ABD Fitnesi ve Hedeftekiler

2 Haziran 2005 Perşembe, Vakit gazetesi

Geçtiğimiz hafta bu başlıkla yazdığımız yazıda ABD'nin Müslümanları birbirine düşürme amaçlı oyunlarına ve provokasyonlarına temas etmiştik. Bugün de Müslümanların bazılarını "hedeftekiler" olarak gösterme yoluyla aralarındaki ilişkileri bozma çabalarından söz etmek istiyoruz.

Müslümanların birbirleriyle kaynaşması ve dayanışması ABD emperyalizminin planlarına terstir. Bu yüzden onları birbirinden uzaklaştırmak için muhtelif yollara başvurmaktadır. Bunlardan biri de bazılarını "hedeftekiler" olarak göstermek suretiyle diğerlerinin onlara yaklaşmayı veya sahip çıkmayı kendi açılarından tehlikeli görmelerine yol açmaktır. Bu, sadece global emperyalist politikada değil yerel yönetimlerin politikalarında da başvurulan bir metottur. Yürütülen yoğun propaganda yoluyla "hedeftekiler" diye gösterilenlerin bir bakıma "el yakıcılar" olarak algılanması sağlanıyor. Onlara yakın durmanın veya sahip çıkmanın "fişlenme" yahut "hedeftekiler" listesine alınma sebebi sayılacağı intibaı veriliyor. Bu yüzden insanlar, "ateş dokunur" korkusuyla onlardan uzak duruyorlar. Böyle yapılması ise zulmedenleri, haksızlık yapanları rahatlatıyor. Çünkü onların zulmettikleri ortada, sahipsiz, kimsesiz gruplar veya kişiler halinde kalıyorlar. Bu yüzden de onlara yapılan tüm zulümler yasal zemine oturtulmuş cezalandırmalar olarak kabul ettirilebiliyor.

Aslında son dönemde "siviller zarar görmesin" çağrıları veya bu çerçevedeki açıklamalar da çoğu zaman o "hedeftekiler"in her türlü zulme maruz bırakılmasını kolaylaştırabilmektedir. Çünkü ortada meşru zemine oturtulmuş bir cephe savaşı yok. ABD saldırgan işgalci güçleriyle gelip, kendisinin hiçbir hak sahibi olmadığı ülkelerin topraklarını işgal etmiş ve orada Ebu Gureyb hapishanesi gibi işkence merkezleri oluşturmuş. Bu ülkelerde işbirlikçi hainler dışında, silahlarını alıp işgale karşı duranlar da dâhil olmak üzere herkes mazlumdur. Buralarda sivil - sivil olmayan ayrımı değil mazlum - zalim ve yardakçısı ayrımı yapabilirsiniz. Vicdan ve iman sahiplerinin zalime karşı mazlumun yanında yer almaları gerekir.

Düşünün ki Afganistan'da işgalden kaçan insanları birileri para kazanabilmek için "el-Kaide'nin adamları" diye Amerikan işgal güçlerine teslim etmiş ve mukabilinde adam başı 1000 ile 5000 dolar arası para almışlar. ABD işgal güçleri de onları toplayıp Guantanamo'ya götürmüş ve insanlık tarihinin benzerlerine şahit olmadığı işkencelere maruz bırakmışlar. Burada "sivil" kavramının ne anlamı kalıyor?

Ortada cephe savaşı olsa "siviller zarar görmesin" demenin bir anlamı olabilir. Ama haksız bir işgal gerçekleşmiş ve insanlar vatanlarına sahip çıkmaktan dolayı "terörist" ilan ediliyor, "hedeftekiler" olarak gösteriliyorlarsa, o zaman "siviller zarar görmesin" açıklaması bir bakıma "diğerlerine bildiğinizi yapın" müsaadesi verme anlamı taşıyacaktır. Siz bu anlamı kastetmeseniz bile işgalci saldırgan bu anlamı çıkaracak ve hizmetindeki medyanın da bu anlam üzerinde yoğunlaşmasını sağlayacaktır.

Bazıları bu "hedeftekiler" politikasına bir başka yönden malzeme oluşturuyorlar. Çağdaş emperyalizm kendi saldırganlığına "hedeftekiler"i gerekçe olarak kullandığından, bazı yorumcular "acaba bu adamları kendisi mi oluşturup piyasaya sürdü?" sorusunu soruyorlar. Hatta bu soruyla birlikte oluşan şüpheyi, şüphe olmaktan çıkarıp hüküm olarak sunmaya kalkışıyorlar. Emperyalizm bazen kendi saldırganlığına gerekçe oluşturmak amacıyla bu yola başvuruyor. Ama böyle bir metodun varlığı, "hedeftekiler" olarak gösterilenleri itham etmenin gerekçesi olamaz. Birileri hakkında böyle bir ithamda bulunabilmek için kuvvetli delillere dayanmak gerekir. Zan ve şüphe hükmün mesnedi değildir.

Not: Ürdün'de haftalık olarak neşredilen ve bizim de Türkiye'den haber ve yorumlarımızı yayınlayan es-Sebil gazetesinin son sayısına, İstanbul'un fethinin yıldönümü münasebetiyle "Fatih'i yahudi doktoru mu öldürdü?" başlıklı bir yazı yazdık. Bu konu yeni değil. Tarihçiler arasında konuşulmuş ve tartışılmış ama bir neticeye bağlanamamış. Ne var ki tarih kitaplarının sayfaları arasında unutulmuş. Biz söz konusu yazımızda mevzuyu yeniden gün yüzüne çıkarıp dikkate sunmaya çalıştık. Ancak es-Sebil gazetesi, yazıyı bir kerede verebilmek için bayağı özetlemiş. Özetlenince de tabii açıklama niteliğindeki bazı ifade bağlantılarında kopmalar olmuş. Biz bu yazımızın tam metnini Web sitemizde Türkçe olarak yayınladık. Bu konuyla ilgili yorum ve tespitlerimizi incelemek isteyenlerin de Türkçe tam metni esas almalarını tavsiye ediyoruz.