Stratejide Belirleyici Etkenler

30 Mart 2013 Cumartesi, Yeni Akit

Dünya sürekli bir değişim içindedir. Hiç kimsenin saltanatı kalıcı ve Allah'tan başka hiç kimsenin gücü mutlak güç değildir. Dolayısıyla devletler de bu süreç içinde kendileri için stratejiler geliştirme ihtiyacı duyarlar. Bu stratejilerinde bazen isabet bazen hata ederler. Bazı ülkelerin yaptırım gücü fazla olsa da her zaman stratejilerinde dikte eden taraf olduklarını düşünmek yanlıştır. Özellikle değişim sürecinde etkin unsurların sayısının arttığı günümüz şartlarında uluslararası politikada strateji belirlemeyi otoyolda araç sürmeye benzetebilirsiniz. Birilerinin sürekli yolların kralı olduğu, başkalarının da yönlerini ve şeritlerini onlara göre belirlemek zorunda olduğu düşüncesine yenilmek yanlıştır. Bazen büyük bir tırı süren kişi önündeki küçük bir araçtan dolayı hızında ayarlama veya şeridinde değişiklik yapmaya mecbur kalabilir.

Fakat bir çok konuda olduğu gibi uluslararası politikada strateji belirlenmesi konusunda da ABD'yi hâla bir tabu gibi gören, "mutlak güç" sahibi gibi hareket ettiği varsayımına dayanan teoriler dikkat çekiyor. Yani ABD belli bir strateji geliştirmişse kendi önceliklerini esas almış, başkalarını da bunlara göre istikamet ve şerit belirlemeye zorlamıştır. Dolayısıyla bu stratejide herkes kendi için belirlenen rolü oynamak zorundadır. Eğer böyle düşünürseniz hiç kimseyi ABD'nin çıkarlarına ve politikalarına hizmet etmekten müstesna tutamazsınız. İster devlet ister siyasi hareket düzeyinde olsun herkes kendisi için biçilen role göre hareket etmek zorunda demektir.

Oysa gerçek böyle değildir. Elbette ABD kendisi için bir strateji belirleyecektir. Çünkü buna herkesten çok ihtiyacı var. Ama belirlediği stratejide sadece dikte edici, kendi konum ve siyasetini istediği gibi serbestçe seçtikten sonra başkaları üzerinde ayarlama yapan mutlak güç ve rolleri belirleyen taraf olduğunu düşünmek yanlıştır.

Söz konusu yaklaşımdan dolayı bazen ABD stratejileri haksız ithamlar içeren komplo teorilerine dayanak yapılıyor. "ABD bu kararları boşuna almadı; şu ayarlamaları boşuna yapmadı. Tam da böyle bir zamanda böyle bir girişimde bulunmasını boşuna mı sanıyorsunuz? İşin ucunda birtakım çıkar hesapları olmasaydı kesinlikle böyle bir şeye razı olmazdı..." ve daha birçok tespit ve hüküm. Bütün bu hükümlere doğruluğu tartışılmayacak a priori değerler olarak bakılıp o değerlere bina edilen komplo teorileri üretilince kimse, çağdaş dünyanın adeta bir yerel tabusu sayılan gücün biçtiği rolleri icra etmenin ötesinde bir şey ortaya koymuş olamıyor.

Oysa stratejide belirleyici etkenler her zaman size ait unsurlar değildir. Güçlü de olsanız başkalarına ait etkenleri göz önünde bulundurmak zorundasınız. Strateji belirlerken kendi şartlarına göre ayarlama yapmak ile şartlara göre ayarlama yapmak zorunda kalmak farklıdır. Dünya üzerinde bazıları daha güçlü olsa da hiç kimse ve hiçbir devlet mutlak güç sahibi değildir. Dolayısıyla bazıları kendilerini başkalarından daha güçlü görseler dahi her zaman istediklerini yaptırma gücüne sahip olamazlar. Bazen de kendilerinden isteneni yapmak zorunda kalırlar. Bu kural ABD için de, Rusya için de ve kendilerini "uluslararası toplum" olarak lanse eden çetenin diğer elemanları için de geçerlidir. Aynı şeyi, 14 Kasım 2012'de başlattığı ve sekiz gün sürdürdüğü savaş sonunda Başbakan Netanyahu'nun bile sığınaklardan çıkmakta zorlanması üzerine bizzat kendisi ateşkes talebinde bulunan ve Filistin tarafının şartlarının kabul edildiği ateşkese razı olan, bugün de Mavi Marmara katliamından dolayı kendisinden istenen şartları kabul etmeye mecbur kalan siyonist işgal devleti için de söyleyebiliriz.

Son günlerde Suriye'deki Baas diktasının tükeniş aşamasına girdiğinin görülmesi üzerine ABD'nin yeni stratejiler geliştirmesinden ve Arap Birliği'nin takındığı tavırdan hareketle direnişi mahkûm etmeye ve sürekli işin içinde bir bit yeniği aramaya yönelik komplo teorileriyle zulme karşı sürdürülen haklı ve meşru direnişin töhmet altına sokulmaya çalışılması da tamamen kurgulara ve zanlara dayanıyor. Direnişin başarılarının ve Baas diktasının gazının bitmesinin burada belirleyici bir etken olduğunu ve başkalarının da ayarlarını bu etkene göre yapmak zorunda kaldıklarını gözden uzak tutmamak gerekir.