Başörtüsü İçin Global Eylem

23 Ocak 2004 Cuma, Cuma dergisi

Fransa'daki başörtüsü yasağı girişiminin basit bir şey olmadığını, Avrupa'daki Müslüman varlığının tümünün inanç hürriyetlerini hedef alan sinsi bir oyun olduğunu ve bu oyuna karşı tüm dünya Müslümanlarının uyanık olması gerektiğini daha önce değişik yazılarımızda dile getirmiştik. Nitekim Fransa'nın hemen ardından Belçika'nın yasak sırasına girmesi bizim bu konudaki uyarımızın ve tespitimizin haklılığını ortaya koydu. Ne kadar ilginçtir ki işin bu derece riskli olmasına rağmen Fransa İslam Konseyi'nin başkanı, normalde başörtüsü yasağına karşı çıkmasına rağmen bu yasağa karşı herhangi bir eylem düzenlenmesine olumlu yaklaşmadığını ifade etmişti. Bu kişi başörtüsü yasağına tepki amacıyla düzenlenecek gösterilerin riskli olacağını iddia etmişti. Böyle bir açıklama yapmaya neden ihtiyaç duyduğunu bilemiyoruz ama şimdiye kadar Avrupa ülkelerinde, değişik siyasi kararlara karşı pek çok tepki eylemleri düzenlendi ve herhangi bir risk taşımadı. Eğer insanlar protesto eylemleriyle tavırlarını ve tepkilerini ortaya koyamayacaklarsa o zaman haklarını, hürriyetlerini nerede arayacaklar? Bu durum karşısında ister istemez insanın aklına: "Yoksa bu korkutma Fransa'daki yönetimi rahatlatma amacı mı taşıyordu?" sorusu geliyor ama biz yine de böyle bir şüpheye düşmeyi gerekli görmüyor, açıklamayı hüsn-i zanla ele alıp bir yanılgı olarak değerlendirmeyi daha uygun görüyoruz.

Öte yandan Fransa İçişleri bakanı Müslümanların protesto eylemi düzenleyeceklerini öğrenince bu eylemin bir şeyi değiştirmeyeceğini, yasakla ilgili yasanın yine de çıkarılacağını söyledi. Onun böyle bir açıklama yapmaktaki amacı ise Müslümanların hak arama konusundaki kararlılıklarını bozmaktı. Yani bir tür psikolojik yıpratma politikası güdüyordu.

Bu arada Fransa medyası, Ezher şeyhinin fetvasını enine boyuna değerlendirmek suretiyle, Müslümanları yasağa uymalarının inançlarına ters düşmeyeceğine ikna etmeye çalıştı. Normalde laik Fransa'nın, politikasına dinden bir şey karıştırmama duyarlılığı gösteriyormuş imajı vermesine rağmen başörtüsü yasağını haklı çıkarmak için Ezher şeyhinin fetvasını böyle enine boyuna kullanması büyük bir çelişki oluşturuyordu. Ancak onlar için önemli olan ilkelilik değil Müslümanların inanç hürriyetlerine getirilecek kısıtlamaların oturtulması için tutunulacak kulplar bulunmasıydı. Ezher şeyhinin fetvası da bunlardan biriydi. Dolayısıyla bu fetvadan enine boyuna yararlanmayı, medya organları vasıtasıyla bu fetvayı sürekli işlemeyi ihmal etmediler.

Bütün bunlara rağmen başörtüsü için global eylem günü olarak ilan edilen 17 Ocak 2004 tarihinde Fransa'da tahmin edildiğinden daha büyük bir eylem gerçekleştirildi. Eyleme Fransa dışında da pek çok ülkede destek verildi. Bu eylem vasıtasıyla başörtüsü davasının sesi bütün dünya kamuoyuna duyurulmuş oldu. Bu eylemler aynı zamanda Fransa'nın insanlık dışı girişiminden dünya kamuoyunun daha açık ve net bir şekilde haberdar olmasını sağladı.

17 Ocak tarihinin başörtüsüne destek için global eylem günü olarak ilan edilmesi çağın önemli ilim önderlerinden Prof. Dr. Yusuf el-Kardavi'nin çağrısıyla oldu. Prof. Kardavi'yle değişik yerlerde ve toplantılarda bir araya gelme fırsatı buldum. Yaşının bayağı ilerlemesine ve birtakım sıhhi problemlerinin olmasına rağmen onun sadece ilim değil aynı zaman önemli bir hareket ve aktivite adamı olduğuna şahit oldum. Prof. Yusuf el-Kardavi ve Ezher şeyhi Muhammed Seyyid Tantavi her ikisi de Mısır kökenli ilim adamlarıdır. Ne var ki Tantavi sahip olduğu ilmi, zulüm uygulamalarına gerekçe oluşturmak, bu amaçla şer'i nassları te'vil etmek için değerlendirirken, Kardavi hak bildiği çizgide bütün zorlukları göze alarak meşru mücadelelere destek veriyor. Müslümanlar üzerindeki etkisini haklıların haklarını almaları için verilecek mücadelelere destek oluşturmak amacıyla değerlendiriyor.

Prof. Yusuf el-Kardavi, Filistin davasına destek verme ve oluşturma konusunda da sürekli öne çıkan bir ilim adamıdır. Bu amaçla bir çok müessesede aktif faaliyet içine girmekten çekinmemiştir. Benim de üyesi olduğum Kudüs Müessesesi'nin beş kişilik Güvenlik Komitesi'nin üyesidir. Kendisiyle bu müessesenin toplantıları münasebetiyle de bir araya gelme ve bu konuda gösterdiği hassasiyeti, gayreti yakından müşahede etme fırsatı buldum. Yüce Allah'tan kendisine huzur ve sıhhat içinde uzun ömürler ihsan etmesini, hayır amellerini daha da artırmasına fırsat vermesini diliyorum.

Başörtüsüne destek için global eylem gününde düzenlenen protesto eylemleri aslında Fransa'nın yasakçı, hürriyet düşmanı tavrının insanlığın kendisinden nefret ettiği Ortaçağ Avrupa zihniyetinin, engizisyon mahkemelerine hakim yargı anlayışının, laikliği inanç düşmanlığına dönüştüren ateist zihniyetin, kendi kabullerinden başka doğruların olmayacağını düşünen totaliter kafa yapısının ve Müslüman kimliğini Fransızların kültürlerine adapte etmeyi hedefleyen ırkçı entegrasyon felsefesinin geri dönüşü anlamına geldiğini kesin bir şekilde ortaya koydu. Ama buna rağmen Chirac zihniyeti yasakçı tutumundan geri adım atmak istemiyor. Çünkü daha önce de vurguladığımız üzere meseleyi alelade bir başörtüsü yasağından veya dini sembollerin devlet kurumlarına taşınmasının engellenmesi çabasından ibaret olarak görmüyor. Burada temel amaç Avrupa'daki Müslümanların dini bilinçlenmelerinin ve kendi kimliklerini koruma çabalarının önüne geçmektir. Dolayısıyla mesele Fransa'ya mahsus olarak görülmeyip tüm Avrupa'daki Müslüman varlığını hedef alan bir plan olarak değerlendiriliyor. Bu yüzden de tepkiler karşısında biraz dayanaklı davranılması için çaba sarf ediliyor. Bunun karşılığında Müslümanların da kararlı bir tutum sergilemeleri ve tepkilerini ortaya koymaları gerekmektedir.

Biz, Fransa'nın yasak konusundaki ısrarı devam ettikçe, tepkilerin ve eylemlerin de devam edeceğine inanıyoruz. Eğer ciddi ve etkili bir kitlesel tepki söz konusu olursa sonuçta Chirac yönetimi geri adım atmaktan başka çıkar yol bulamayacaktır. Ama geri adım atanlar meşru hak sahipleri olursa bu yasakçı tutumun tehlikeli bir şekilde yaygınlaşması söz konusu olabilir.

Sihler: "Sarıklarımıza Dokunmayın"

Sihler genellikle Hindistan kökenlidirler, ancak Avrupa'da da yaygındırlar. Çok sayıda Hindistanlının yaşadığı İngiltere'de ise sayıları bayağı fazladır. Bu ülkeyi ziyaret ettiğimde daha havaalanına girdiğimde dikkatimi çekmişlerdi. Burada görevli olan Sihler özel dini kıyafetleriyle görev yapabiliyorlardı; giyimlerine kimse müdahale etmiyordu. Kendilerine özel giyimleri olan bu insanların en belirgin giysileri de başlarına geçirdikleri özel sarıklarıdır. Fransa'daki Chirac yönetiminin dini kıyafetlerin ve sembollerin devlet okullarında yasaklanmasına dair girişimlerde bulunması üzerine Sihlerin sarıkları da tartışma konusu oldu. Fakat Müslümanların başörtü davalarına destek vermeyen, bu konudaki yasağa müdahale etmek istemeyen Sih liderleri, kendi sarıklarına yasak getirilmesini engelleyebilmek için bu sarıkların "dini sembol" olmadığı konusunda Chirac yönetimini ikna edebilmek için yoğun faaliyetler başlattılar. Fransa'daki Sih cemaatin lideri Shin Singh önce cumhurbaşkanı Chirac'a sarıklarının dini sembol niteliği taşımadığı ve bu giysinin engellenmemesi gerektiği hakkında bir mektup yazdı. Ancak bu mektupla onu ikna edememiş olmalı ki bu sıralarda da bir gösteri düzenlemeye hazırlanıyorlar. Oysa Sihler, sadece kendi sarıklarını savunmak için öne atılıp Müslümanların başörtülerinin yasaklanmasına sessiz kalmayı tercih etmek yerine genel olarak inanç hürriyetlerinin kısıtlanmasına karşı tepki gösterselerdi, bu konuda yürütülen mücadeleye destek verselerdi daha isabetli olurdu.

Fransa'da 6 - 7 bin civarında Sih yaşadığı tahmin ediliyor. Müslümanların sayıları ise 5 milyondan fazla. Fransızlarda doğum oranının düşük Müslümanlarda ise yüksek olması sebebiyle Fransa yönetiminin etnik güç kaybı endişesi taşıdığını da burada hatırlatalım.

İslam Dünyasından Notlar

İsrail'in Tehditleri Psikolojik Savaş

İsrail işgal devleti zulüm ve şiddette sınır tanımamasına, her tarafta terör estirmesine rağmen Filistin halkının hak mücadelesinin önüne geçememekten dolayı sıkıntılı. Son olarak da Erez sınır kapısında HAMAS'ın askeri kanadına mensup bir genç bayanın şehadet eylemi gerçekleştirmesi işgal devletine ağır bir darbe vurdu. Eylemde Erez (Beyt-i Hanun) kapısında bekletilen işgalci askerlerden dördü ölürken, 10'u da yaralandı. Eylem sınır kapılarında bekletilen işgalci askerlerde de ölüm korkusunun ciddi şekilde kendini hissettirmeye başlamasına sebep oldu. Bu sebeple kendini yeni bir problemle karşı karşıya hisseden İsrail işgal devleti HAMAS'a karşı psikolojik bir savaş başlatma yoluna gitti. Bu amaçla hareketin manevi lideri Ahmed Yasin'in hedef alınacağı tehdidinde bulundu. Ancak HAMAS bu tehdide verdiği cevapta HAMAS liderlerinin hiçbirinin şehit olmaktan korkmadıklarını, Şeyh Ahmed Yasin'i hedef alacak herhangi bir saldırının ise İsrail işgal devletine oldukça ağıra mal olacağını vurguladı.

ABD'nin İslam'a Karşı Savaşı Genişliyor

Amerikan emperyalizmi İslam'a ve İslami faaliyetlere karşı başlattığı siyonist-haçlı ortak savaşının çemberini gittikçe genişletmeye çalışıyor. Bu amaçla son olarak da ABD sınırları dahilinde faaliyet yürüten hayır kuruluşlarına karşı bir savaş başlattı. Her derde derman "terör" gerekçesini tabii bu savaşında da kullanmaya çalışıyor. Bu kuruluşların "terör" örgütlerine destek verdiklerini ileri sürerek 25 hayır kuruluşunu yakın incelemeye aldı. Bu incelemenin asıl amacı ise Müslümanların kendi aralarında yardımlaşmalarını, dayanışmalarını, zor durumdaki Müslümanlara yardım edilmesini önlemek.

Amerika Irak Bataklığından Çıkamayacak

ABD yetkilileri Saddam'ın yakalanmasından sonra kendilerinin bu ülkedeki askeri güçlerine yönelik direniş eylemlerinde belirgin bir azalma olduğunu iddia etmişlerdi. Oysa bu iddia boş bir avuntudan ve kendi kendine moral verebilmek için gerçekleri görmeme çabasından başka bir şey değildi. Gelişmeler ve işgalcilere arka arkaya vurulan darbeler de bu iddianın kuru bir avuntudan ibaret olduğunu ispat etti. İşgalci saldırganlar direnişçileri geri adım atmaya zorlayabilmek için İsrail işgal devletinin Filistinlilere karşı başvurduğu metotları kullanarak sivil savunmasız insanlara yönelik vahşi saldırıları da hızlandırmalarına rağmen direniş güçlerinin eylemlerinde ve kendilerinin kayıplarında bir azalma söz konusu olmadı. Bütün bunlar gösteriyor ki Amerikan emperyalizminin Irak bataklığından çıkması kolay olmayacak. Onun önünde duran tek seçenek Irak ve genelde Ortadoğu olarak adlandırılan bölgeyle ilgili hesaplarından vazgeçerek Irak topraklarını terk etmek ve bu ülkeyi kendi halkına bırakmaktır. Ama kendisini bu bataklığa sürükleyen siyonist işgalciler, Amerika'nın Irak'tan çekilmesinin ve yenilgiyi kabul etmesinin Filistin'deki direnişe daha da moral vereceğini, bu arada Amerikan emperyalizminden kaynaklanan bölgeye yönelik tehdidin etkisini kaybedeceğini düşünüyor. Bu yüzden de çekilmesini istemiyor. Kısacası Amerikan emperyalizmini bu bataklığa sürükleyen siyonizm belası bataklıkta kalmaya devam etmesi için de üstüne yükleniyor. Görünen o ki siyonizm genelde bütün insanlığın baş belası ve bu beladan kurtulmak için bütün insanlığın ortak tavır alması gerekiyor. Bu belaya karşı tavır alması Amerika'nın da kendi yararına olacaktır.

Müslüman Kardeşler'e Yeni Genel Mürşid

Müslüman Kardeşler cemaatinin genel mürşidi Muhammed Me'mun el-Hudaybi'nin vefatından sonra cemaatin bölgesel yöneticilerinin bir araya gelerek gerçekleştirdikleri seçimde Muhammed Mehdi Akif yeni genel mürşidliğe seçildi. Mehdi Akif'le Kahire'de Müslüman Kardeşler cemaatinin genel merkezini ziyaret ettiğimde görüşme fırsatı bulmuştum. O zaman cemaatin üniversite gençliğiyle ilgilenen komitesinin başkanlığını yapıyordu. Türkiye'den giden üniversiteli gençlerden İslami duyarlılığı olanlarla da o ilgileniyordu. O zaman kendisini çok sevimli, güler yüzlü ve cana yakın biri olarak tanımıştım. İnşallah hayatı, çizgisi ve Müslüman Kardeşler içindeki faaliyetleri hakkında Vakit gazetesi için yazacağımız bir yazıda bilgi vermeye çalışacağız. Burada sadece kendisinden özetle söz etmekle yetinmek istiyor ve Yüce Allah'tan bu önemli görevinde kendisine muvaffakiyetler ihsan etmesini diliyorum.

Malezya'da "Başörtüsü" Mecburiyeti Var mı?

Müslümanların inanç hürriyetlerini kısıtlamak için Fransa'dan başlangıç yapmak isteyen engizisyon zihniyeti kendisine gerekçe oluşturmak amacıyla ilginç oyunlara başvuruyor. Bunlardan biri de Malezya İslam Partisi (PAS)'ın iktidarı elinde bulundurduğu eyaletlerde başörtüsü takma mecburiyetinin başlayacağı iddiasını ortaya atmaları oldu. PAS yetkilileri derhal açıklama yaparak böyle bir şeyin olmadığını bildirdiler. Türkiye'deki malum medya organlarının ve onların arkasında duran zihniyetin yaptığı gibi Avrupa'daki engizisyon zihniyeti de kendilerinin yasakçı uygulamalarını haklı göstermeye çalışırken, böyle bir uygulama varsayımına karşı kamuoyuna tepki oluşturma çabası göstererek ciddi çelişki içine düşüyorlardı. Oysa ortada öyle bir uygulama yoktu ve olsaydı bile onların yasakçı tutumlarının haklılığını göstermezdi. Bilakis kendilerinin böyle bir uygulama varsayımına gösterdikleri tepki savundukları yasağın tutarsızlığını ve haksızlığını ortaya koyar.