Siyonist Vahşet Direnişe Yenildi

Aralık 2012, Vuslat

Ahmed el-Ca'beri Cinayeti: İşgalcinin Bilerek Mayına Basması

Geçtiğimiz Ekim ayının ikinci haftasından itibaren Gazze'ye yönelik şiddetini ve hava saldırılarının dozajını artıran siyonist işgal devleti Filistin İslâmî Direniş Hareketi (Hamas)'ın askerî kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri'nin genel komutan yardımcısı ve önemli bir komutanı Ahmed el-Ca'beri ile yardımcısının şehit edilmesine neden olan hava saldırısıyla 14 Kasım 2012 Çarşamba günü şiddeti zirveye tırmandırmak suretiyle bir bakıma kasten mayına bastı. Bunu yapmasının muhtelif sebepleri ve amaçları vardı. Bazılarından değişik yazılarımızda ve konuşmalarımızda söz ettiğimizden hepsinden ayrıntıyla söz etmeye gerek görmüyorum. Bunlardan biri ve belki de özellikle zikredilmesi gerekeni Filistin direnişinin karşı koyma gücünü ve performansını ölçmekti. Dolayısıyla eğer ki direnişin karşı koyma performansının zayıf ve yetersiz olduğuna kanaat etseydi geniş çaplı kara operasyonu başlatmak için tüm hazırlıklarını yapmıştı ve bu planını gerçekleştirmekten çekinmeyecekti.

Direnişin Gözünü Korkutma Amaçlı Şiddet

İşgalci siyonist Filistin direnişinin gözünü korkutmak ve böylece karşı koyma performansını düşürmek amacıyla bu kez daha önceki cinayetlerinden farklı bir taktik izleyerek cinayet saldırısının hemen ardından tüm Gazze'de can endişesi ortaya çıkmasına yol açma amaçlı yoğun hava saldırısı başlattı. Çünkü dediğimiz gibi mayına bilerek basmıştı ve bunun kendisine de maliyetinin olacağını biliyordu. Ama bu maliyeti asgari düzeyde tutabilmek için direnişçilerin gözünü korkutmak ve böylece onları intikam saldırıları düzenleme fikrinden vazgeçirmek, daha işin başlangıcında yenilgiyi kabullenmeye zorlamak istiyordu.

Sınır Tanımayan Bir Vahşet

İşgalci siyonist sergilediği vahşet ve saldırganlıkta herhangi bir ahlâkî sınır tanımadığından ve sahip olduğu inanç her türlü insanlık dışı cinayeti ona caiz kıldığından göz korkutma amaçlı saldırılarında da rastgele hedefler seçerek Filistinlilere ağır darbeler indirmeye, derin yaralar açmaya çalıştı. Böyle bir strateji izlemesinin amacı da direnişçilerin gözünü korkutmak ve karşıt eylemlere kalkışmalarının kendilerine ağır maliyetinin olacağı mesajı vermekti.

Emperyalizmin Kirli Yüzü ve Obama'nın İki Yüzlülüğü

Siyonist işgalcinin böylesine cüretkâr ve vahşi olabilmesinin sebeplerinden biri uluslararası emperyalizmi arkasına almasıdır. İşgalcinin son Gazze saldırısında da emperyalizminin bu kirli yüzüyle karşı karşıya geldik. Vatanları işgal edilen ve sürekli siyonist saldırganlığın tehdidi altında olan Filistin halkını suçlu gösterirken işgalci siyonistin o korkunç saldırılarını "nefsi müdafaa" olarak gösterme arsızlığını ortaya koymada bu sefer de son derece rahat olduğunu gördük. Bir dönem Müslüman kamuoyunun desteğini kazanabilmek için ipte oynamaya çalışan Obama da iki yüzlüğünü bir kez daha ortaya koyarak siyonist saldırganlığa arka çıktı ve onun kundaktaki bebekleri katleden vahşetini "nefsi müdafaa" olarak niteledi.

Bütün Zorluklara Rağmen Zulme Göğüs Geren Direniş

Eğer ki Filistin direnişi işgalci siyonistlerin yıldırma ve göz korkutma amaçlı saldırıları karşısında gerçekten yılgınlık ve acziyet göstermiş olsaydı bu Gazze halkına ve hatta tüm Filistin'e daha pahalıya mal olacak, can kaybı da maddi hasarı da çok daha fazla olacaktı. Üstelik buna ilaveten onuru zedelenecek, işgalci siyonist karşısında yeterince kararlılık gösteremediği intibaı verecek, bu da işgalcinin Filistinlileri kademeli bir şekilde tasfiye etmeyi amaçlayan planlarının önünü açacaktı. Fakat Filistin direnişi işgalcinin ölçü ve sınır tanımayan saldırganlığı karşısında yılgınlık ve acziyet göstermeyerek kararlılıkla karşı koydu. Bütün zorluklara ve Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ambargonun neden olduğu imkânsızlıklara rağmen saldırılara göğüs gerdi. Geçmişte intifada döneminde sapanlardan atılan taşların modernleştirilmişi, teknik açıdan daha gelişmişi diyebileceğimiz Kassam füzeleriyle saldırgan siyoniste korkulu anlar yaşattı.

Demir Kubbe Demir İradeye Dayanamadı

Filistin direnişinin siyonist işgalcinin saldırılarına karşı koymak amacıyla geliştirdiği Kassam füzelerini havada imha etmek ve böylece yahudi yerleşimcileri rahatlatmak amacıyla işgal yönetimi tarafından "demir kubbe" adı verilen bir sistem geliştirilmişti. Siyonist saldırgan sözünü ettiğimiz üzere bilerek mayına basarken aynı zamanda geliştirdiği bu demir kubbenin ne kadar işe yaradığını daha net bir şekilde görmek istiyordu. Fakat yaptığı deneme demir kubbeye harcadığı milyonlarca doların boşa gittiğini, hiçbir işe yaramadığını, demir irade karşısında demir kubbenin tamamen bir kâğıt kubbeye dönüştüğünü ona gösterdi.

Psikolojik Savaş İman Direncini Kıramadı

İşgalci siyonist başlangıçta yıldırma ve göz korkutma amaçlı yoğun saldırılarından istediği sonucu elde edemeyince sürekli psikolojik savaş taktiklerine başvurdu. Bu amaçla operasyonun her an genişleyebileceği tehditlerinde bulundu. Gazze'nin her tarafına kara operasyonu için askerlerini yığdığı haberlerini yaydı. Her akşam insanların istirahate çekilme hazırlığı yapacakları sırada, gece yarısından itibaren geniş çaplı bir kara operasyonu başlatılması ihtimalinin bulunduğu açıklamaları yaptı. Güvenlik kabinesi adı verilen küçük çaplı bakanlar kuruluna önce on bin, sonra kırk bin sonra yetmiş beş bin ihtiyat askerini göreve çağırma kararları aldırdı. Ama bunların hiçbiri Filistinli mücahitlerin imanî dirençlerini kıramadı, işgale karşı durma konusundaki kararlılıklarından bir adım bile geri atmaksızın, işgalci siyonistin geniş çaplı operasyonlarına karşı her an hazırlıklı bekledikleri mesajlarını vererek dimdik ayakta durmaya devam ettiler.

İşgalcinin Beklemediği Sürprizler ve Karşı Koyma Performansı

Siyonist katil bu kez bilerek bastığı mayının yüzüne çarpan parçalarının öncekilerden daha sert ve tahrip edici nitelikte olduğunu gördü. Çünkü hiç beklemediği ve tahmin etmediği sürprizlerle karşılaştı. Her şeyden önce mücahitlerin bu kez attığı füzelerin Tel Aviv'e ve Kudüs'ün siyonist yerleşimcilerin yoğun olduğu kuzey kesimine hatta Knesset yani işgal parlamentosu binasına kadar ulaşabilmesi siyonist saldırganın hiç tahmin ve hesap etmediği bir sürpriz oldu. İkinci önemli sürpriz ise uçaklarının düşürülmesiydi. Resmi açıklamalara göre en az üç adet insansız hava aracı düşürülürken bir adet de F-16 tipi savaş uçağı düşürüldü.

İşgalcinin beklemediği en önemli şey de mücahitlerin karşı koyma performansıydı. Çünkü mücahitler siyonist işgalcilerin saldırılarından ve tehditlerinden psikolojik açıdan hiç etkilenmeksizin kararlılıkla mücadele etmeyi başarmış ve üstelik bir haftadan daha kısa süre içinde 1300 civarında kısa ve uzun menzilli füze fırlatmışlardı. Kısa menzilli füzeler kırk km yarıçapındaki alanda yaşayan yahudi yerleşimcileri ya tamamen bölgeyi terk etmeye veya bütün vakitlerini sığınaklarda geçirmeye mecbur bıraktı. Uzun menzilli füzeler ise 80 km. yarıçapındaki bölgenin tümünde yüksek alarm durumuna geçilmesine ve bu bölgede sirenler çaldığı andan itibaren herkesin sığınaklara kaçmasına neden olacak bir ortam oluşmasına yol açtı.

Netanyahu da Olmert Gibi Bataklığa Saplandı

İşgal devletinin eski başbakanı Ehud Olmert 2008 sonunda başlattığı vahşi saldırıyla aslında bir seçim yatırımı yapmayı ve Filistinli kanıyla oy kazanmayı planlıyordu. Ancak hedeflediğini gerçekleştirememesi ve operasyonu başlatırken belirlediği hedeflerden daha sonra vazgeçmek zorunda kalması onun hesaplarını iyi yapamadığını ve gerçekte batağa saplandığını kendisine gösterdi. Benzer hesaplarla meydana çıkan ve Filistinli kanı üzerine siyasi ve stratejik hesaplar yapan Netanyahu da gerçekte batağa saplandığını Olmert'ten daha erken bir vakitte gördü. Çünkü Filistin direnişi bu kez daha tecrübeli ve daha hazırlıklıydı.

"Operasyon Amacına Ulaştı!" Diyebilmek İçin Vahşet

İşgalci saldırgan gerçekte batağa saplandığını ve tansiyonu yükseltmenin Filistin halkına zarar verdiği kadar kendisine de ağır maliyeti olduğunu görüyordu. Ama vahşi saldırısını başlatırken önemli hedefler belirlemiş ve ciddi siyasi hesaplar yapmıştı. Dolayısıyla Filistin direnişinin şartlarına razı olarak ateşkesi kabul etmenin yenilgiyi kabul etmek anlamına geleceğini düşünüyordu. Normalde tansiyonu daha fazla yükselmeden ateşkes sağlanmasını istiyor ama bunun kendisinin "operasyon amacına ulaştı" diyebileceği şartlarda gerçekleşmesini istiyordu. Ondan dolayı operasyonun başlangıcında direnişin gözünü korkutmak ve onu intikam saldırılarına yeltenmekten geri durmaya zorlamak için başvurduğu taktiğe ateşkesin konuşulduğu merhalede de başvurdu ve Filistin tarafına ağır kayıplar verdirme amaçlı saldırılarını artırdı.

Kaybeden Yine İşgalcidir

Dediğimiz gibi Filistin direnişi oldukça zor şartlarda ve imkansızlıklar içinde mücadele ediyor. Ama onu güçlü kılan imanı ve kararlılığıdır. İşgalci saldırganın silah üstünlüğü, Filistin tarafının ise hem savunma hem de korunaklı mekânlar açısından imkân yetersizliği ondaki zayiatın daha fazla olmasına yol açıyor. Ama geçmişle kıyaslandığında direnişin çok daha güçlü bir karşı koyma performansı göstermesinin yanı sıra siyonist işgalcinin tehdit ve psikolojik savaş gücünün zayıflaması sebebiyle ateşkes şartları ne olursa olsun kaybeden yine işgalci siyonist olmuştur.

Biz Allah'ın izniyle bu saldırıdan sonra Filistin konusundaki İslâmî ve vicdanî duyarlılığın daha da artacağını, dolayısıyla Filistin halkının haklı direnişine desteğin işgalci siyonistin vahşi saldırganlığına tepkinin daha da artacağına inanıyoruz. Bu yönüyle de savaşı kaybeden taraf siyonist işgalci olacaktır.

Bunun yanı sıra savaş siyonist işgalcileri kendi içlerinde de birtakım siyasi kavgalara, ihtilaflara, karşılıklı tepkilere sürükleyecektir. Nitekim gerginliği artırmanın siyonist işgal aleyhine sonuçları daha da artırdığının görülmesi üzerine Savunma Bakanı olarak nitelendirilen terörist Ehud Barak'ın görevden alınması taleplerinin artması, Netanyahu'nun muhaliflerinden Şaul Mofaz'ın protesto eylemleri çağrıları yapması, bazı şehirlerde Netanyahu'ya tepki eylemlerinin düzenlenmesi bunların işaretlerini taşıyordu. Suyun biraz durulması ve işgalci siyonistlerin kendi iç âlemlerine dönmeleri sonrasında tartışmaların ve sıkıntıların daha da artacağına inanıyoruz. Ehud Olmert'in siyasi hayatına noktayı koyan hadise 2008 sonunda başlattığı vahşi operasyon oldu. Oysa o bu operasyonla siyasi hayatına yeni bir güç ve enerji takviyesi yapmak istiyordu. Olmert'in yaptığı yanlışın aynısını bugün Netanyahu'nun yapmış olması bu olayın da onun siyasi hayatına son vermesi ihtimali üzerinde düşünmemizi haklı kılmaktadır.

Baas Vahşeti Kan Dökmeye Devam Ediyor

Bir yandan siyonist işgalcilerin Filistinlilere yönelik saldırı ve katliamları şiddetlenirken diğer taraftan Müslüman halkların çağımızdaki musibetleri niteliği taşıyan dikta rejimlerinin en iğrençlerinden, en ahlâk ve ölçü tanımazlarından olan Baas diktasının korkunç saldırıları da devam ediyor. Hatta siyonist işgalcilerin saldırganlık ve vahşette bu derece cüretkâr olmalarının en önemli sebeplerinden birinin Suriye'deki Baas diktasının sergilediği vahşet olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü Suriye'de Baas vahşeti her gün yüzlerce insan katlederken ne yazık ki siyonist işgalcilerin saldırıları ve katliamları bir bakıma normalleştirilmiş gibi oluyor ya da insanlar ikisi arasında kıyaslama yaparken işgalci siyonistin gerçekleştirdiği katliamlar ve saldırılar gözlerine daha küçük görünüyor. Bundan dolayı Baas rejiminin korkunç katliamları zulmü ve katliamı normalleştirme açısından da büyük bir tehlike ve olumsuzluk arz etmektedir. Baas zulmüne arka çıkanlara, destek verenlere kendilerini bir de bu açıdan hesaba çekmelerini tavsiye ediyoruz. Kendileri kendilerini hesaba çekmezlerse zaten Allah katında bir gün mutlaka hesaba çekileceklerini, böylesine bir vahşete arka çıkmanın, destek vermenin hesabının da kolay olmayacağını bilmeleri gerekir.

ABD'nin özellikle son iki ay içinde oynamaya çalıştığı oyunlar ve Suriye'deki özgürlük mücadelesini el-Kaide suçlamasıyla yıpratmaya çalışması buradaki direniş karşısında gerçek tavrının ne olduğunu gözler önüne sermiştir. Amerikan emperyalizminin Suriye konusundaki bu tutumu ise siyonist işgal devletinin geleceğiyle ilgili endişelerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü Suriye'deki siyasi mekanizmada İslâmî hareketin söz sahibi olmasının siyonist işgalin geleceği açısından önemli bir tehdit oluşturacağını biliyor. Dolayısıyla Baas diktasının İslâmi direnişin gerçekleştireceği devrimle çökmesini değil kendisiyle işbirliğine açık bir siyasi dönüşümle gitmesini istiyor. Bunu başarabilmek için de hem direnişi tasfiye hem de siyasi muhalefeti kendi rotasına oturtma çabası içine girdi. Ama bu yöndeki çabalarından istediği sonucu elde edemedi. Suriye muhalefeti ve direnişi kendi içinde saflarını birleştirme ve Baas rejimiyle hiçbir şekilde anlaşmaksızın onu çekilmeye zorlayıncaya kadar direniş kararlılığı gösterme yönünde tavır sergileyerek söz konusu oyunları boşa çıkarmayı başardı diyebiliriz.

Fakat gerek ABD'nin gerekse Baas diktasının arkasında duran sinsi işbirlikçilerin oyunları bu kadarla kalmayacak, ileride gerek dezenformasyon faaliyetlerini ve gerekse Suriye direnişini tasfiye etme çabalarını sürdüreceklerdir. O açıdan Suriye direnişinin gerek siyasi gerekse askerî alanda güç birliğini ve kararlılığını koruması büyük önem arz ediyor.

İrtibatlı Yazılar:

  • Kanla Şekil Alan Strateji
  • İşgalci, Direnişi Yıldıramayacak
  • İki Seçim Arasında Filistin
  • Furkan Savaşının Birinci Yıldönümü
  • ***

    Siz bu yazıyı okumamış mıydınız?: Şehadeti İsteyen Şehit Olmaz mı?