İran, ABD Kıskacında

ABD başkanı Clinton Irak, Libya ve Sudan'dan sonra şimdi de İran'ı kıskacına aldı. Amerika'nın İslâm ülkelerine yönelik ambargo ve baskı uygulamalarında birinci gerekçesi pek değişmiyor: "Teröre destek vermek." İran'la ilgili son ambargo kararında ileri sürdüğü bir diğer gerekçe ise nükleer silahlanma. İşin gerçeğine bakılırsa teröre destek veren ülkelerin de nükleer silahlanmaya yığınla para akıtan ülkelerin de başında Amerika geliyor. Ama Amerika kendini "dünyanın dokunulmazı" olarak gördüğünden bu fiilleri o yaptığında suç olmuyor.

Clinton'ın, İsrail dışişleri bakanı Şimon Perez'in de hazır bulunduğu Dünya Yahudi Kongresi'nin önünde açıkladığı İran'la ilgili son kararında İsrail'i ve Amerika'daki yahudi lobisini memnun etmeyi amaçladığı her halinden belliydi. Zaten karar da sadece İsrail'in ve Amerika'daki yahudi lobisinin hoşuna gitmişti. Amerikan halkının karardan kesinlikle memnun kalmadığı basına yansıyan haberlerden anlaşılıyordu. Hatta geri plana atılamayacak bazı çevreler ABD'nin artık sadece İsrail'e çalıştığını ve adeta bir "Büyük İsrail" niteliği kazandığını dile getirerek karardan duydukları rahatsızlığı ifade etmeye çalışıyorlardı. Çünkü karar dolayısıyla İran'a uygulanacak ambargonun Amerika'da petrol fiyatlarının artışına sebep olacağından endişe duyuluyordu. Hepsi bu kadar değil tabii ki, İran'la ekonomik ilişkilerin kesilmesi ABD ekonomisini daha birçok yönden olumsuz şekilde etkileyecekti. Yani Clinton, İsrail'i ve yahudi lobisini memnun edebilmek için kendi halkını feda etmişti.

Yorumcular Clinton'ın kararını genellikle bir seçim yatırımı olarak değerlendirdiler. Yani Clinton, başkanlık seçimleri öncesinde yahudi lobisinin kendisine olan desteğini sağlamlaştırmak istiyordu. Ne hikmetse Amerika'da başkanlık koltuğuna oturmak isteyen herkes yahudi lobisinin desteğine ihtiyaç duyuyor. Yahudi lobisi de desteğini ucuza satmadığından başkanlık koltuğuna oturmasına yardımcı olduğu herkesi sağmal inek gibi sağmayı beceriyor. O koltuğa oturan kişiyi tamamen kendine mahkum görüyor ve her fırsatta: "Bizim desteğimiz olmasaydı sen bu makama oturamayacaktın" diyor. Amerika'da yaşayan yahudilerin nüfusu bu ülkedeki Müslümanların nüfusundan daha az olduğu halde yahudi lobisi desteğini bu kadar verimli bir şekilde nasıl kullanabiliyor? Bunun çeşitli sebepleri var: En başta Amerikan yönetimine hâkim olan anlayış yahudilerin benimsediği anlayışla uzlaşabiliyor. Ancak Müslümanlarla uzlaşabileceği bir zemin bulamıyor veya bulmak istemiyor. Bu yüzden Müslümanların bir lobi oluşturmasına bile fırsat vermek istemiyor. Öte yandan Amerika'daki Müslümanlar sayıca yahudilerden çok olsalar da oylarını bir baskı unsuru olarak kullanacak şekilde bir güç birliği oluşturmuş değiller. Bunda Müslümanların ihmallerinin olduğu söylenebilir. İkinci olarak Amerika'daki yahudi lobisi oy potansiyelinden çok maddi potansiyelini bir baskı aracı olarak kullanıyor. Bu itibarla desteklediği kişinin veya grubun propaganda çalışmalarını finanse etmek suretiyle o kişi veya grubu kendine mahkum hale getiriyor. Yahudi lobisi bu konuda oldukça cömert davranıyor ve kaz gelecek yerden tavuğu esirgemiyor. Asıl gözardı edilmemesi gereken bir husus da İslâm dünyasının kalbine bir hançer gibi saplanmış olan İsrail'in Amerika'nın çağdaş sömürge politikası açısından taşıdığı stratejik önemdir. ABD, İsrail'in, İslâm dünyasıyla ilgili politikalarının başarılı olmasında, İslâm ülkeleriyle ilgili çıkarlarının korunmasında büyük önem taşıdığına inanıyor. Bu yüzden İsrail'i İslâm dünyasının kalbine yerleştirilmiş bir uzak karakol ve bir tür sigorta şarteli olarak değerlendiriyor. Dolayısıyla İsrail'e yönelik tehditleri kendi çıkarlarına yöneltilmiş tehditler, onun güvenliğini de kendi güvenliği gibi görüyor. Siyonist rejime her yıl milyarlarca dolar para akıtması, bu rejimi güven içinde yaşatabilmek için sürekli diplomasi savaşı vermesi hep bu yüzden.

İşte ABD'nin İran'la ilgili son kararını da bu çerçevede ele alıp değerlendirmek gerekiyor. Kararı haklı göstermek için ileri sürülen gerekçelerin hepsi birer kılıf. Asıl sebep ise İsrail'in bu ülkeye hâkim olan siyasi kadrodan ve bu kadronun izlediği resmi politikadan rahatsız olması. İsrail'in son zamanlarda İran üzerindeki baskıların yoğunlaştırılmasını istemesi ise İran'ın nükleer santraller kurma çabaları içine girmesinden duyduğu endişenin yanısıra bu ülkeye hâlen hâkim olan rejimin yıkılabileceğine dair birtakım ümitlere kapılmasından kaynaklanıyor. Nitekim şah döneminde İsrail'in Tahran büyükelçiliğini yapmış olan Uri Lubrani, Clinton'un ambargo kararını açıklamasından bir süre önce yaptığı bir açıklamada İran'daki rejimin yıkılmaya doğru gittiğini ileri sürmüştü. Anlaşıldığına göre İsrail, İran'a ambargo uygulanması durumunda bu ülkenin ekonomisinin daha da kötüleşeceği dolayısıyla halkın rejime yönelik tepkisinin daha da artacağı ve böylece rejimin yıkılacağı ümidine kapılmıştı. Hatta bazı siyonist politikacılar eski İran şahının oğluyla biraraya gelerek bu ülkedeki mevcut yönetimin yıkılması sonrası için birtakım planlar ve hesaplar yapmaya bile başlamışlardı. Ancak gerek siyonist liderlerin ve gerekse Amerikan yönetiminin dikkatten kaçırdıkları bir gerçek vardı ki, o da halk desteğine sahip bir yönetimin dıştan gelen ekonomik baskılarla yıkılmayacağıydı. Amerikan yönetimi ekonomik baskılarla bir ülkedeki rejimi yıkmayı başarabilseydi Sudan'daki yönetimi şimdiye kadar çoktan yıkmış olacaktı. Oysa Sudan bütün ekonomik baskılara rağmen her geçen gün daha da güçleniyor.

İsrail'i ve yahudi lobisini memnun etmek için çırpınan ABD başkanını bu kez en çok hayal kırıklığına uğratan gelişme ise İran'a ambargo konusunda yalnız kalması oldu. Çünkü son zamanlarda ABD'yle aralarında hissedilir derecede bir rekabet bulunan Avrupa ülkeleri Amerika'nın kararını yersiz ve gereksiz bulduklarından ambargoya destek vermediler. Japonya ise ABD'yle arasındaki birtakım ekonomik hesaplar dolayısıyla kısmen destek verdiyse de İran'la bütün ticari ilişkilerini kesmeye yanaşmadı. Ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya olan Rusya zaten İran'la olan ticari ilişkilerinden elde edeceği gelirleri ABD başkanının gönlünün olması için feda edemezdi. Böylece Clinton'un bütün ümitleri kursağında kaldı. Görünen o ki, bu ambargo kararı İran'dan çok ABD'yi vuracak. Clinton'un da yahudi lobisinin desteğini kazanmaya çalışırken kalabalık halk kitlelerinin desteğini kaybetmesi hiç de uzak bir ihtimal değil.