Kesintisiz Tepki

Din eğitimini kısıtlamayı hedefleyen yasanın Meclis'ten geçmesi her şeyin bittiği anlamına gelmez. Bizim bu konudaki haklarımıza sahip çıkma yolundaki ısrarımız devam etmelidir. Bunun için bazı önerilerim var. Önerilerimin dikkate alınacağını umuyorum.

1.Milleti temsil etme iddiasıyla parlamentoya girerek milletin gür sesine kulak tıkayan milletvekillerine, halka zoraki dayatılan kanunun uygulamada doğurduğu ve doğuracağı sakıncaları özellikle yazılı olarak iletmeye gayret edelim. Sözlü olarak kendilerine ulaşmamız belki zor olabilir. Ama yazılı olarak ulaşmamız daha kolaydır. Şu an Meclis tatilde olduğundan milletvekillerinin bir çoklarına ancak tatillerini geçirdikleri adreslerde ulaşılabilir. Ancak parlamento açıldıktan sonra her bir milletvekilinin parlamentodaki faks numarasına veya: "TBMM Kızılay - Ankara" adresine düşüncelerimizi iletebiliriz. Hiç kimse nasıl olsa: "Yüzlercesi faks çekiyor, mektup yazıyor, benim yazmama gerek yok" diye düşünmemeli. Herkes en azından bir mektup veya faksla özellikle kendi ilinin milletvekillerine fikirlerini iletmelidir. Kendi ilimizin milletvekillerine yazmaya önem verirsek, sadece belli birkaç isim üzerinde yoğunlaşılmamış bütün milletvekillerine halkın düşünceleri iletilmiş olur. Ayrıca bunlar oya önem verdiklerinden kendi seçim bölgelerinden gelen tepkiler kendilerini daha çok etkileyebilir.

2.Toplantı ve gösteri yürüyüşü anayasal bir haktır. Anayasanın 34. maddesine göre: "Herkes, önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir." Hiçbir kanun anayasanın verdiği hakkı ortadan kaldıramaz. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili kanun sadece, halka açık bir şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek isteyenlerin önceden yerel yönetime haber vermeleri şartı getirmektedir. Yerel yönetim sadece gün ve yer tayin etme hakkına sahiptir. Anayasanın verdiği hakkı tümüyle geçersiz kılma hakkına sahip değildir. Ayrıca bir konuda kanun çıkmış olması o kanuna dayalı çarpık uygulamalara tepki gösterilmesi hakkını ortadan kaldırmaz. Hatta uygulamadaki herhangi bir kanuna temelden karşı çıkmak ve tepki göstermek de anayasal ve hukuki bir haktır. Bu itibarla bütün illerde kanun çerçevesinde ve anayasal haklarımızı kullanma konusunda ısrarlı davranarak toplantılar düzenleyebiliriz. Bunun için her hafta bir ilde miting düzenlenmesi için yerel yönetimlere başvuruda bulunulmasını teklif ediyorum. Bu yolla meseleyi sürekli gündemde ve sıcak tutma imkânı var. Bunun için de bazı legal kuruluşların öncülük etmeleri mümkündür.

3.İstanbul'da Eyüp Camii'nde her Pazar sabah namazının kalabalık bir cemaatle kılınması ve namaz sonrasında tepkilerin herhangi bir şekilde dile getirilmesi ve böylece meselenin sıcak tutulmaya çalışılması oldukça yerinde bir harekettir. Ancak bu sadece İstanbul'a münhasır kalmamalı, bütün illerde belli bir cami seçilerek özellikle Pazar günlerinin sabah namazlarında o camiye gidilmesi böylece uygulamanın bütün Türkiye çapında genelleştirilmesi çok yerinde olur. İstanbul'da ise Anadolu yakasında da bir cami belirlenerek bu yakada oturanların Pazar günleri o camiye gelmeleri istenebilir. Bunun için Üsküdar'ın merkez camilerinden biri uygundur.

4.Bütün il ve ilçelerde okul - aile birliklerinin temsilcileri veya çocuklarını İmam - Hatip okullarına yahut Kur'an Kursları'na göndermek isteyenler gruplar halinde iktidar partilerinin il ve ilçe merkezlerine ziyaretlerde bulunarak tepkilerini dile getirmelidirler. Hatta bir kere değil periyodik bir şekilde yapmak ve olayı sürekli şekilde onların da gündeminde tutmak gerekir. En ufak bir ilçede bile bu kanuna tepki göstermek isteyen yüzlerce insan çıkar. Her hafta 15 - 20 kişilik bir grupla ziyaret düzenlense bu ziyaretler bir yıl sürer. Ayrıca mektuplarla, fakslarla ve telefonlarla da bu yöndeki tepkilerimizi söz konusu partilerin il ve ilçe merkezlerine bildirmeliyiz. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi hiç kimse: "Bu işi nasıl olsa başkaları yapıyor" diye düşünmemeli. Bilmeliyiz ki tepkiler ne kadar yoğun ve sürekli olursa o kadar etkili olur.

5.Okullarda yaşanan sıkıntıları, çarpıklıkları ilgililere bildirmeli şikayetlerimizi il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerine dilekçelerle iletmeliyiz. Türkiye'nin şartları ortada. Yarın okullar açıldığında yine çocuklarımızı seksen kişilik sınıflarda üstelik üçlü eğitime tabi tutacaklar. Bu uygulamalara yönelik tepkilerimizi ve şikayetlerimizi gerek basın yayın organlarına ve gerekse resmi makamlara kesintisiz bir şekilde bildirmeliyiz. Ayrıca okul yönetimleriyle de sıkı irtibat halinde olmalı ve hem onların karşılaştıkları sıkıntıları dinlemeli, hem de kendi şikayetlerimizi dile getirmeliyiz. Bizim bu yakın ilgimiz onların meseleyi kendi üst kademelerine iletmelerine vesile olacaktır. Meseleler okul - aile birlikleri veya veli toplantılarında da sık sık gündeme getirilmelidir.

6.Bilindiği üzere İslâm rüşt çağından itibaren bütün Müslümanları dini yükümlülüklere tabi tutar. Baş örtüsü de dini bir yükümlülüktür. Bu itibarla başörtüsü mücadelemizi artık ilk öğretim dönemine taşımalıyız. Bu bizim dini hakkımızdır. Dini haklar ise Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'yle korumaya alınmıştır. Türkiye de bu beyannameye imza atan ülkelerdendir. Türkiye'deki mevcut yönetim kendisini dini hükümlerle bağımlı görmüyor olabilir. Ama altına imza attığı Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin gereklerini yerine getirmek zorundadır. Bu konuda oldukça ısrarlı davranmalı ve yöneticilerin dayatmacı uygulamaları karşısında evrensel ve bütün hukuk ilkelerinin garanti altına aldığı en tabii hakkımızdan asla vazgeçmemeliyiz. İnsanların dini yükümlülüklerini yerine getirme haklarına sahip oldukları T. C. Anayasası'nın da 24. maddesinde dile getirildiğinden bu, aynı zamanda anayasal bir haktır.

7.Bütün il merkezlerinde sekiz yıllık kesintisiz eğitimin zorluklarını, çarpıklıklarını dile getiren bu alanda yaşanan sorunları gözler önüne seren paneller, açıkoturumlar, halka açık konferanslar düzenlenmelidir. Bu tür etkinlikler bize ağır gelmesin. Böyle bir program düzenlemek için herhangi bir kurumumuzun olması da gerekmiyor. Yedi kişilik tertip heyeti oluşturan, uygun bir salon ve konuyu güzelce gözler önüne serecek konuşmacılar bulan herkes bu tür bir program düzenleyebilir. Ama ne yazık ki bu tür programlar başta İstanbul olmak üzere birkaç büyük şehirde yoğunlaşıyor. Böyle olmamalı. Bütün illerdeki duyarlı insanlarımız gayretlerini ortaya koymalı ve yıl boyunca bütün illerde konuyu değişik boyutlarıyla gözler önüne seren halka açık programlar düzenlenmelidir. Hatta bu gibi etkinliklerde İstanbul dışındakiler İstanbullularla yarış içinde olmalıdırlar. Bilindiği üzere hayırda yarış sevaptır.

8.Bütün illerde eğitim alanıyla ilgilenen tüm sivil toplum kuruluşları kendi aralarında ortak bir organizasyon oluşturarak meseleyi sürekli gündemde tutmayı amaçlayan programları organize etmeye çalışmalıdırlar. Kişisel görüş ayrılıkları böyle bir ortak çalışmanın önüne geçmemelidir.

9.Bütün illerde sivil toplum kuruluşlarının oluşturacağı ortak platformlar vasıtasıyla "Sekiz Yıl Kesintisiz Eğitimin Getirdiği Sorunları İzleme Komitesi" adıyla veya benzer bir adla komiteler oluşturulmalı ve bu komiteler belli periyotlarla kendi illerinde yaşanan sıkıntılarla, problemlerle ilgili raporlar hazırlayarak bütün resmi organlara, milletvekillerine ve basın - yayın organlarına dağıtmalıdırlar.

10.Her ay bütün illerden birer heyet oluşturularak milletvekilleriyle ve diğer yetkililerle görüşmek üzere Ankara'ya gönderilmelidir. Bu heyet üyeleri aynı zamanda yukarıda sözünü ettiğimiz komitelerin hazırladıkları raporları da yanlarına alarak görüştükleri kişilere takdim etmeli, ayrıca sözlü olarak da şikayetlerini dile getirmelidirler.

11.Yöneticilerin bütün engellemelerine rağmen biz çocuklarımıza yine de dinlerini ve kitaplarını öğretmek zorundayız. Bu, Yüce Allah'ın emri, Peygamberimiz (s.a.s.)'in tavsiyesidir. Bunu gerçekleştirmenin değişik yolları var. Ben birkaç tanesini hatırlatmak istiyorum:

a.Öncelikle anne babalar çocuklarına düzenli şekilde dini bilgiler ve Kur'an tilaveti dersi vermeli. Bu eğitim daha ilkokul öncesinden başlatılmalıdır. Anne ve babaların çocuklarına yanlış bir bilgi vermemek için dinin prensiplerini güvenilir kaynaklardan ve doğru bir şekilde öğrenmeleri zorunludur.

b.Aileler arasında işbirliği yapılarak birkaç ailenin çocuklarının her hafta sonu bir kişinin evinde bir araya gelerek Kur'an tilaveti öğrenimi almaları sağlanabilir. Bu eğitim de daha küçük yaşlardan başlatılmalıdır. Dayatmacı zihniyetin yol açtığı baskıcı tutumlar karşısında bizim de bazı fedakârlıklarda bulunmamız ve aydınlık bir gelecek hazırlamasını umduğumuz bir nesil yetiştirmemiz için birtakım zorluklara katlanmamız gerekir.

c.Kur'an tilavetini öğreten bilgisayar programları geliştirildi. Bilgisayarları olanlar bu programlardan satın alarak çocuklarına bu yolla Kur'an-ı Kerim dersleri verebilir.

d.Zaman zaman geziler, kültürel programlar düzenleyerek çocuklarımıza Kur'an öğrenme aşkı verecek, Kur'an eğitimini kendilerine sevdirecek konuşmalar yapmalıyız. Konuyu bilen ve konuşma kabiliyeti olan kişilerden bu bu tür programlar için yararlanabiliriz.

e.Radyo ve televizyonlarda belli periyotlarla ve çocukların zamanlarına uygun Kur'an-ı Kerim dersleri yayınlanabilir. Hatta bu amaçla bir hayır kurumu tarafından bir paket program hazırlanarak İslami duyarlılığa sahip radyo ve televizyonlara dağıtılırsa çok faydalı olur.

f.Kasetlerden ve kılavuz kitaplardan oluşan Kur'an eğitimi setleri oluşturularak maliyetini ve onun için sarf edilecek emeği karşılayacak fiyatlarla dağıtılmalıdır. İmkânı olan bütün aileler de bu setlerden satın alarak kendi çocuklarının öğretmeni olmaya çalışmalıdırlar.

g.Çocukların din ve ahlâk eğitimine önem veren anaokullarının sayısı artırılmalı ve bu yolla çocuklara okul öncesinde din ve ahlâk sevgisi kazandırılmalıdır.

12.Şu bir gerçek ki, son zamanlarda karşılaştığımız sıkıntıların sebeplerini sürekli dışımızda değil biraz da kendi içimizde aramak zorundayız. Benim gördüğüm kadarıyla bu sıkıntıların en önemli sebeplerinden bazıları birlik ve bütünlük oluşturamayışımız, çok şeyler yapıldığını sanıp gevşekliğe düşmemiz ve dünyanın güzelliklerinin bizi kendisine doğru çekmesiydi. Bütün bunları aşarak İslami bilinci canlı tutmak için her fırsatı değerlendirmek, kitle tabanındaki İslâmi duyarlılığı çok iyi değerlendirmek, özellikle de İslâm'ın sembolü durumundaki camilerimize sahip çıkmak zorundayız.

Yukarıda sayılanlar bu konuda yapılabileceklerin hepsi değil. Ancak bunların düzenli ve sistematik bir şekilde uygulanması durumunda faydalı sonuçlar vereceğini, en azından toplumun bu konudaki duyarlılığının artmasına vesile olacağını umuyorum. Temennim bu önerilerin yabana atılmaması ve bu konuda etkinlik gösterebilecek kişiler tarafından ciddiye alınmasıdır.