Filistin Bir Kaledir

21 Mayıs 2001 Pazartesi

Filistin halkı sadece siyonist işgalcilere karşı değil onları orada tutmak ve yayılmacı politikalarının önünü açmak isteyen tüm çağdaş sömürgeci güçlere karşı mücadele etmektedir.
Filistin topraklarında yaşayan Müslümanlar bugün orada varlıklarını sürdürebilmek için direniyor ve bu direnişlerinde çok büyük fedakarlıkları göze alıyorlarsa bunu tüm İslam alemi özellikle de bölgede yaşayan bütün Müslümanlar, hatta Müslüman olsun olmasın bütün bölge halkları adına yapmaktadırlar.
O insanların direniş ve mücadelelerinin son bulması demek siyonist tehlikenin giderek yayılması ve kademeli bir şekilde tüm İslam alemini tehdit etmesi demektir.

Bu sıralarda İslam aleminin yine en hareketli bölgesi Filistin toprakları. Bir yandan Filistin halkı varlık mücadelesi konusundaki kararlılığını sürdürürken diğer taraftan siyonist işgalcilerin vahşi saldırıları giderek şiddetleniyor. Ancak ne yazık ki İsrail vahşetine karşı devletler adına ciddi bir şey yapılmadığı gibi Müslüman halkların Filistin topraklarında direnenlere yardım ve destek sağlamasının de önü büyük ölçüde kapatılıyor.

Biz bu yazıda son gelişmelerin ayrıntılarına giremeyeceğiz. Çünkü ayrıntılara girmemiz durumunda sözü bir hayli uzatmamız gerekir. Fakat Netanya'da gerçekleştirilen son istişhadi eylem ve ardından gelen gelişmelerin yorumunu Cuma dergisi için yazdığımız yazıda geniş bir şekilde yapmaya çalıştık. Arzu edenler bu yazımızı Cuma dergisinden veya bizim Web sayfamızdan (www.vahdet.info.tr) okuyabilirler. Zihinlerinde "Söz konusu eylem işgalci vahşetin daha da şiddetlenmesine yol açtı. Dolayısıyla acaba bu eylemi sonuç itibariyle olumlu mu değerlendireceğiz yoksa olumsuz mu?" şeklinde soru olanların bu yazıyı mutlaka okumalarını tavsiye ediyorum.

Bu noktaya temas ettikten sonra şunu ifade etmek istiyorum ki Filistin bir kaledir. Tüm İslam aleminin kalesidir. Burada mücadele edenler sadece kendi toprakları için değil tüm İslam alemi için mücadele etmektedirler. Çünkü o insanların direniş ve mücadelelerinin son bulması demek siyonist tehlikenin giderek yayılması ve kademeli bir şekilde tüm İslam alemini tehdit etmesi demektir. Siyonist saldırganların sergiledikleri vahşetle gerçekleştirmek istedikleri Filistin'de her türlü fedakarlığa katlanarak varlıklarını sürdüren Müslümanları buralardan çıkmaya zorlamak ve yerlerine dünyanın değişik yörelerinden getirtecekleri yahudileri yerleştirmektir. Eğer bu amaçlarını gerçekleştirebilirlerse ikinci merhalede Ürdün, Lübnan ve Mısır'ın kapılarını zorlamaya başlayacaklardır. Ardından Irak'a ve Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesine uzanma çabalarını ve bu konudaki niyetlerini biraz daha net bir şekilde ortaya çıkaracaklardır. Siyonistlerin "Büyük İsrail" emellerinden vazgeçtikleri sanılmasın. Bu ideoloji zaten "Büyük İsrail" emeli etrafında şekillenmiş ve o emelden güç alan bir ideolojidir. Dolayısıyla siyonist tehlikenin yayılması tüm İslam alemi açısından bir tehdittir. Bu itibarla Filistin topraklarında yaşayan Müslümanlar bugün orada varlıklarını sürdürebilmek için direniyor ve bu direnişlerinde çok büyük fedakarlıkları göze alıyorlarsa bunu tüm İslam alemi özellikle de bölgede yaşayan bütün Müslümanlar, hatta Müslüman olsun olmasın bütün bölge halkları adına yapmaktadırlar. Ama ne yazık bu direnişlerinde söze gelir bir yardım ve destek göremiyorlar. Siyonist vahşet o insanların evlerini yıkıyorsa Müslümanların onları sokakta bırakmamaları, yeniden evlerini yapmaları, sıcak bir ortama kavuşmaları için gereken yardımı ulaştırmaları şarttır. Eğer o insanların yeniden evleri inşa edilmezse işte o zaman siyonist saldırganların amaçları gerçekleşmiş olur. Çünkü evi yıkılan bir aile çoluk çocuğuyla ne kadar bir süre sokakta veya çadırda yaşayabilir. Sonuçta yurdunu terk ederek sıcak bir ev ortamı bulabileceği bir yerlere göç etme yolunu tercih edebilir. İşte siyonist saldırganların amacı da zaten bunun gerçekleşmesi ve onlardan boşalan yerlere dünyanın değişik yörelerinden getirtilecek yahudilerin yerleştirilmesidir. Üstelik evleri yıkılan insanların direnişi bırakıp yurtlarını terk etmeleri orada kalanları güvenceye kavuşturmaz bilakis tehlikenin daha da büyümesine sebep olur. Çünkü siyonist saldırganlar "ev yıkma" yoluyla göçe zorlama metodunun sonuç verdiğini görünce bu kez yeni yeni evler yıkacak ve uzun vadede tüm Filistinlileri oradan çıkarmak için saldırılarını sürdüreceklerdir. Ama o insanlar direnişe devam eder, her şeye rağmen Filistin toprakları üzerindeki varlıklarını sürdürmek için kararlılık gösterirlerse, bunun yanı sıra siyonist saldırılara direnişle karşılık verirlerse saldırganların önüne set çekilmiş olur. Bu durumda onlar planlarını uygulamaya geçiremez, emellerine ulaşamazlar. Hatta Filistinlilerin kararlılıkları işgal devletini zor durumda bırakacak etkiler de yapmaktadır. En önemli etkisi ise sözünü ettiğimiz planları için oldukça önemsediği yahudi nüfus potansiyelinin oluşmamasıdır. Çünkü Filistinlilerin gösterdiği kararlılık, yahudi göçünün önüne geçtiği gibi önceden yerleştirilmiş olanların da istikrarsızlığı ve güven kaybını gerekçe göstererek geri dönmelerine yol açmaktadır. Ama Filistin halkının siyonist saldırganlara karşı kararlı bir şekilde direnebilmeleri için İslam aleminin onlara sahip çıkması, mücadelelerine destek vermesi gerekir. O kale ancak bu şekilde korunabilir.

Filistin halkı sadece siyonist işgalcilere karşı değil onları orada tutmak ve yayılmacı politikalarının önünü açmak isteyen tüm çağdaş sömürgeci güçlere karşı mücadele etmektedir. Bu durum o halkın mücadelesinin oldukça zor ve çetin bir mücadele olduğunu göstermektedir. İşte bu zor ve çetin mücadelede o halkın yalnız kalmaması, Filistin kalesinin korunması gerekir.