Recep Tayyib Erdoğan'a On Ay Hapis

İstanbul büyükşehir belediye başkanı ve Fazilet Partisi mensuplarından Recep Tayyib Erdoğan, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından on ay hapis cezasına çarptırıldı. Savcının beraat istediği mahkemede üç hakimden biri de beraat isterken diğer iki hakimin ceza istemesi sebebiyle on ay hapis cezası verilmesi kararlaştırıldı. Cezanın gerekçesi ise R. Tayyib Erdoğan'ın Siirt'teki bir konuşması. Mahkemenin suç gerekçesi olarak gösterdiği sözler ise şunlar:

"Türkiye'de düşünce özgürlüğü yok ve ırk ayırımı yapılıyor. Referansımız İslamiyet. Bizi hiçbir zaman sindiremezler. Batı insanının bile inanç hürriyeti var. Türkiye'de neden buna saygı gösterilmiyor. Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler ise kışlalarımızdır. Okunan ezanı kimse susturamayacak. Türkiye'de ırk ayrımına kesinlikle son vereceğiz. Çünkü RP diğer partilere zıt fikirde..."

Mahkeme Erdoğan'ın bu sözleriyle ırk, din ve mezhep ayrımı gözeterek halkı birbirine karşı kışkırttığını ileri sürerek hapis cezasına çarptırmayı kararlaştırdı. Erdoğan'ın: "Türkiye'de ırk ayrımı yapılıyor... Türkiye'de ırk ayrımına kesinlikle son vereceğiz" sözleri mahkemede "halk arasında din, mezhep ve ırk ayrımı yapmak" olarak; "minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler ise kışlalarımızdır" sözleri de halkı tahrik etmek olarak değerlendirildi.

Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin verdiği ceza kararının kesinleşmesi için Yargıtay tarafından da onaylanması gerekiyor. Bu itibarla Erdoğan, Yargıtay kararı belli oluncaya kadar görevine devam edecek. Eğer Yargıtay mahkeme kararını bozarsa mahkeme davayı yeniden baştan inceleyerek tekrar karara bağlayacak.

R. Tayyib Erdoğan bugün (22 Nisan 1998 Çarşamba) sabahı belediye binasının önünde kararla ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Onbinlerce İstanbullu basın toplantısının gerçekleştirildiği belediye sarayının önünde toplanarak Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararını protesto ettiler.

Tayyib Erdoğan basın toplantısında yaptığı açıklamada mahkeme kararının tamamen siyasi nitelikte ve birtakım çevrelerin baskıları sonucu alınmış bir karar olduğuna dikkat çekerek, kendisinin siyasetten uzaklaştırılması amacıyla bu yola başvurulduğunu dile getirdi.

Tayyib Erdoğan'ın dışında birçok siyasi yorumcu da bu noktaya parmak basıyor. Çünkü birçokları Tayyib Erdoğan'a Fazilet Partisi'nin gelecekteki lideri olarak bakıyor ve onun siyasi karizmasıyla değişik kesimleri bu partinin saflarında toplama başarısı gösterebileceğine dikkat çekiyorlar. Onun bu partinin başına geçerek siyasi alanda böyle bir başarı gerçekleştirmesinin önüne geçilmesi amacıyla böyle bir yola başvurulduğu birçok yorumcunun dile getirdiği bir husus.

Bakın laik anlayışa sahip ama konuya objektif yaklaşabilen bazı hukukçu profesörler konuyla ilgili olarak ne diyorlar:

Hukuk profesörü Çetin Özek'in görüşleri şöyle:

"Recep Tayyib Erdoğan'ın konuşması bir siyaset adamının kendi siyasal anlayışı kapsamında ülke sorunlarına ilişkin görüşlerini açıklamasından ibarettir. Bu görüşler benimsenebilir veya karşı çıkılabilir. Fakat baskın niteliği her türden zihniyette olan akım ve kişilerin özgür düşüncenin, barışın, sevginin, dostluğun egemen olduğu Türkiye'yi birlikte oluşturması dileğini içeren konuşmanın demokratik nitelikte olduğu yadsınamaz..." Özek açıklamasının devamında Erdoğan'ın konuşmasında hiçbir şekilde suç unsuru bulunmadığını, mahkeme kararının siyasi nitelik taşıdığını dile getirdi.

Aynı görüşleri yine laik anlayışa sahip bir başka hukuk profesörü olan Sulhi Dönmezer de dile getirerek şöyle dedi: "Konuşma Türk Ceza Kanunu'nun bugünkü halinde suç teşkil edebilecek herhangi bir unsuru da içermekte değildir."

Bir başka hukuk profesörü Uğur Alacakaptan da, Erdoğan'ın konuşmasında kesinlikle din, mezhep farklılığı gözeterek halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden davranış unsurlarının asla bulunmadığını dile getirerek Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin verdiği kararın hukukla bağdaşır bir yanının olmadığını ifade etti.

Bunlar gibi daha birçok hukukçu ve sivil toplum örgütü temsilcisi mahkeme kararının hukuki bir yanının olmadığını, sırf Tayyib Erdoğan'ı siyaset sahnesinden uzaklaştırmak amacıyla bu yola başvurulduğunu dile getirdi.

Türkiye'de son zamanlarda İslami gelişmeler üzerinde yoğun bir baskının olduğu, İslami gelişmelerin önünün kesilmesi için bütün yolların kullanılmaya çalışıldığı bütün dünya tarafından açıkça ve gayet net bir şekilde görülmektedir.

Son günlerde, yeni kurulmuş ve daha ticari faaliyete bile başlamamış olan Dost Sigorta adlı şirketin 18 kurucu üyesinin de Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından tutuklanıp soruşturmaya alınması bunun bir başka örneği. Önce bu kişilerin devletin anayasal düzenini değiştirmeye teşebbüsten yargılanacakları söylendi. Oysa adı geçen kuruluş bir sigorta şirketi ve bir sigorta şirketi yoluyla devletin anayasal düzeninin değiştirilemeyeceği apaçık ortadadır. Üstelik bu kuruluş daha faaliyete bile geçmemiş. Bu konudaki iddialar tutmayınca bu kez, tutuklananların kara para aklamakla suçlandıkları şayiası yayıldı. Oysa Dost Sigorta şirketinin henüz hiçbir ticari faaliyeti olmamış ki kara para aklama imkanı olsun. Görüldüğü kadarıyla tutuklamaların arkasında Dost Sigorta'nın, sigortacılık alanında göstereceği başarıların şimdiye kadar bu alanda saltanat kurmuş olan kendi şirketlerinin kazançlarına zarar vereceği endişesine kapılan birtakım sermaye çevrelerinin ispiyonlamaları vardı.

Sonuç itibariyle Türkiye'de yargıya ciddi şekilde gölge düşmüş görünüyor. Artık halk bu mekanizmanın işleyiş tarzı hakkında da ciddi tereddütlere kapılmış durumda.