Altı ayaklı cunta

6 Mart 2015 Cuma, Yeni Akit

Mısır'da askerî darbe sadece ordu ve onun başındaki genelkurmay başkanı tarafından gerçekleştirilmedi. Askeri mekanizma, darbelerle iş başına gelen tüm yönetimlerde olduğu gibi silahın tehdit gücünden yararlanarak baş rolü oynadı. Ama onun siyasi iktidarı ele geçirmesi ve halkın tepkisine, eylemlerine, cuntayı tanımama konusundaki ısrarlığına rağmen sürdürebilmesi altı önemli ayak sayesinde olmuştur. Bunlar da yargı, güvenlik, istihbarat, iftiracı medya, faizci sermaye ve Kıpti Ortodoks kilisesidir. Bugünkü ve müteakip yazımızda karşı devrimin ana unsurları olarak nitelediğimiz bu organların fonksiyonları hakkında özet bilgiler vermek istiyorum.

Bu unsurların başında yargı mekanizmasını zikretmek gerekir. Yargıda görev yapanların çoğunluğunu eski rejim kalıntısı veya İslâmîleşme sürecinden ciddi rahatsız olan kişilerin oluşturması sebebiyle bu kurum büyük ölçüde siyasileşmiştir. O yüzden Tanta Şirketi'nin satışını durduran mahkeme kararını uygulamadığı gerekçesiyle Başbakan Hişam Kandil'i görevinden azlettiği gibi bir yıl hapis iki bin cuneyh para cezasına çarptırırken, Tahrir Meydanı'na çıkan gençlerin öldürülmesinden sorumlu tutulan ve aynı zamanda hakkında yolsuzluk davaları açılmış olan eski diktatör Hüsni Mübarek'in beraatine hükmedebildi.

Bugün siyonist katilleri memnun etmek için Hamas'ın "terör örgütü" olduğunu iddia eden yargı da aynı yargıdır.

Yargı organlarının bu uygulamalarından, tamamen siyasileşmesinden ve halkın seçimiyle iş başına gelen siyasi yönetime karşı savaş yürütmesinden rahatsız olan halk da tepkisini dile getirmek amacıyla meydanlara çıkmıştı. Bu amaçla 19 Nisan 2012 Cuma günü daha önce devrim sürecinde olduğu gibi bir eylem günü ilan edildi ve "Yargının Arındırılması Cuması" olarak adlandırıldı. Halkın tepkisinden rahatsız olan fitne güçlerinin beslediği paralı çetelerin göstericilere saldırması üzerine de çatışmalar yaşandı.

Yargı kurumu, halkın seçimine karşı savaşı darbenin yapılmasından çok önce hatta Baltacı fitnesinin patlak vermesinden de önce halk devrimi gerçekleştirilmesinin hemen ardından başlatmıştır. Baltacı fitnesini organize edenleri en çok cesaretlendiren yargı oldu. Çünkü fitnecilerin toplumsal güvenliği sarsma amaçlı eylemleri, insanlara sokak ortasında rastgele saldırmaları, can ve mal güvenliğini tehdit eden faaliyetlerini yaygınlaştırabilmeleri yaptıklarının yargı tarafından herhangi bir takibe tabi tutulmaması sayesinde oldu.

Darbe gerçekleştirilmesinden sonra ise yargı organları ve elemanları iyice gemi azıya aldılar. Öyle ki herhangi bir soruşturma, yapılan suçlamaları haklı çıkaracak delil ortaya koyma ihtiyacı bile duymadan bir davada 529, bir başka davada da 683 kişiyi topluca idama mahkûm edebildiler. Bunun dışında da tamamen siyasi sebeplerle birçok idam, müebbet hapis, uzun süreli ağır hapis cezaları verdiler. İslâmî kesimin ileri gelenlerinden birçok kişinin mal varlıklarına el koyma hükmü verdiler.

Böyle bir yargının yaptığı hukukun icrası değil tam anlamıyla eşkıyalıktır. Bir eşkıya çetesinin siyonist katillerin hesabına çalışması ve onlara karşı özgürlük mücadelesi veren direnişi "terör" olarak nitelendirmesi de normaldir.

Karşı devrimin temel direklerinden biri de yine Firavun rejimi döneminden kalma emniyet örgütüdür. Güvenlik mekanizmasında çalışan elemanların özellikle fitne çetelerinin çıkardığı olaylarda sergiledikleri tavır art niyetli olduklarını açıkça ortaya koymuştur. Güvenlik organları Baltacı çetelerinin Muhammed Mursi'nin görevini sürdürdüğü dönemde cumhurbaşkanlığı sarayına dayanıp kapıyı kırdıkları, resmî binaları yaktıkları, İslâmî oluşumların merkezlerini hedef alan saldırılar düzenledikleri zaman söze gelir bir müdahalede bulunmazken, sivil göstericilere karşı normalde siyasi yetkililerin onaylamadığı çirkin saldırılar düzenleyerek bu saldırıları yönetime mal etmeye çalıştılar. Onların bu çirkin saldırıları dikta kalıntısı medya organları tarafından da siyasi yönetimi yıpratma amacıyla etkin bir şekilde kullanıldığı için ister istemez halk nazarında yönetimin imajına zarar verdi.

Darbenin gerçekleşmesinden sonra ise adeta cuntanın fino köpekleri gibi insanların üzerine saldırdı, hatta bazı tutukluları cezaevine götürürken yolda katlettiler.

Cuntanın orta ve arka ayakları

7 Mart 2015 Cumartesi, Yeni Akit

Sisi cuntasını bir başlı ve altı ayaklı canavar olarak düşünürsek orduyu dişleri dışarı fırlamış başı, yargı ile güvenlik teşkilatını da saldırıda kullandığı ön ayakları olarak tasavvur edebiliriz. Bunlardan dünkü yazımızda söz ettik. Dünkü yazımızda sadece isimlerini andığımız dört organdan ikisi gerektiğinde karnına doğru çekerek gizleyebildiği orta ayaklarıdır ki bunlar istihbarat ve faizci sermayedir. İkisi de itici güç görevi gören ve başkalarına tekme atmada da kullandığı arka ayaklarıdır ki onlar da medya ve Kıpti kilisesidir.

İstihbarat ortalıkta görünmese de tüm etkin organları besleyen ve yönlendiren önemli bir ayaktır. Karşı devrim sürecinde halkın zaferinin geri alınması için çıkarılan Baltacı fitnesini planlayan ve yönlendiren, bu fitneye karışanların maaşlarını dağıtan o oldu. Medyanın iftiralarında malzemeleri temin eden de istihbarattır. Darbenin zeminini oluşturma amaçlı kargaşayı planlayan yine istihbarat oldu. Zulüm rejimi istihbaratı devletin diğer organlarından bağımsız yapılandırdığı için halk devriminde teşkilat yapısını korumuştur.

Cuntanın ikinci orta ayağı laik zihniyette ve dış güçlerle işbirliği içinde olan faizci sermaye kesimidir. BAE ve Suudi Arabistan'dan da para desteği alan bu kesimin ülkedeki işsiz ve İslâmi bilinçten yoksun kişileri örgütleyip ellerine para vererek devreye soktuğunu ve onlar vasıtasıyla ortalığı karıştırdığını ortaya koyan çok güçlü bilgi ve delillere ulaşıldı. Hatta önce cumhurbaşkanlığı sarayının, meclis binasının ve değişik hükûmet kurumlarının kapılarına dayanarak terör estiren ve kendilerini "black block" olarak isimlendiren çete mensuplarının paralarını alamadıkları zaman da kendilerini organize eden laik zihniyetli sermayedarların kapılarına dayandıkları birçok kez gözlendi.

Cunta canavarının etkili arka ayağı medyadır. Hüsni döneminde ülkedeki medya hâkim sistem tarafından besleniyor ve kullanılıyordu. Dolayısıyla bu alanda imkânlar da sistemin destekçilerine dağıtıldığı için sahayı onlar kapmıştı. Fitnenin alevlendirilmesinde, darbenin ve yargı zulmünün gerekçelerinin oluşturulmasında sürekli medyanın iftiralarından, çirkin ve asılsız haberlere dayandırılan saldırılarından istifade edildi. Medya mensupları sadece iftiraları piyasaya sürmekle kalmayıp aynı zamanda kendi yalanlarından hareketle mahkemelerde davalar açtılar. Filistin İslamî Direniş Hareketi'nin ve onun askeri kanadı İzzettin Kassam Tugayları'nın "terör örgütü" ilan edilmesi için dava açanlar da medya mensupları oldu.

Mısır medyasının bir özelliği de siyonist işgalle ilişki ve işbirliği içinde olmasıdır. Hüsni Mübarek döneminde de siyonistlerle doğrudan ilişki ve işbirliği içinde olan birçok gazetecinin Mısır medyasında görev yaptığı biliniyordu. Halk devriminden sonra gazetecilerin resmi kurumlardan beslenmesini sağlayan hortumların kopması üzerine işgalcilerin hortumlarına ihtiyaç miktarında artış oldu. İşgalci de bunu değerlendirdi. Karşılığını da Filistin'deki İslâmî hareketi hedef alan iftiralarla aldı.

Bir diğer arka ayak da Kıptî kilisesidir. Bu kilisenin yürütülen karşıt savaşta bilfiil yer alırken kullandığı gerekçe ise ülkede şeriat düzenine geçilmesi durumunda hıristiyan azınlığın haklarından yoksun kalacağı ve mağdur edileceği iddiasıydı. Oysa hıristiyanların azınlık oldukları ülkelerde haklarını en iyi koruyan hukuk nizamının İslâm'ın şer'î nizamı olduğu tarihî gerçeklerden de biliniyor. Hal böyle olmakla birlikte işin en ilginç yanı Kıpti kilisesinin, ülke nüfûsunun yüzde yirmisinden az bir kısmını oluşturan Ortodoks hıristiyanların, Müslüman çoğunluğun inanç ve değerlerine tamamen aykırı laik ve Batı temelli hukuk sistemini dayatma hakkına sahip olmalarını isterken nüfûsun yüzde seksenini oluşturan Müslüman halkın kendi şer'î nizamını uygulama hakkının olamayacağını ileri sürmesi. Üstelik kilise, laikliğin Mısır halkına eski dikta döneminde bile devlet nizamı olarak dayatılamadığını, o yüzden şer'î hukukun fiiliyatta uygulanmamasına rağmen diktatörün devleti "laik" olarak tanımlamaktan çekindiğini çok iyi biliyor. Aslında kilisenin derdi hıristiyan azınlığın haksızlığa uğratılacağı korkusu değil İslâmî hareketin önünü kesme amacıyla gerçekleştirilen darbenin oturması.

İrtibatlı Yazılar:

  • Sisi Cuntası Bir İşgal Yönetimi
  • Mısır'ı İsrail işgal etmiş olsaydı!
  • Sisi'nin Libya'ya Hain Tuzağı
  • Sisi cuntasının Sina oyunları
  • Mısır devriminin yıl dönümü
  • Cuntaya karşı kitlesel eylem
  • Sisi zindanlarından tabutla çıkılıyor
  • Darbenin Birinci Yılında
  • Husiler Sisi'nin izinden gidiyor
  • Küçük şeytan: BAE