Avrupa'nın Militan Yargısı

19 Eylül 2014 Cuma, Yeni Akit

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'deki zorunlu din dersi aleyhine açılan davada davacılar lehine karar çıkarması münasebetiyle Leyla Şahin davasını bir kez daha hatırlayalım. Leyla Şahin isimli bacımız İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde okuduğu sırada inancı gereği başörtüsü takması sebebiyle öğrenim hakkından mahrum edilmesinden dolayı AİHM'ye dava açmıştı. Mahkeme onun davasını reddetmiş ve Türkiye'nin bu yasaktan dolayı onu mağdur etmekle herhangi bir hak ihlali yapmadığına hükmetmişti.

Normalde Leyla Şahin'in üniversiteden uzaklaştırılmasında, inancının kesin yerine getirmesini istediği bir fiili yapmasının engellenmesi şeklinde bir dayatma ve inancının gereğini yerine getirmeyi tercih etmesi üzerine yıllar süren emeğinin hiçe sayılarak öğrenimini sürdürmesinin, meslek sahibi olmasının engellenmesi gibi ciddi hak ihlali vardı. Üstelik bu ihlalde insanın hayatında en çok değer verdiği inanç ve ilkelerinin hiçe sayılması söz konusuydu. İnsan inancı için gerektiğinde büyük zorluklara katlanabilmekte ve fedakârlıkta bulunabilmektedir. Nitekim başörtüsü yasağından dolayı mağdur edilen kızlarımızın inançlarının gereğini yerine getirmeyi tercih etmeleri de zaten ona meslek edinmekten, öğrenimlerine devam etmekten daha çok önem verdiklerini gösterir. Dolayısıyla onların bu derece önem verdikleri bir yaşayıştan sırf hâkim sistemin ideolojik anlayışının dayatılması için mahrum edilmelerinde büyük bir insan hakkı ihlali olduğu ortadadır. Ama mahrum edilen kişinin Müslüman olması, İslam inancının gereğini yerine getirmek istiyor olması sebebiyle AİHM o dayatmada, baskı uygulamasında herhangi bir ihlal görmemişti.

AİHM'nin Müslümana ve bir Müslümanın inancının gereğini yerine getirmek istemesinden dolayı mağdur edilmesine karşı duyarsızlığı ve haklıdan değil haksızlık edenden yana tavır sergilemesi sadece Leyla Şahin davasından ibaret kalmadı. Muhtelif Avrupa ülkelerinden başörtüsü yasağından dolayı mağdur edilenlerin başvuruları da reddedildi. Yine Avrupa'daki Müslüman azınlıkların inançlarından dolayı mağdur edilmelerinden kaynaklanan haksızlıkların önlenmesi için yapılan talepler de çoğunlukla görmezlikten gelindi, Müslümanlara yönelik zulüm uygulamaları insan hakları ihlali kategorisine sokulmadı.

Bir toplumun büyük çoğunluğunun mensup olduğu dinin o toplumun yetişen nesline öğretilmesinde insanların kişisel hayatlarına müdahale gibi bir zorlama söz konusu değildir. Burada yapılan sadece bilgilendirmeden ibarettir. Öğretilenleri uygulama konusunda herkes kendi iradesiyle baş başa bırakılıyor. Eğer dinin zorunlu olarak öğretilmesinde hak ihlali varsa sosyoloji, psikoloji, tarih, coğrafya, biyoloji gibi derslerin zorunlu olmasında da hak ihlali olması gerekir. Hatta en başta zorunlu eğitimin hak ihlali olması ve AİHM'nin önce buradan başlaması gerekir.

İslâm'ın temel kitabı Kur'an'dır. Dolayısıyla onun içerdiği inanç ve yaşayış biçimi kendini Müslüman olarak tanımlayan herkesi bağlar. Siyasi ihtilaflardan dolayı ortaya çıkan görüş ayrılıkları din kemale erdikten sonraki döneme aittir ve dinin aslından değildir. Siyasi görüşlerini zaten herkes kendi taraftarına öğretiyor. Din adına öğretilmesi gerekenler dinin aslında yer alanlardır ki o konudaki dayanak dinin temel kitabı ve bu kitabın hayata geçirilmesi konusunda Peygamber (s.a.s.)'in örnekliğidir. O da İslâm'ın inanç ilkelerini, ibadet uygulamalarını, ahlâkî değerlerini, toplumsal ilişkilerle ilgili kurallarını ve dinin aslında olan diğer uygulamaları içerir. Din adına öğretilmesi gerekenler de bunlardır. Bir kimse kendi din anlayışında bunların olmadığını ileri sürerse o yeni bir din ortaya çıkarmış olur. Dinin kemale ermesinden sonra ortaya çıkmış siyasi ihtilaflarla bağlantılı konular ise tarih kitaplarında yer alması gereken bilgilerdir.

İslâm adına neyin öğretilmesi gerektiği konusunda AİHM'nin hakemliğine başvurulması gerekmez. İslâm'ın kendi kaynakları var ve bu kaynaklardaki bilgilerin doğrulanması konusunda başvurulması gereken tek hakem de kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'dir.

AİHM'nin yaptığı insan hakları savunuculuğu değil insan hakları kavramını Batı emperyalizminin dayatmacı politikalarının sopası olarak kullanma amaçlı bir militan yargı yöntemidir.