20 Eylül 2002, es-Sebil
Türkiye'de 2002-2003 eğitim öğretim yılı 16 Eylül 2002 Pazartesi günü başladı. Fakat ne yazık ki bu öğretim yılı da devlet baskısıyla uygulanan başörtüsü yasağı sebebiyle sancılı ve sıkıntılı başladı. Geçtiğimiz yıl başörtüsü yasağını önce üniversitelerden başlatan yönetim, kademeli bir şekilde İlahiyat fakültelerini de kapsayacak şekilde yaymış, sonra da normalde dini eğitim verilen İmam Hatip liselerine kadar indirmişti. Dünyada benzerine nadiren rastlanabilen bu ucube yasağın zorla uygulanabilmesi için de polis gücünden yararlanıldı. Bazı İmam-Hatip liselerinde başlarını açmayarak, başörtüleriyle eğitimlerine devam etmek isteyen 15-18 yaş arasındaki kız çocuklara karşı polis copları konuşturuldu. Bu yüzden birçok kız öğrenci polis coplarıyla yaralandı. Geçen yılın ikinci döneminde uygulanan bu polis şiddetinden, çocuklarına destek vermek amacıyla okul önlerine gelen anneler ve babalar da pay almışlardı. Polisler aynı zamanda başörtülü olarak okullarına devam etmekte ısrar eden ve çoğu yanlarında velileri olmadan bir yerlere gitmekten çekinen kız çocukları polis otobüslerine doldurarak İstanbul'un uzak semtlerine götürüp dağıtmışlardı. Bu uygulama o çocuklar açısından ciddi bir risk oluşturuyordu. Çünkü o çocukların evlerini bulamamaları durumunda çeşitli tehlikeler kendilerini bekliyordu.
Geçen yılın ikinci eğitim-öğretim döneminde bu gibi uygulamalara başvuran hükümet başörtüsü yasağını özellikle İstanbul'daki İmam-Hatip liselerinin tamamında ilk günden itibaren uygulamaya başladı. Bu yüzden başörtüleriyle okullarına gelen kız çocuklar kendilerini kapının önünde buldular ve okullarına giremediler. Çocukları başörtülü olarak okullara almama konusunda kararlı olan hükümet tedbirlerini de almıştı ve İmam Hatip liselerinin önüne çok sayıda polis yığmıştı. Fakat seçim dönemine girilmiş olması sebebiyle bu yıl pek polis şiddetine başvurulmadığı dikkat çekti.
Öğrenciler ve velileri, insan haklarına ve eğitimde fırsat eşitliği ilkesine aykırı olan bu yasağa tepki gösterdiler. Bu amaçla okullarının önünde toplanarak, derslere girmemek suretiyle ve sloganlarla yasağı protesto ettiler. İstanbul Kadıköy İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinin velileri başörtüsü yasağının kaldırılması için kaymakamlığa kadar öğrencilerle birlikte topluca yürümek ve kaymakama topluca dilekçe vermek istediler. Ancak polis, kaymakamlığa kadar yürümelerine izin vermedi. Bunun üzerine velilerden bir heyet seçerek dilekçeleri kaymakama iletmeleri üzere gönderdiler. Yazılan dilekçelerde uygulanan başörtüsü yasağının hiçbir yasal gerekçesi olmadığı, Türkiye'deki Anayasa'ya, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne ve Avrupa Sözleşmesi'ne aykırı olduğu vurgulandı.
Bütün tepkilere rağmen hükümet hiçbir yasal gerekçesi olmayan ve bütün hukuki değerlere aykırı olan başörtüsü yasağını uygulamakta ısrarlı davranıyor. Hükümetteki partilerin bu uygulamanın kendilerine ciddi şekilde oy kaybettireceğini bilmelerine rağmen bu yasağı uygulamakta ısrarlı davranmaları oldukça düşündürücü. İktidardaki bazı siyasi partilerin İstanbul'daki teşkilatlarının ileri gelenleri yaptıkları açıklamalarda bu yasağın siyasi iktidarı aştığını ve uygulanması için siyasi iktidara da baskı yapıldığını ileri sürdüler. Ancak bu baskıyı kimlerin yaptığı hakkında bilgi vermekten herkes çekiniyor. Bu ise işi çözümü zor bir düğüm haline getiriyor. Normalde Anayasa'ya göre Türkiye'deki en yüksek yasama merciinin parlamento olması gerekiyor. Herhangi bir başka kurumun parlamentoya baskı yapma hakkı yok. Dolayısıyla parlamentoda büyük bir çoğunluğu elinde bulunduran hükümet partilerinin böyle bir yasağı uygulamadan kaldırma imkanlarının olması gerekiyor. Çünkü hükümet dışındaki partiler bu yasağa zaten karşı olduklarını söylüyorlar. Bu duruma rağmen başörtüsü yasağının ısrarla uygulanması ve zaman zaman bunun için polis şiddetine başvurulması Türkiye'deki demokrasinin yapısı ve işleyiş tarzı hakkındaki soru işaretlerinin daha da artmasına sebep oluyor.
Diyarbakır 4 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi bundan bir süre önce verdiği kararla Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) genel başkanı Recep Tayyib Erdoğan'ın sicilinin tamamen silinmesine karar vermişti. Ancak Yargıtay bu kararı bozdu ve Erdoğan'ın sicilinin temizlenemeyeceğine karar verdi. Böylece Tayyib Erdoğan hakkında mahkeme kararları adeta bir gel-git olayına dönüştü. Yargıtay'ın kararından sonra R. Tayyib Erdoğan'ın Meclis'e girip giremeyeceği konusu yeniden tartışılmaya başlandı. Bunun üzerine bütün dikkatler Yüksek Seçim Kurulu'nun üzerine yöneldi.
Öte yandan kapatılan Refah Partisi'nin genel başkanı ve eski başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan da Konya'dan bağımsız aday olmuştu. Fakat Konya Seçim Kurulu onun adaylığını reddetti. Bunun üzerine Erbakan'ın avukatları bu karara itiraz ettiler.
Yüksek Seçim Kurulu'nun her ikisi hakkındaki kararı bugün (20 Eylül 2002) belli olacak.
Seçimlerden fazla beklentileri olmayan bazı partilerin seçimi erteletme çabaları ise herhangi bir sonuç vermedi. Dolayısıyla kuvvetli bir ihtimalle parlamento seçimleri 3 Kasım 2002 tarihinde, yani belirlenen tarihte yapılacak.