Batı Medyasının Türkiye'deki Olayları Saptırması

Gördünüz mü Batı medyasını? Gözlerimizin önünde cereyan eden olayları nasıl saptırıp, olduğundan çok farklı bir şekilde dünya kamuoyuna yansıttılar. Bazılarımız Batı medyasını Türkiye'deki kopyalarından çok daha ciddi, çok daha seviyeli sanıyordu. Fakat son gelişmelerle birlikte bizdekilerin gayri ciddiliklerinin ve seviyesizliklerinin de onlardan kopya olduğu ortaya çıktı.

Türkiye'de herkes son olayların halkımızı birbirine düşürmeyi amaçlayan bir komplo olduğu üzerinde görüş birliğine varmış bulunuyor. Oysa Batı medyası daha ilk günden hükmünü verdi. "Aşırı dinci(!)lerin saldırısı..." "Türkiye'de laiklik elden gidiyor", "Türkiye Cezayir'e dönüyor", "Türkiye'de Müslümanlar birbirini kırıyor" ve daha neler neler!... Bir Amerikan gazetesi de güvenlik güçlerinin Refahlı İstanbul belediyesine bağlı olduğunu ve belediyenin olayların büyümesini engellemediğini yazmış. Bakın, bizdeki kopyalarının uydurduğu saçma haberlere ne kadar da benziyor. Ama itiraf etmemiz gereken bir gerçek var: Ne yazık ki, şimdiye kadar Müslümanları ilgilendiren gelişmeler dünya kamuoyuna çoğunlukla bu yayın organları tarafından yansıtıldı ve hâlen de onlar tarafından yansıtılmaktadır. Batı medyası kendini hep ciddi, gerçekçi, araştırmacı vs. olarak yutturdu. Türkiye'de: "Batı medyasında bir uzmanlaşma vardır. Yorumlar ve değerlendirmeler hep uzmanlar tarafından yapılır. Hatta uzmanlık sahaları çok daraltıldığından her uzmanın ilgilendiği bir ülke vardır" gibi fikirler işlendi. Tabii bu fikirlerin işlenmesindeki amaç adamların uzmanlıklarının birinci gayesinin fitne çıkarmak olduğunu ortaya koymak değil de yaptıkları yorumların ciddiye alınması gerektiği intibaı vermekti. Türkiye'de güvenlik güçlerinin belediyeye bağlı olduğu gibi saçma bir iddiada bulunarak ne kadar uzman olduklarını ortaya koydular. Yazdıkları haberlerle olayları gerçek yönüyle yansıtmak yerine kendi arzuladıkları şekilde verme gibi kötü bir alışkanlıklarının olduğunu da ispat etmiş oldular. Ayrıca Türkiye'deki son gelişmelerle ilgili haber ve yorumlarıyla İslâm'a ve Müslümanlara duydukları kini bir kez daha dışa vurdular.

İşte bu medya bizim topraklarımızda meydana gelen gelişmeleri nasıl saptırarak dünya kamuoyuna yansıtıyorsa, değişik İslâm coğrafyalarında meydana gelen ve Müslümanları yakından ilgilendiren gelişmeleri de aynı şekilde saptırarak, olduğundan çok farklı bir şekilde yansıtmaktadır. Onların bizdeki kopyaları da aynen onların verdiği şekilde bizim insanımıza yansıtıyorlar. Bakın biz uzun süreden beri Filistin meselesini tarihe gömmeyi amaçlayan oyunlardan söz ediyor, bu oyunların gerçekte bir barış olmadığını insanımıza anlatmaya çalışıyoruz. Oysa uluslararası siyonizmin yörüngesinde dönen veya onun etki alanı içine giren yayın organları bu gelişmeleri bir "barış süreci" olarak yansıtmaya ve İsrail'in bir terör devleti olduğu gerçeğini kamuoyundan gizlemeye çalışıyorlar. Ama ne yazık ki, onların daha geniş bir kitleye hitap etme imkânları olduğundan insanlar üzerinde daha etkili olabiliyorlar. Aslında Yüce Allah, haberlerin değerlendirilmesinde nasıl davranmamız gerektiğini Kur'an-ı Kerim'inde bütün açıklığıyla ortaya koymuştur: "Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun aslını araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat, 49/6) Bu uyarının sadece kişisel haberlere yönelik olduğu sanılıyor. Oysa bu yüce âyette ortaya konan prensip medyanın siyâsi otoritelerin üstünde bir saltanat oluşturduğu günümüzde, hangi kanaldan gelirse gelsin bize ulaşan bütün haberlerin değerlendirilmesinde sürekli göz önünde bulundurmamız gereken bir prensiptir. Mevcut medya saltanatını yıkmanın en tutarlı yolu bu prensibe hassasiyetle uymaktır. Aksi takdirde onlar her ne yazarlarsa yazsınlar insanları yanıltabildiklerini düşünecek ve olayları istedikleri gibi saptırmaya devam edeceklerdir.

Bu gelişmeler Müslümanların kendi basın yayın organlarına sahip çıkmalarının gereğini ve önemini de ortaya koymuştur. Şu bir gerçektir ki bugün dinlerine sahip çıkan, hayatlarını inançlarına göre düzenlemeye çalışan Müslümanları "aşırı dinci, radikal dinci, fundamentalist, kökten dinci" gibi tabirlerle sevimsiz göstermeye çalışan, Yüce Allah'ın koymuş olduğu hükümleri hafife alan, hatta bu hükümlerle alay eden yayın organlarının birçoğu İslâmi değerlere saygı duyan, bu değerlerin hafife alınmasından rahatsız olan insanlarımızın verdiği destekle ayakta durmaktadır. Oysa Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Allah Kitap'ta size: "Eğer Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini duyarsanız, başka bir konuya dalmadıkları sürece yanlarında oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Şüphesiz Allah münâfıkların ve kâfirlerin tümünü cehennemde bir araya getirecektir." (Nisâ, 4/140) Buradaki yasağın sadece sözlü inkâr veya alay için olduğu sanılmasın. Yazılı veya görüntülü bir şekilde yapılan inkâr ve alay için de bu hüküm geçerlidir. Allah'ın diniyle, âyetleriyle alay eden, İslâmi değerleri hafife alan, Müslümanları sevimsiz göstermeye çalışan yayın organlarına günümüz şartlarında verilebilecek en uygun cevap onları boykot etmektir. Bazıları bunların dağıttıkları birtakım promosyanlara aldanarak daha çok semizlenmelerine yardımcı oluyorlar. Lütfen ulvi değerlerimize sahip çıkalım. Bu değerlerimizi üç kuruşluk promosyonlar karşılığında satmayalım.

Öte yandan İslâm'ın ve Müslümanların seslerinin daha gür çıkması, İslâmi değerlerin daha iyi şartlarda savunulabilmesi için bu değerlerin savunuculuğunu yapan yayın organlarına sahip çıkmak gerekir. Ciddiyeti ve seviyeyi İslâm'ın yüce ilkelerine inanmış ve bu ilkeleri hayata geçirmenin mücadelesini veren insanlarda arayalım.