ABD Sürekli Kan Kaybediyor

7 Kasım 2003 Cuma, Cuma dergisi

ABD, Irak'taki işgalini sürdürme konusunda ısrarlı davranıyor. Ancak bir yandan da kan kaybetmeye devam ediyor. Gelişmeler, Irak'taki Amerikan güçlerine yönelen darbelerin daha da ağırlaştığını ve sertleştiğini gösteriyor. Gerçekleştirilen eylemler işgal güçlerinin bu ülkede kontrolü ele almalarının artık imkansız hale geldiğini ortaya koydu. Son olarak bir helikopterinin düşürülmesi ve içindeki askerlerden en az 20 kişinin ölmesi olayının Irak'taki işgal güçleri üzerinde önemli psikolojik tesirinin olduğunu sanıyoruz. Resmi açıklamalara göre bu olay, savaşın bittiğinin ilan edildiği tarihten buyana Amerikan işgal güçlerine vurulan en ağır darbe oldu. İşgalciler bu darbeler karşısında savunmasız halka karşı saldırgan tutumlarını artırıyorlar. Ancak bu onun için bir çıkış yolu olmayacaktır. Çünkü savunmasız halka karşı saldırgan tutumunun artırılması direnişçilerin saflarına katılanların sayısının artmasına sebep olacağı gibi şu an fiili olarak direnişe destek vermeyen grupların da işgal karşıtı bir tavır takınmasına yol açabilir. Bu arada ABD, dışarıdan asker takviyesi konusunda da bayağı büyük bir sıkıntı içine ve çıkmaza girmiş görünüyor. Büyük ümit bağladığı Türkiye'den asker gönderilmesi planının şimdilik rafa kaldırıldığı anlaşılıyor. Diğer ülkelerden ise olumlu bir yaklaşım görünmüyor. Bütün bu gelişmeler, geçmişte Afganistan'ın Sovyetler Birliği'nin bataklığı ve çöküş sebebi olduğu gibi Irak'ın da ABD'nin bataklığı olacağı yönündeki tahminleri haklı çıkarıyor.

Amerika, yirmi birinci yüzyıla bir süper güç olarak girdi. Aynı zamanda, hizmetindeki enformasyon araçları vasıtasıyla kendini dünyaya "yenilmez güç" olarak tanıttı. Ancak, Allah'ın hesapları karşısında yenilmeyecek hiçbir güç yoktur. Tarihin, ABD gibi nice süper güçleri yuttuğunu, Bush gibi nice despotların bütün insanlığın maskarası haline geldiğini hepimiz biliyoruz.

Irak, saldırısı aslında Amerika'yı birçok yönden yıprattığı gibi geleceği açısından da kötü bir gidişata sürüklemektedir. Bu kötü gidişat sadece bir uçuruma doğru sürüklenmesi yönünden değil aynı zamanda kendi tarihine çok çirkin ve kanlı sayfalar eklemesinden ileri gelmektedir. Bir zamanlar bütün dünyada fırtına estiren ve kendini yenilmez güç olarak kabul ettirmeye çalışan Hitler'in bugün bütün insanlık tarafından lanetlendiğini ve neo-naziliği bir saplantı olarak benimseyenlerin dışında hiç kimsenin onun sergilediği vahşete sahip çıkma cüretkarlığı göstermediğini hep birlikte görüyoruz. Bugün Bush'un liderliğindeki ABD'nin kendi tarihine eklediği sayfalar, dün Hitler'in Almanya tarihine eklediği sayfalardan hiç farklı değildir. ABD liderliğini yapanlar bunun farkındalar mı yoksa kuvvetin her şeyi dize getirebileceği yanılgısıyla bütün dünyayı emirlerine alma hülyası onların gözlerini görmez, kafalarını işlemez hale mi getirdi bilmiyoruz, ama tutumları bu ikinci ihtimalin daha kuvvetli olduğunu gösteriyor. Bir de, siyonist İsrail'in geleceği ve güvenceye alınmasıyla ilgili planların Irak'taki işgalin oturtulmasıyla bağlantılı olmasının sürdürülen inatçılıkta rolü olduğunu sanıyoruz. Ama bu inatçılığın Amerika'yı saplandığı bataklıktan kurtaramayacağını ve işgalci siyonistlere sahip çıkma, gasıp işgal devletinin geleceğini sağlama alma gayretkeşliğinin onu uçuruma doğru sürüklediğini gelişmeler gösteriyor.

Şam Toplantısı: Korku Paketine Sarılı Talepler

Irak'a komşu altı ülke ile Mısır'ın Dışişleri bakanları geçtiğimiz hafta içinde Suriye'nin başkenti Şam'da bir toplantı düzenlediler. Toplantıya katılan yedi ülke Suriye, Türkiye, İran, Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Mısır'dı. Toplantı sonunda yayınlanan kapanış bildirisinde Irak'ın geleceğiyle ilgili talepler dile getirildi. Bunların arasında Irak'ın yönetiminin ülke halkına devredilmesi ve ülkenin geleceğinin belirlenmesi, Anayasa'sının şekillendirilmesi ve yönetim için seçimler gerçekleştirilmesi konusunda BM'in rolünün artırılması istekleri de vardı. Bu isteklerle Amerikan işgaline güvensizlik zımnen ifade edilmiş oluyordu. Ancak ne yazık ki bunun açık ve net bir şekilde ifade edilmesinden kaçınıldığı gibi, Irak'taki gayri meşru işgalin kınanmasından veya bu işgale açıkça tepki gösterilmesinden de çekinildiği dikkat çekti. Dışişleri bakanlarının bildirilerinde, sivilleri, insani ve dini kuruluşları, uluslararası kurumları ve diplomatik temsilcilikleri hedef alan bombalama eylemleri de kınandı. Aslında bu eylemleri kınama cesareti gösteren bakanların, işgal güçlerinin gerçekleştirdiği vahşi saldırıları, tutuklamaları, işgalci askerlerin Iraklı kızların ırzlarına tecavüz etmeleri olaylarını, Müslümanların kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'e hakaret etmelerini de kınama cesareti göstermeleri gerekirdi. Ama ne yazık ki Şam'da bir araya gelen Dışişleri bakanları henüz kendilerini ABD şiddetinden, diplomatik ve askeri teröründen uzakta göremiyorlar.

ABD'nin Malezya'ya Savaşı

Bir hafta öncesine kadar Malezya başbakanı olan Mahatir Muhammed, ABD'nin dünyayı karıştırdığını, 250 milyonluk nüfusuyla 6 milyarlık dünyaya hükmettiğini söyleseydi, hatta çok daha sert ifadelerle Amerika'ya karşı tepkilerini ve tenkitlerini dile getirseydi tahmin ediyoruz ciddi bir sorun ortaya çıkmayacaktı. Bu sözleri dünyadaki herhangi bir başka ülke veya halk ya da dini unsur için söylemiş olsaydı da ciddi bir problem ortaya çıkmazdı. Ama yahudiler hakkında söyleyince çağın bütün emperyalist güçleri harekete geçti. Mahatir Muhammed'e karşı çok açık bir şekilde siyasi savaş başlattılar. Bu da onun sözlerinin doğruluğunu ispat etmeye yetebilir. Mahatir Muhammed'e karşı en sert savaş başlatan da ABD oldu. Bu ülkenin en üst kademedeki parlamento organı olan Senato'su Mahatir Muhammed'in bu sözlerinden dolayı Malezya'nın cezalandırılmasını ve bu ülkeye verilen 1,2 milyar dolarlık kredinin kesilmesini istedi. Aslında Amerika'nın, doları her zaman savaşın ve diplomatik terörün bir aracı olarak kullandığı bilinmektedir. ABD başkanı da yaptığı muhtelif açıklamalarıyla Mahatir Muhammed'e tepkisini dile getirdi.

Bu, siyonistlerle Malezya'nın artık "eski" olan başbakanı Mahatir Muhammed arasında yaşanan ilk düello ve kriz değil. Bundan önceki Asya krizi esnasında da o, siyonistleri suçlamış ve onların para spekülasyonları yaparak ortalığı karıştırdıklarını dile getirip tepki göstermişti. O zaman Malezya Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada ülkesinin yaşadığı ekonomik sorunların ve Malezya parasının dolar karşısında % 18 değer kaybetmesinde yahudi para babalarının rolü olduğuna inandığını belirtmiş hatta George Soros adlı yahudi finansçının bu yöndeki çalışmalarına dair ellerinde bazı belgeler olduğuna da dikkat çekmişti. Soros o zaman dünyada yeterince tanınmıyordu. Ama daha sonra yaptığı para spekülasyonları Mahatir Muhammed'i haklı çıkardı.

Mahatir Muhammed'in bu açıklamaları uluslararası siyonist örgütlerin ve birtakım yahudi lobilerinin ona karşı savaş açmalarına sebep olmuştu. Siyonist örgütler onu yaptığı açıklamalardan dolayı BM'e bağlı Uluslararası İnsan Hakları Örgütü'ne şikayet edeceklerini bildirmiş, Uluslararası Yahudi Kongresi'nin lideri Kalman Soltanili, Vatikan'ın ve Dünya Kiliseler Birliği'nin de onun sözlerini kınayıcı açıklamalar yapmalarını sağlamak için girişimlerde bulunacağını söylemişti. Buna karşılık Mahatir Muhammed kendisinin doğrudan yahudileri hedef alan herhangi bir açıklama yapmadığını, sadece bazı yahudi iş adamlarının özellikle de George Soros'un Malezya parasının ABD doları karşısında değer kaybetmesi için yaptığı çalışmalardan söz ettiğini vurgulayarak: "Onların bu çalışmaları yaptıklarına temas edilirken dolaylı olarak yahudi oldukları da gündeme geliyor. Biz ise Müslümanız" demişti. Bu açıklamasında "Biz ise Müslümanız" derken dikkat çekmek istediği husus, Müslümanların onurlarının göz önünde bulundurulmamasıydı. Nitekim en son İKÖ Zirvesi'nde yaptığı açıklamalara yöneltilen tenkitlerle ilgili savunmasında da Müslümanların inançlarına ve değerlerine serbestçe hakaret edilmesine rağmen yahudilere en ufak bir tenkitte bulunulmasına bile tahammül edilemediğini dile getirdi.

Bu tartışmaların üzerinden fazla zaman geçmeden Mahatir Muhammed istifa ederek görevini Ahmed Bedevi'ye devretti. Onun istifasında bu tartışmaların doğrudan bir rolü olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak istifasının hemen tartışmaların arkasından gelmesi mutlaka zihinlerde bu konuda soru işaretlerinin oluşmasına yol açmıştır. Fakat o bu görevden istifa edeceğini uzun süre önce açıklamıştı. Dolayısıyla biz istifasının söz konusu tartışmalarla doğrudan bir bağlantısının olduğunu sanmıyoruz. Ama belki istifada acele etmesine sebep olarak dolaylı bir etki göstermiş olabilir.

Sonuç olarak şunu ifade etmeliyiz ki Mahatir Muhammed'in İKÖ Malezya Zirvesi'nde yaptığı açıklamaların ardından koparılan fırtına ve meydana gelen tartışmalar çağdaş dünyaya hükmeden emperyalist güçlerin aslında uluslararası siyonizmin güdümünde olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi ve söz konusu açıklamaları doğruladı. Günümüz dünyasında her tarafta zulmün hüküm sürmesinin, özellikle İslam coğrafyasının her tarafını kan kokusu sarmasının, İslam'a karşı böylesine şiddetli bir düşmanlığın her yerde kendini göstermesinin en önemli sebebi bu olsa gerek. Yüce Allah da Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "İnsanların içinde iman edenlere düşmanlıkta en katı olanların yahudilerle müşrikler olduğunu görürsün." (Maide, 5/82)

Fakat dünyada hiç kimsenin saltanatı ebedi değildir. Kuvvetin ve siyasi oyunların her şeyi halledebileceğini düşünenler tarihin kirli çöplüklerinde kendilerini bulmuşlardır. Hakimiyetlerini kalıcı kılmak için her tarafta kan akıtanlar bir gün o akıttıkları kanların içinde boğulurlar. Yeniden diriliş gününde de akıttıkları her damla kanın hesabını gayet ağır bir şekilde vermek zorunda kalacaklardır.

Çeçen Cihadı Karşısında Kör-Topal İşbirliği

Çeçenistan'da Rus işgal güçlerine ağır darbeler vuran eylemler devam ediyor. Mücahit birlikleri tarafından yapılan açıklamada 25 ve 26 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen eylemlerde işgalcilerden 17 askerin öldürüldüğü, 8'inin de yaralandığı bildirildi. Çeçenistan'daki işgalinde bayağı zorlanan ve sürekli kayıp veren Rusya cumhurbaşkanı geçtiğimiz hafta kendisi gibi zalim ve işgalci İsrail başbakanı Ariel Şaron'u ağırladı. Şaron'la Putin kendilerince "terör"e karşı işbirliği kararı aldılar. Oysa onların işbirliği anlaşmaları kendi yaralarına merhem bulamayanların başkalarının yaralarına merhem olma sözü vermelerine benziyordu. Siyonist işgalci Ariel Şaron, Filistin direnişi karşısında ciddi sıkıntılar yaşamasına ve dünyaya benzersiz olarak tanıttığı MOSSAD'ın aslında bir balondan ibaret olduğunun Filistinli mücahitlerin direnişiyle ispat edilmesine rağmen bu örgütünü Rusya'ya pazarlamak amacıyla istihbarat işbirliği anlaşması yaptı. Putin'in MOSSAD balonuna yapışması ise Çeçenistan'daki cihad karşısında iyice acziyete düştüğünün bir ispatıdır.

Dünyadan Notlar

Cezayir'de Yargı Mekanizmasında Tadilat: Cezayir cumhurbaşkanı yargı mekanizmasında ve hapishane düzeninde birtakım köklü değişikliklere gidiyor. Bu belki cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir hazırlık olabilir. Çünkü gelişmelerden, arka planda duran cuntaya rağmen Cezayir'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ateşli bir yarışma yaşanacağı anlaşılıyor.

Özbekistan'da İşkence Tartışması: Aslında Özbekistan'daki dikta rejiminin mahkumlara işkence yaptırdığı uzun süreden beridir bilinen bir gerçektir. Ancak bu konu gündem dışına itilmişti. Son zamanlarda bu konu yeniden gündeme taşındı ve tartışılmaya başlandı.

Turabi'nin Çağrısı: Bir süre önce göz hapsinden çıkan ve serbest bırakılan Sudanlı lider Hasan Abdullah et-Turabi, İslami hareketin yönetime ulaşmasının tek yolunun devrim olduğunu iddia etti.

Hollanda'da İslami Okullara Savaş: Hollanda'daki liberal politikacılar ülkedeki Müslüman azınlığa hizmet eden okullardan rahatsız oluyorlar ve bu okullara karşı savaş başlattılar. Hollanda medyası da bu okullara savaş açanların faaliyetlerini "liberal cihad" olarak nitelendirdi.

Rusya Müslümanları Daha Çok Din Eğitimi İstiyor: Rusya Müslümanları okullarda verilen din eğitimini yeterli bulmuyor ve daha çok din eğitimi imkanı tanınmasını istiyorlar.