Bulgaristan Seçimleri

29 Haziran 2005 Çarşamba, Vakit gazetesi

Bulgaristan'a ilk gittiğimde Sovyetler Birliği güdümlü sosyalist rejimden yeni çıkmıştı. Hatta siyasi değişiklik gerçekleşmiş ama ekonomik yapı çok değişmiş sayılmazdı. Bu yüzden bir şaşkınlık içindeydi. Verimli topraklara sahip olmasına rağmen o zamana kadar tarım organizasyonunun ve teknolojik cihazların devletin elinde olması sebebiyle halk üretimde etkin değildi. Devletin ücretsiz ama belli şartlarla dağıttığı arazileri, insanlar onları işlemekte kullanacakları aletlerinin olmaması sebebiyle almaya yanaşmıyorlardı. Devlet kurumlarının üretimden kademeli bir şekilde elini çekmesi sebebiyle işsizlik gittikçe yayılıyordu.

Ama daha sonra AB bu ülkeye sahip çıktı ve kendini toparladı. İnsanlarda iktisadi hayatta aktif rol alma bilinci gelişti. Son gidişimde bunu müşahede etmiştim. İnsanlar artık "ben işsizim, devlet bana iş bulsun" demiyor, küçük çaplı da olsa iş kurmaya çalışıyorlardı. Hiçbir şey yapamazsa bir toptancıdan birkaç paket çikolata vs. alıyor, serin bir alt geçitte satıyordu.

Sosyalist rejimin çökmesinden sonra ekonomik yönden Türkiye'den bayağı geride olan bu ülke, istenen reformları gerçekleştirmesi durumunda 2007 yılında yani Türkiye'den çok önce AB'ne girebilecek. Yönetim siyasi reformlara zaten itiraz etmiyor. Ekonomik atakları yapabilmesi için de AB'nden destek alıyor. Bu sebeple bazı yorumlarda üyeliğinin bir yıl ertelenebileceği söyleniyorsa da biz bunu zayıf bir ihtimal olarak görüyoruz. İktidara Sosyalist Parti'nin gelmesi AB'ne iştirak sürecindeki ilerlemeyi etkilemeyecektir.

Bulgaristan'da 2001 yılında gerçekleştirilen seçimlerden uzun süre sürgün hayatı yaşadıktan sonra ülkesine dönen eski kral II. Simeon'un partisi zaferle çıkmıştı. Partisi salt çoğunluğu elde edemediyse de eski kral Simeon Sakskoburggotski başka partilerin desteğiyle hükümet kurdu ve dört yıl ülkeye başbakanlık etti.

Sosyalist rejimin yıllarca lanetlediği kraliyet rejiminin "baş suçlusu"nun ülkesine dönünce böylesine bir destek elde ederek demokratik yoldan başa geçmesi ilginç bir gelişmeydi. Ancak 25 Haziran 2005'te yani geçtiğimiz Cumartesi gerçekleştirilen seçimlerden de bugün artık çökmüş olduğuna inanılan bir anlayışın savunucusu olan Sosyalist Parti zaferle çıktı. Bir önceki seçimin muzafferi eski kral II. Simeon ise bayağı oy kaybetti.

25 Haziran 2005 seçimlerinin bir sürprizi de Ataka (Hücum) Partisi'nin % 8 oranında oy alarak 21 milletvekiliyle parlamentoya girmesi oldu. Bu tür ırkçı partiler görünüşte belli bir ırkın üstünlüğü anlayışını öne çıkarırlar. Ancak onların üstünlük anlayışları başkalarının aşağılanması felsefesine dayanır. Çünkü başkaları aşağılanmadıkça kendi "üstünlükleri (!)" nasıl anlaşılacak? Bu yüzden genellikle saldırgan, tahkirci görüşleriyle tanınırlar. Zaten Bulgaristan'daki ırkçı parti adını da ona göre belirlemiş. Genel başkanı Volen Siderov da yaptığı açıklamalarda saldırgan ve aşağılayıcı görüşlerini öne çıkarmaya çalıştı. Bu tür şovcu, saldırgan politikacılar her ortamda kendilerini gösterebilirler. Garip olan onların arkalarına basite alınamayacak bir kitleyi takıp sürükleyebilmeleridir. Ama Siderov'un iddialarını pratiğe yansıtabilmesinin devri artık gerilerde kaldı. Devletin bütün imkânlarını ve demir yumruğunu elinde tutan Todor Jivkov bile onun bugün gündeme getirdiklerini başaramadı.

Bulgaristan seçimleriyle ilgili olarak üzerinde durmamız gereken önemli bir husus bu ülkedeki Müslümanların tavırları ve bu tavrın sandığa yansımasıdır. Bu ülkede Müslümanların sayısının iki milyondan yani % 25'ten fazla olduğu tahmin ediliyor. Türkiye'de Bulgaristan Türklerinin siyasi temsilcisi olarak genellikle Haklar ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) biliniyor. Bu hareket son seçimlerde oylarını artırdı ve 240 sandalyeli parlamentoda 33 milletvekilliği aldı. Bazı yorumcular HÖH'nin parlamentoda kilit konuma geldiğini söylüyorlar. Çünkü oyların % 31.17'sini alarak birinci olan Sosyalist Parti yeterli çoğunluğu elde edemedi. Ancak Kral II. Simeon'un partisiyle ittifak kurması durumunda yeterli çoğunluğu elde edebiliyor. Ayrıca Sosyalist Parti'nin önünde başka alternatifler de var. Irkçı Hücum Partisi'yle işbirliğine ise zaten taraftar değil. Bu itibarla HÖH zannedildiği gibi kilit konumunda değil. Ama Sosyalist Parti'nin onunla işbirliğini bir seçenek olarak görmesi mümkün.

Biz HÖH'nin çizgisi ve Bulgaristan'daki Müslümanların durumu hakkında bilgi verilmesinin faydalı olacağını düşünüyor ve bu konuyu müteakip yazımıza bırakıyoruz.

HÖH ve Bulgaristan Müslümanları

30 Haziran 2005 Perşembe, Vakit gazetesi

Tarihte olduğu gibi günümüzde de bazen belli şahısların veya oluşumların isimleri belli davalarla özdeşleştirilmektedir. Ama hadiselerin derinliklerine indiğimizde onların hepsinin haklarında beslenen kanaatleri haklı çıkaracak kadar güçlü konumda olmadıklarına şahit oluyoruz. Rauf Denktaş'ın ismi Kıbrıs davasıyla özdeşleştirildi. Ama Kıbrıs'a gittiğimde orada onun kendilerini güçlü bir şekilde temsil ettiğine inananların Türkiye'de onu bu konumda görenlerden çok az olduğunu müşahede etmiştim. Bazı yakınlarının yolsuzluğa bulaşmaları, kendisinin de insanların dinî yönden bilinçlenmelerine sürekli engel çıkarması sebebiyle hakkında iki yönlü tenkit olduğunu görmüştüm.

Bulgaristan'da Türklerin siyasi mücadelelerinden söz edilince Türkiye'de akla Haklar ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) ile onun genel başkanı Ahmet Doğan gelir. Böyle olması da doğaldır. Çünkü Türkiye'nin resmi politikasında bu hareket sahiplenildi. Ayrıca sosyalist rejimin çökmesinden sonra Türkler arasında siyasi açıdan öne çıkan hareket HÖH oldu. Türkiye'nin sahiplenmesi onu güçlendirdi ve ismi Bulgaristan Türklerinin siyasi mücadelesiyle özdeşleşti.

Bu konuda öncelikle şunu ifade edelim ki Bulgaristan'da Müslümanlar sadece Türklerden ibaret değildir. Türkler Müslümanlar arasında en büyük çoğunluğu oluştursalar da onların yanı sıra çok sayıda Pomak ve Çingene Müslüman var. Sayıları az olsa da Bulgar kökenli Müslümanlar da var.

HÖH diğer Müslüman unsurlarla ilgileniyor ve onları temsilen partisine elemanlar alıyorsa da ağırlıklı olarak Türk kimliğini öne çıkarıyor. Oysa Müslüman kitlenin bütün olarak ele alınması oradaki siyasi mücadelenin çok daha güçlü ve etkili hale gelmesini sağlayacaktır. Bunu başarabilirse asıl o zaman siyasette kilit konumuna gelebilir.

İkinci önemli husus değerlere sahip çıkma duyarlılığıdır. Bilindiği üzere sosyalist rejim bu ülkedeki Müslümanların değerlerini yıpratmak, onları inançlarından uzaklaştırmak için yıllarca çaba sarf etti ve büyük ölçüde başarılı oldu. En sonunda: "Artık bunların isimlerinden başka etnik ve dinî kimliklerini izhar eden bir şeyleri kalmadı. Bari isimlerini de değiştirelim. Böylece onları tamamen Bulgarlaştıralım. Kimse Bulgaristan'da Türk ve Müslüman azınlık olduğunu iddia etmesin" diye düşündü. Ama iş buraya gelince insanlar kimliklerini hatırladılar. Bu açıdan birçoklarının da ortak tespitinde dile getirildiği üzere o isim değiştirme girişimi Türklerin ve diğer Müslümanların lehlerine oldu.

Şu var ki uyanış sadece isme sahip çıkma safhasında kalmamalı kaybedilen değerlere dönüş için de gayret edilmelidir. Muhtelif kurumların ve şahısların öncülüğünde bu yönde takdire şayan faaliyetler başlatıldı. Bulgaristan Müslümanları baş müftülüğüne geçen Mart ayında yeniden seçilen kıymetli dostum Mustafa Aliş Haci'nin bu alandaki gayretlerini özellikle zikretmeği zorunlu görüyorum. Bu gayretlerin siyasi cephede de desteklenmesi gerekirdi. Ama HÖH'nin bu yöndeki gayretlerinin yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Bu açıdan geçmişteki eksiklerini görerek, yeni dönemde kaybedilen değerlere dönüş konusunda daha fazla gayret sarf etmesi gerekir.

Oradaki Müslüman kitleyi farklı kılan değerlere sahip çıkma konusundaki gayretlerinin yetersizliğinin tenkitlere sebep olduğunu gördüm. İştirak ettiği ilk seçimlerde bu partiden Meclis'e giren, İslâmî bilincini geliştirme ve bu bilinci hayatına geçirme konusunda oldukça gayretli bir tanıdığımdan da son görüşmemizde bu yönde tenkitler duymuştum.

% 25'ten fazla Müslümanın yaşadığı Bulgaristan'da HÖH oylarını % 12.5'in de üstüne çıkarabilirdi. Bu kadar oy almasında da o tabanı siyasi alanda temsil eden tek güçlü hareket olmasının ve kendisini Türkiye'nin sahiplenmesinin büyük rolü var. Bir önceki seçimlere nispetle oylarını artırması bir başarı sayılabilir. Ancak Müslüman kitleyi ne kadar temsil edebildiği, bu kitlenin değerleriyle ne kadar bütünleşebildiği ve ondan ne oranda destek alabildiği konusunda durum değerlendirmesi yapması da gerekir.

Bulgaristan Müslümanlarının öze dönüş konusunda yabana atılmaması gereken gayretleri var. Ama Türkiye'den oraya gidenlere Türkiye'deki fırkalaşmayı değil, İslâmî bilgiyi, bilinci ve değerleri götürmelerini tavsiye ediyoruz. Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı'nı bu yönden takdir ediyor ve muvaffakiyetlerinin devamını diliyoruz.