlerine devam edeceklerdir. Şaron onları durduramayacaktır. Ve Filistin halkı -Ahmet kardeş- seksen yıldır halâ yorulmuş değil. Niçin yorulmuyor? Çünkü onu direnişe iten sebep sürekliliğe sahiptir. Bu sebep de işgaldir. Onun için dünyanın her yerindeki Müslümanların rahat olmalarını istiyorum. Filistin halkı, toprağından, Kudüs'ünden ve mukaddes değerlerinden asla taviz vermeyecektir. Ve tabiatıyla direnişinden ve bu konudaki hakkından da vazgeçmeyecektir. Ta ki düşmanı göçmeye mecbur edinceye kadar. İşte özetle denklem budur.

Ahmet Varol: İsrail'in tutuklulara, özellikle HAMAS liderlerine işkence yaptığını haberlerde okuyoruz ve İsrail'in bunları Filistin direnişine karşı rehin tuttuğunu sanıyoruz. Siz bu konuda ne diyorsunuz?

Halid Meş'al: Tabi bakınız kardeşim! 8000 Filistinli tutuklu var işgal zindanlarında… Gerek siyasi, gerek askeri, gerek komuta birimlerinden, gerek fertler olarak, gerek erkek, gerekse kadın olmak üzere çok sayıda tutuklu var. Ve İsrail, bu tutuklama ile Filistin halkını cezalandırmak istiyor. Bu tutuklamaları kullanarak örgütlere baskı yapmak istiyor. Yetişmiş elemanlardan, kadrolardan ve liderlerden oluşan bu büyük sayıdaki tutuklamadan yola çıkarak Filistinli örgütlerin sevk ve idare gücünü, uygulama gücünü çökertmek istiyor. Fakat (elden ne gelir), bu savaşın bedelidir. İşgale karşı direnen her toplum, tutuklanmaya, öldürülmeye, suikasta, takibe ve baskıya uğrar. Bu bir bedeldir. Şüphe yok ki bu (yöntem) Filistinlilerin mecalini tüketmeyi özendirmektedir; fakat boyun eğmelerine, işgali kabullenmelerine ya da onu onaylamalarına Filistinlileri sevk etmeyecektir. Bilakis halkımız hakkını aramakta ısrar edecektir. Ve burada diyorum ki, bütün dünya şunu anlamalıdır: Filistin toplumu tutuklanma sonucu, yurdundan uzaklaştırılma sonucu, öldürülme ve suikasta uğrama sonucu, aç bırakılarak, çembere alınarak, evleri başlarına yıkılarak, toplu işkencelere uğratılarak eğer acı çekiyorsa, elbette ki düşman da bunun karşılığında acı çekiyor. Öncelikle komutasından ve kadrolarından uğradığı kayıplarla acı çekiyor. Ve ilk kezdir oran bir iken üçe yükselmekle büyük bir denge gerçekleşti. Filistinli şehitlerin sayısı 1900'dür.

Yahudilerden öldürülenlerin sayısı ise 630'dur. Arap-Siyonizm savaşı tarihinde bu oran gerçekleşmemiştir. Keza düşman, ekonomik bakımdan acı çekiyor. Günlük yaşam bazında, kendi güvenliği, istikrarı ve morali konusunda da acı çekiyor. Onun için Filistinlilerin çektiği acı ile Siyonistlerin çektiği acı arasında denge gerçekleşmiştir. Fakat şöyle bir fark vardır: Bizim acımız haklılıktan kaynaklanmaktadır; onların acıları ise zulüm ve düşmanlıktan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla maddi bakımdan güçsüz olsa bile sonuçta zaferi haklı olan kazanacaktır.

Ahmet Varol: Siyonistlerin çektiği acı hakkında sormak istiyorum. Nedir onların çektikleri acı? Bu acıda sizin birtakım beklentileriniz var mı? Bir tersine göç var, başka sorunlar var. Lübnan'ın güneyinde olduğu gibi burada da bir çekilme olabilir mi?

Halid Meş'al: Evet tabi, biz bunun üzerinde iddialıyız... Çünkü direniş felsefesi… Evet direniş felsefesi ne demektir? Harcanacak çabaların sonunda düşmanı ve işgalcileri dayanamayacakları kayıplara uğratmaktır. Direniş (esasen) işgale karşı askeri bir üstünlüğe sahip değildir. Fakat -uzun bir zamana yayarak- düşmana kan kaybettirme gücüne sahiptir. Yani uzun vadede yıpratmak… Direniş, düşmanın bütün bu sonuçlara katlanacağı bir aşamaya girmesini, bu bedelleri ya da hak edişleri ödemesini sağlayabilecek güçtedir. Bu ise onu sonuçta çekilmeye mecbur edecektir. Nitekim emperyalistler işte bu suretle çekilip gitmişlerdir; Haçlıların sonu böyle gelmiştir; Moğolların sonu böyle gelmiştir ve topraklarımız üzerindeki Siyonist hareket ya da Siyonist işgal yine böylece nihayet bulacaktır. Düşmanın bu doğrultuda bir seyir izleyeceğine inanıyoruz. Fakat ne söyleyelim! Sabır diyoruz ve savaşta uzun soluk diyoruz.

Ahmet Varol: Gerçekte Filistin toplumu Siyonistlerin tahakkümleri ve darbeleri altında bulunmaktadır. Fakat kendi kendine kalmıştır. Yani Müslüman toplumlardan bir yardım yok. Müslüman toplumlara neyi öğütlersiniz?

Halid Meş'al: Hiç şüphe yok ki Filistin toplumunu desteklemek ve onların safında yer almak konusunda Arapların ve genelde Müslümanların taksiratı vardır. Fakat sanırım bu durum geçicidir. Çünkü bunu inşallah aşacaklardır ve Filistin sorunu konusunda sorumluluklarını üstleneceklerdir. Bunu sağlayacak birkaç husus vardır:

Birinci husus: Filistin'in, ümmetin kalbindeki yeridir. Filistin İslam ve mirac toprağı olarak kalacaktır. Onun üzerinde Kudüs vardır ki Müslümanların ilk kıblegâhıdır. Bunun da anlamı şudur: Filistin, dünyanın her yerinde ümmetle irtibatlı bir hususiyete sahiptir.

İkinci sebep: Filistin'in ayak diretme halidir. Çünkü Filistin'in dayanmaya çalışıyor olması, cihadı ve direnişi, bütün ümmet çapında bir gayret, tepki ve namusa sahip çıkma ruhunu uyandırmaktadır.

Üçüncü husus: Siyonist zulmün ve Amerika zulmünün boyutları ümmeti ayağa kaldıracaktır. Halkımıza karşı İsrail'in işlediği çirkin suçlar ve bu cürümlerin işlenmesinde rol oynayan Amerikan silahı gibi görüntüler, halkımızla irtibata geçmek üzere ümmeti kımıldatacak, onu ayağa kaldıracaktır.

Dördüncü ve sonuncu hususa gelince: Herkes nihayet hedef olduğunun bilincine varacak, herkes anlayacaktır ki İsrail bizzat ona karşı da bir tehlikedir. Keza Amerika'nın da bu İslâmî konuma karşı bir tehlike oluşturduğunu anlayacaktır. Bütün bunlar (ümmetin topyekün) hedef haline geldiğine ve tek (cephe olarak bütün ümmmete karşı) bir savaş açılmış olduğuna, ortak bir tehlike karşısında bulunulduğuna dair bilinçlenmedir. Tahmin ediyorum bu bilinç ümmeti, sorumsuzluk tutumunu aşmaya itecektir. Ta ki inşallah Filistin halkını intifadasında ve direnişinde destekleme konusunda daha ileri bir konuma intikal edinceye kadar.

Ahmet Varol: Filistin yönetiminin seçimi hakkında bir soru yöneltmek istiyorum. Bir süre sonra seçimler yapılacak. Filistin meselesi yararına, özerk yönetimin tutumunun değişmesi konusunda bir rolü olacak mı?

Halid Meş'al: Bak! Bu seçimler, iki sebepten ötürü aslında hesapta bulunmamaktadır. Halkımızın abluka gölgesinde yaşıyor olması, bağlantıların kopukluğu ve Siyonist düşmanın gerek Batı kesiminde, gerekse Gazze şeridinde tamamen yayılmış bulunuyor olması, seçimlerin yapılabilmesi için uygun bir atmosferin oluşmasına imkân tanımamaktadır.

İkinci husus, seçimler birçok çevreler tarafından konuşulmaktadır. Fakat her biri, bu konuda farklı bir görüşe sahiptir. Herkes tarafından bilindiği üzere Amerikalılar eğer bu seçimlerin onlara yaramayacağını, tasfiye konusunda onların görüşleri paralelinde olmayacağını anlarlarsa seçim için bir teşvikte bulunmayacaklardır. Bilakis Amerikalılar ve Siyonistler, seçime izin vermeyeceklerdir. Dolayısıyla da seçim, hesapta olmayan bir meseledir. Biz HAMAS hareketi olarak uygun bir anda seçim hakkındaki tutumumuzu ortaya koyacağız. Tabii zamanı gelince. Şurası bilinmelidir ki halkımızın öncelediği şey, işgale karşı direniştir ve bir an önce işgalden kurtulmaktır. Yoksa mesele, bu işlerle uğraşmak değildir. İşte bizim şu anda öncelediğimiz budur. Aksine seçimler genel milli hedeften öncelikli değildir. Hedef (bir an önce) işgalden kurtulmaktır.

Ahmet Varol: Filistin meselesiyle ilgili daha başka sorularımız da var, fakat uzatmak, zamanınızı almak istemiyorum. Son olarak şunu sormak istiyorum: Türk halkına Filistin sorunu hakkında neler diyeceksiniz?

Halid Meş'al: Efendim ben Türk halkına şunu demek istiyorum: Filistin, bir Filistin ve Arap sorunu olduğu gibi, aynı zamanda bir İslami sorundur. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan her Müslüman, Filistin'e karşı sorumluluğunu üstlenmelidir. Çünkü her şeyden önce Filistin -daha önce de söylediğim gibi- Kudüs ve Aksa ilgisiyle her Müslümanın gönlünde belli bir yere sahiptir. Ve çünkü Filistin İsra ve Mirac toprağıdır. Bununla birlikte Türkiye'nin Filistin ile tarihi bir bağı vardır. Halife Sultan Abdulhamid'in Filistin hakkında ortaya koyduğu tutum bunun için yeterli kanıttır. Doğrusu ben Türkiye'nin, İsrail'in yanında değil, Filistin'in yanında yeniden rolünü üstleneceği umudunu besliyorum. Şunu kastediyorum: Biz Filistinliler, Türkiye'nin devlet olarak İsrail'in yanında değil, Filistin'in yanında yer almasını arzu ediyoruz. Türkiye halkına gelince onun soylu, Müslüman bir toplum olarak daima Filistinlilerin ve Filistin halkının yanında olacağına güveniyoruz. İnşallah gelecekte onun bu konudaki rolü daha çok etkinlik kazanacaktır.

Ahmet Varol: Gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Sağ olunuz.

Halid Meş'al: Siz de sağ olun kardeşim, tekrar hoş geldiniz diyoruz. Sizi görmekle çok mutlu olduk.