Kudüs'te Irkçı Tasfiye

Ahmet Varol, Ribat, Mayıs 2009

Siyonist işgal devleti Gazze'ye yönelik vahşi saldırısında onca yıkım ve büyük katliam gerçekleştirmesine rağmen kararlı direniş engelini aşamadı. Fakat buna rağmen istilacı ve işgalci politikalarından vazgeçmiş değil. Gazze'de büyük yenilgi almasından sonra Kudüs üzerindeki Yahudileştirme faaliyetlerini daha da yoğunlaştırdı.

İşgal devletinin Kudüs'le ilgili planlarının amacı şehirdeki Filistinli ve özellikle Müslüman nüfusu arındırıp tam anlamıyla Yahudi tahakkümünü sağlamaktır. Bu konudaki planlarını hayata geçirebilmek için genelde dünyanın, özelde İslâm âleminin ilgisizliğinden de yararlanıyor. Gazze'de yaşananların dikkatleri üzerine çekmesi ve bununla bağlantılı diğer konuların Müslüman kamuoyunu meşgul etmesi Siyonist işgal devletinin Kudüs'le ilgili hesaplarına biraz daha fazla yüklenmesine imkân sağlıyor.

Biz Kudüs'te son dönemde hız kazanan Yahudileştirme faaliyetlerine bazı yazılarımızda dikkat çektik ve ayrıntılı bilgiler vermeye çalıştık. Fakat meselenin ehemmiyetine ve taşıdığı riske binaen Ribat dergisinin bu ayki sayısında geniş çerçeveli olarak ve bir dosya şeklinde sunmayı uygun gördük. Temennimiz verdiğimiz bilgilerin Kudüs konusunda hassasiyetlerin artmasına vesile olması, dosyamızın Siyonist işgal devletinin Yahudileştirme faaliyetlerinin önüne geçilmesi için bütün imkânların değerlendirilmesi yönünde bir çağrı rolü oynamasıdır.

Kudüs Davasının Önceliği

Kudüs davası Filistin davasının ana unsurudur. Bunu Siyonist işgal devleti de biliyor ve o yüzden bu kutsal şehir üzerindeki tahakkümünü güçlendirmek amacıyla faaliyetlerini yoğunlaştırıyor. Bu amaçla Kudüs'le ilgili muhtelif efsaneler, asılsız hikâyeler uyduruyor ve bunları Yahudi kültürünün birer malzemesi olarak piyasaya sürüyor. Ne yazık ki İslâm dünyasındaki medya organları da bu çarpıtmanın ve saptırmanın birer aracı olabiliyorlar.

Oysa Kudüs, birilerinin iddia ettiği gibi "üç din efsanesi"nin bir ortak şehri değil, tevhit çağrısının en önemli merkezlerinden biridir. Tüm peygamberlerin ortak çizgisinin tevhit çizgisi olduğuna inananların Kudüs'ün kutsiyetinin de gerçek anlamını işte bu çizgide bulduğunu bilmeleri gerekir.

Tarih boyunca İslâm'ın adaleti bütün farklı dinlerinin mensuplarının huzur ve güven içinde yaşamalarına imkân sağlamıştır. Aynı huzur ve güvenin sağlanabilmesi için yeniden İslâm hâkimiyetine ve adaletin uygulanmasına ihtiyaç vardır. "Üç din efsanesi" sadece bir çarpıtmadır ve bu efsaneyle Kudüs'ün gerçek kimliğine kavuşması mümkün olmayacaktır.

Tevhit inancına sahip olanların aynı zamanda kendilerinin Hz. İbrahim (a.s.)'in mirasçısı olduklarının bilincini taşımaları ve sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekir. İtikadî değerlerin mirasçısı olmak nimete konmak değil sorumluluk devralmaktır. Hz. İbrahim (a.s.)'ın açtığı tevhit bayrağını taşıma, onun bıraktığı değerleri koruma konusunda üzerlerine düşen görevi yerine getirmiyor, onun çağrısının sembolü olan mekânların Siyonist saldırganlar tarafından kirletilmesine sessiz kalıyorlarsa o büyük peygamberin mirasçısı olduklarını iddia etmeleri de boşunadır.

İşgal Gerçeği ve İnsanlık

Bugün Kudüs üzerindeki Siyonist işgal her şeyden önce ırkçı, dolayısıyla ayrımcı bir kimliğe sahiptir. Kudüs'teki tasfiye planlarının temelinde de bu ayrımcı politikayı görüyoruz. Bu anlayışı gözler önüne seren bazı uygulamalardan ileride söz edeceğiz. Ancak ondan önce insanlığın ortak değerlerine sahip çıkma iddiasındaki uluslararası kurumların Siyonist işgalin ırkçı ve ayrımcı politikaları karşısındaki sessizliğine dikkat çekmek istiyoruz.

İkinci olarak Siyonist yönetimin Kudüs üzerindeki hâkimiyetinin işgal olduğu dolayısıyla meşru olmadığı yine aynı uluslararası kurumların kararlarıyla tescil edilmiştir. Bu kararlar geçerliliğini koruyor. Bu durum karşısında Siyonist işgalin, fiili tahakkümünü gerekçe göstererek Kudüs'ün imar ve nüfus yapısına müdahale etme hakkı olamaz. Böyle olmasına rağmen söz konusu uluslararası kuruluşların Siyonist işgalin Kudüs'ün yapısına müdahale, oradaki yıkım faaliyetleri, şehrin tarihi görünümünü değiştirme, ihtiva ettiği kültürel mirası ortadan kaldırma çabaları karşısında sessiz kalmayı tercih ettiğini görüyoruz.

Siyonizmin Hoşgörü Anlayışı

Siyonist işgal, dediğimiz şekilde efsaneler uydurmak ve bu efsanelere dinî kimlik vermek suretiyle çarpıtma yaptığı gibi isimler ve kavramlar üzerinde de oyunlar yapıyor. Biz isimler ve kavramlar üzerindeki oyunlara karşı dikkatli olunması gerektiğini daha önce muhtelif yorumlarımızda vurgulamıştık.

Siyonist yönetimin Kudüs'teki Yahudileştirme faaliyetleri sadece nüfusla ilgili değildir. Bu şehirdeki kültürel mirası da ortadan kaldırmak suretiyle görünümünü değiştirmeye, imha edilen eserlerin yerine Yahudi imzası taşıyan yeni şekiller ve görünümler vermeye çalışıyor. Bu yöndeki dönüştürme faaliyetlerinden Müslümanların kabirleri bile kurtulamıyor.

Siyonist işgalcilerin Kudüs'ün kimliğini değiştirme faaliyetlerinde hedef aldıkları tarihi mekânlardan biri de Memenullah Kabristanı'dır.

Memenullah Kabristanı, Kudüs'ün gerçek kimliğini yansıtan tevhit bayrağını bu şehirde dalgalandırmak için bir ömür harcamış çok değerli ilim ve dava adamlarının defnedilmiş olduğu bir yer. Bu kabristanda bazı sahabilerin ve çok değerli ilim adamlarının kabirleri var. Bu yönüyle Medine'deki Baki' Kabristanı'ndan farkının olmadığını söyleyebiliriz. Fakat Siyonist işgal devleti bu kabristanı ortadan kaldırmak ve üzerine bir müze inşa etmek istiyor. Üstelik inşa etmeyi planladığı müzenin adını da "Hoşgörü Müzesi" olarak belirlemiş.

Müslümanların oldukça saygı duydukları çok değerleri insanların kemiklerinin üstüne inşa edilecek bir binanın "Hoşgörü Müzesi" olarak adlandırılmasının bütün dünyadaki Müslümanların duygularıyla alay etmekten başka bir anlamı olamaz. Bu, aynı zamanda Siyonist saldırganların isimlerle ve kavramlarla nasıl keyiflerine göre oynadıklarını ve insanların zihinlerini bu yolla işgal etmeye çalıştıklarını göstermesi açısından dikkat çekicidir.

İşgalci Siyonist devlet söz konusu projesini hayata geçirmek için Memenullah Kabristanı'nın önemli bir kısmını düzledi. Kalan kısmını da ya tamamen yıkmak ve metfunların kemiklerini bir başka yere nakletmek ya da üzerine bir beton tabla çekmek suretiyle kabirleri bu tablanın altında görünmeyecek halde bırakmak, üzerlerine de planlanan binanın inşaatını tamamlamak istiyor.

Hizbullah mücahitleri tarafından öldürülen ve cesetleri bu mücahitlerin elinde kalan işgalci Siyonist askerlerin kemikleri için ne gibi pazarlıklar yapıldığının henüz unutulmamış olduğunu sanıyoruz. O zaman bu pazarlıkların sonuç vermesi için muhtelif uluslararası organların da devreye girdiği hatırlanacaktır. Oysa İslâm tarihinin çok önemli isimlerinin kemiklerini Siyonist işgalcilerin hafriyat gibi bir yerden bir yere taşıması karşısında dünya sessiz. Genelde dünyanın sessizliğini bir yana koysak bile özelde İslâm âleminden, Müslüman kitlelerden, bu kitleleri temsil iddiasındaki kuruluşlardan da bir ses çıkmamasını izah etmemiz mümkün değildir.

Kudüs'te Irkçı Ayrımcılık

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Siyonist işgal devletinin ırkçı kimliği ve ayrımcı politikası Kudüs'le ilgili projelerinde ve uygulamalarında çok bariz bir şekilde kendini belli etmektedir.

Bu ayrımcılığın başında işgal yönetiminin almış olduğu, Kudüs'te Arap nüfusun % 30'la sınırlandırılması kararı geliyor. Normalde Siyonist yönetimin Kudüs üzerindeki tahakkümü işgal mahiyeti taşıdığından ve bu gerçek bütün uluslararası kararlarla tescil edildiğinden şehrin nüfus yapısına herhangi bir şekilde müdahale etme hakkı bulunmuyor. Fakat Siyonist yönetim bütün uluslararası kararları hiçe sayarak ve kendisine yapılan hatırlatmaları ayaklar altına alarak böyle iğrenç bir nüfus sınırlandırma kararı alabilmektedir.

Siyonist işgalin bu kararına rağmen hâlen Kudüs'ün tamamında Filistinli nüfusun oranı % 34'ü bulmaktadır ve Filistinlilerde nüfus artışı işgalci göçmenlerdekine nispetle çok daha fazla olduğundan bu oran gittikçe artıyor. Dolayısıyla işgal yönetimi Filistinli nüfusu söz konusu tahdidin altına düşürmek amacıyla muhtelif uygulamalara başvuruyor. Bu uygulamaların başında Filistinlilerin evlerini yıkmak suretiyle göçe zorlamak gelmektedir. Bir diğer uygulama ise şehrin sınır düzenlemeleridir. Bu düzenlemelerde ise Irkçı Ayrım Duvarı'ndan büyük ölçüde yararlanıldı. İşgal devleti bu duvarı planlarken Kudüs nüfusuna kayıtlı Filistinlilerin yaşadığı bazı kenar mahalleleri duvarın dışında bırakırken, normalde Kudüs'e dâhil olmayan ve Filistinlilerin arazilerinin gasp edilmesi suretiyle inşa edilen birtakım Yahudi yerleşim merkezlerini içeri aldı. Şimdi resmi olarak da duvarın geçtiği kısımlarda duvarı şehrin fiili sınırı olarak kabul ettirmeye ve böylece duvarın dışında kalan mahalleleri Kudüs nüfusundan sildirmeye, söz konusu Yahudi yerleşim merkezlerini ise nüfusa dâhil etmeye çalışıyor. Fiili olarak zaten bu gerçekleştirilmiş sayılır. Resmi prosedürün tamamlanmasında da yolun sonuna yaklaşıldığını söylemek mümkündür.

Yıkım Planları

Siyonist saldırgan devletin ırkçı tasfiye politikasında birinci uygulamanın Filistinlileri, evlerini gasp etme ve yıkma suretiyle göçe zorlama olduğunu söylemiştik. Önceleri, inşa veya restorasyon ruhsatı olmadığı gerekçesiyle evleri teker teker yıkıyordu. Son dönemde gündeme getirdiği planlarıyla mahalleleri toplu halde yıkmaya çalışıyor.

Bu amaçla Eski Kudüs'ün merkezi bölgesinde yer alan Silvan ve Şeyh Cerrah mahallelerini tamamen yıkmayı amaçlayan iki projeyi gündeme getirdi. Bu projelerini hayata geçirme çabalarını başlatmak amacıyla Silvan bölgesinin iç kısmını oluşturan Bustan Mahallesini tamamen yıkma kararı aldı. Kararın uygulamaya geçirilmesi için Kudüs'teki işgal belediyesinin İmar Dairesi mühendisleri tarafından Bustan Mahallesi'nde bulunan evlerde ikamet edenlere, evleri boşaltmaları yönünde talimat gönderildi.

Bustan Mahallesi'nde 100 ev bulunuyor ve bu evlerde toplam 1000 Kudüslü Müslüman ikamet ediyor. Bu Müslümanlar işgalci saldırgan devletin yıkım kararını uygulamasını engellemek amacıyla Silvan bölgesinde ve Kudüs'ün genelinde ikamet eden diğer Müslümanlarla birlikte mücadele ediyorlar.

Siyonist saldırgan devlet Bustan Mahallesi'ne yönelik yıkım planını Müslümanların direnişlerini ölçme amaçlı bir girişim olarak değerlendiriyor ve yıkım kararını uygulama amacıyla zaman zaman baskınlar düzenliyor. Fakat Müslümanlar şimdiye kadar gerçekleştirilen baskınlarda birlikte hareket ederek işgalci saldırganların önlerini kesmeyi başardılar. İşgal devletinin bu kararını uygulamada başarılı olması durumunda hedefinde Silvan bölgesinde bulunan 1700 evin tamamı ve Şeyh Cerrah Mahallesi var.

Siyonist saldırgan devlet bu mahalleleri yıkarak yerlerine Tevrat Parkı ve Kral Davud Sitesi adını vereceği bir Yahudi yerleşim merkezi inşa etmek istiyor. Bu iki projesini hayata geçirmek amacıyla da Kral Davud'un bu bölgede yaşadığı iddiasından yararlanmaya çalışıyor.

Oysa o bölgede Hz. Davud (a.s.) yaşamış olsa bile onun mirasına sahip çıkma hakkına öncelikle Müslümanlar sahiptir. Çünkü Yahudiler onun sadece bir kral olduğuna inanırken Müslümanlar aynı zamanda onun bir peygamber olduğuna, Allah'tan vahiy aldığına inanır ve daha büyük saygı duyarlar. Fakat asıl mesele Kral Davud'un o bölgede yaşamış olması değil, uydurdukları birtakım efsanelere dinî kisve geçirmek suretiyle Kudüs'teki ırkçı tasfiye planlarını hayata geçirmektir.

Siyonist saldırgan devletin zikrettiğimiz mahalleleri hedef alan yıkım planlarını uygulamaya geçirmesinin asıl amacı ise kutsal Mescidi Aksa'yı tamamen Yahudi kuşatmasına almaktır. Çünkü söz konusu mahalleler Mescidi Aksa'nın etrafını saran ve bu kutsal mabedin himayesinde büyük fedakârlıklar gösteren Müslümanların oturduğu mekânlardır. Siyonist saldırgan devletin yapmak istediği işte bu fedakâr insanları oradan uzaklaştırmak ve Mescidi Aksa'yı tamamen himayesiz, Yahudi baskınlarına çok daha açık hâle getirmek ve kademeli bir şekilde onu Yahudi mabedine dönüştürme amacını gerçekleştirmektir.

Bütün bu sebeplerden dolayı Siyonist devletin Kudüs'teki ırkçı tasfiye ve Yahudileştirme planları Gazze'ye yönelik saldırısı kadar büyük tehlike arz etmektedir. İslâm dünyasının bu tehlikeyi görmesi ve işgal devletinin saldırılarına karşı Kudüs Müslümanlarının varlık mücadelesinin yanında yer alması gerekmektedir.

İrtibatlı Yazılar:

  • Kudüs'e Yönelen Tehlike
  • Kudüs'ün İşgale Tepkisi
  • Kudüs Filistin'in Kapısıdır
  • Kudüs'e Yönelen Tehlike