İhvan'ın İleri Gelenleriyle

31 Mayıs 2006 Çarşamba, Vakit gazetesi

Bu günlerde Türkiye yoğun bir ziyaret trafiğine sahne oluyor. Hem diplomatik ziyaretler hem de sivil kuruluşların düzenlediği uluslar arası toplantılara davet edilenlerin ziyaretleri var. Ziyaretçilerin arasında muhtelif İslâmî cemaatlerin ve oluşumların ileri gelenleri de var. 29 Mayıs Pazartesi akşamı, İstanbul'daki Fetih Şöleni'ne davet edilenler arasında yer alan, Mısır'daki İhvan'ın ileri gelenlerinden Abdulmunim Ebu'l-Futuh ve yine İhvan'ın parlamento grubu başkanı Prof. Dr. Muhammed Saduddin ile birlikteydik. Abdulmunim Ebu'l-Futuh ile daha önce Kudüs Müessesesi'nin toplantıları ve kongreleri vesilesiyle değişik zamanlarda bir araya gelmiştik. Bu vesileyle önceden tanışıyorduk. Ancak Muhammed Saduddin'le ilk kez bir araya geliyorduk.

Bu sıralarda Mısır'daki çağdaş Firavun düzeni Müslüman Kardeşler cemaatine yüklenmek için yeni birtakım oyunlar oynuyor. Bu oyunların bazılarından daha önce "Benzerlikler Tesadüf mü?" başlıklı yazımızda söz etmiştik. Ayrıca son günlerde ticaret odaları ve muhtelif meslek sendikaları yönetimleri için yapılan seçimlerden İhvan'ın başarıyla çıkmasının engellenmesi için tam anlamıyla devlet şiddeti uygulanıyor. Örneğin İskenderiye Ticaret Odası'nın seçimleri öncesinde resmi terör mekanizması doğrudan müdahalede bulunarak İhvan'ın seçim faaliyetleri çadırını kuşatmaya aldı ve adaylarını tutukladı. Bunun üzerine İhvan yapılan muameleyi protesto amacıyla seçimlerden çekilme kararı aldı. "Böyle bir karar söz konusu polis müdahalesini gerçekleştirenlerin amaçlarına yaramış" denebilir. Ancak yapılan muamele seçime de polis müdahalesinde bulunulacağını ve gerek oy verme gerekse sayım işlemi esnasında İhvan'ın tasfiyesi için silahın gücünden yararlanılacağını çok açık bir şekilde gözler önüne sermişti. Bu durumda özgür iradenin ortaya çıkmayacağı, üstelik çıkan sonucun İhvan'ın da iştirak ettiği bir seçimden alınan sonuç olarak gösterileceği kesindi. Yani rejimin yapmak istediği devletin resmi şiddetini ve polisin silah gücünü kullanarak seçmenin iradesini ablukaya almak, ardından da "bakın İhvan'a destekte bayağı bir azalma var, parlamento seçimlerinde gösterdiği başarıyı gösteremedi" mesajı vermekti. Yarı resmi el-Ehram gazetesi öncülüğünde son günlerde yürütülen komplo ve medya kuşatması da böyle bir mesaj verilmesine zemin hazırlıyordu. Dolayısıyla İhvan, seçmenin iradesinin ablukaya alındığı açıkça görülen ve sonucu baştan belli olan bir seçime katılıp da sistemin söz konusu mesajı vermesine imkân sağlamak yerine tavır koymayı daha isabetli buldu.

Mısır'da bütün bu gelişmeler yaşanırken İhvan'ın ileri gelenlerinden iki önemli şahsiyetle İstanbul'da buluşmak, olan bitenler hakkında birinci ağızdan bilgi almak bizim için önemli bir fırsattı. Üstat Ebu'l-Futuh sohbetinde rejimin parlamento seçimlerinde oynadığı oyunlardan örnekler verdi. Bütün bu oyunlara, polis şiddetine ve baskılara rağmen Müslüman Kardeşler yine de önemli bir başarı sağlamışlardı ve Mısır Arap Cumhuriyeti'nin kuruluşundan buyana ilk kez bir muhalif hareket Meclis'te seksen sekiz sandalye kazanmıştı.

Prof. Dr. Muhammed Saduddin de bizzat parlamentoda karşılaştığı ilginç hilelerden ve oyunlardan örnekler verdi. Örneğin bir üyenin Suriye'de olduğu ve gündeme alınan kanun tasarısına muhalefet ettiği bilindiği halde ilgili parlamento toplantısına katıldığına ve lehte oy verdiğine dair kayıt düşüldüğünü dile getirdi. Bir toplantıda da yeterli çoğunluğun sağlanmasına rağmen, muhalif üyelerin sayısının çokluğunun tahmin edilmesi sebebiyle yeterli çoğunluğun sağlanamadığı iddiasıyla oturumun kapatıldığını söyledi. Bunlar sadece iki ilginç örnek. Benzeri daha birçok ilginç hile ve oyuna rastlanmış. Bu da Mısır'daki rejimin seçim hilebazlığını sadece genel seçim sandıklarına münhasır kılmadığını, yakın takip ve gözlemlemenin çok daha kolay olduğu parlamentoya kadar taşıdığını gösteriyor. Bu durum karşısında hangi demokrasiden ve irade özgürlüğünden söz etmek mümkün olabilecek.

Bu çerçevede Abdulmunim Ebu'l-Futuh'un üzerinde durduğu bir husus da ABD ve Batı'nın demokrasi anlayışıydı. Filistin ve Mısır tecrübelerinin İslâm dünyasında hâkim sistemlerin tek alternatiflerinin İslâmî hareketler olduğunu gösterdiğine, bunu müşahede eden Batı'nın ise İslâm dünyasıyla ilgili demokrasi söyleminden büyük ölçüde vazgeçtiğine ya da taktik değiştirdiğine dikkat çekti. Bu durum ise Batı'nın demokrasi iddiasında samimiyetten son derece uzak olduğunu çok açık bir şekilde gözler önüne sermiştir.