27 Ocak 2023 Cuma, Yeni Akit
Danimarkalı aşırı ırkçı Sıkı Yön Partisi’nin lideri Rasmus Paludan’a, Eylül 2020’de yine Kur’an-ı Kerim’i yakma eylemi gerçekleştirmek amacıyla giriş yapmasına izin vermeyen İsveç’in bu kez izin vermesi ve eylemin özellikle Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde gerçekleştirilmesi olayın siyasi bir boyutunun olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Zaten eylemi gerçekleştiren ırkçı saldırganın olay sonrasında asıl amacının Türkiye’yi protesto etmek olduğuna dair sözler sarfetmesi de bunu teyit etmiştir.
Bazılarının yorumlarına göre İsveç, NATO’ya üye olmaktan vazgeçtiği için böyle bir saldırı eylemine müsaade etti. Bu yoruma göre, daha önce İsveç’in PKK kartını elinden çıkarması ve onun faaliyetlerini engellemesi için ısrar eden Türkiye’nin tavrının böyle bir eylem karşısında daha da sertleşeceğini ve İsveç’in NATO üyeliğine itirazının daha katı olacağını tahmin edememesi mümkün değildir. Dolayısıyla böyle bir eyleme izin vermesi onun söz konusu teşkilata üyelik fikrinden vazgeçtiğini gösterir.
Bu yorum doğruysa o zaman belki İsveç bu eyleme izin vermeyi Türkiye’den intikam almak amacıyla düşünmüş olabilir. Çünkü böyle bir eylemin siyasi açıdan ona kazandıracağı bir çıkar olmayacaktır.
Ama bizim tahminimize göre, İsveç’in bu eyleme izin vermesinin asıl amacı, elinde Türkiye aleyhine kullanabileceği PKK dışında da birtakım kartlar bulunduğu ve bunların en tehlikeli olanının da İslamofobi kartı olduğu mesajı vermekti.
İslamofobi kartını, Batı emperyalizmi İslam dünyasına ve Avrupa’da yaşayan Müslüman toplumlara karşı son dönemde çok farklı amaçlarla ve etkin bir şekilde kullanmaya çalışmaktadır.
Doğu blokunun çökmesinden sonra İslam dünyasında, Müslüman halkların değerlerini ve siyasi bağımsızlığını önceleyen düşünce ve tercihin yükselişe geçmesinin Batı emperyalizmini ciddi şekilde rahatsız etmesi, ayrıca Batı toplumlarında başlayan yeni arayışların bu toplumlarda İslam’a yönelişe sebep olacağı korkusu “İslamofobi” diye bir kavramın üretilmesine ve bunun yoğun bir şekilde işlenmesine gerekçe teşkil etmiştir.
Batı emperyalizmi ve onun hizmetindeki medya araçları “İslamofobi” kavramı etrafında geliştirdiği projeyi yoğun bir şekilde işlemek suretiyle İslam’a, Müslüman halklara ve İslam’ın kutsal değerlerine yönelik saldırıların toplumsal ve siyasi altyapısını oluşturmaya çalışmış ve bunda önemli bir mesafe katedebilmiştir. Şimdi de bunu yerine göre bazı politik hesaplarının, projelerinin ve dayatmalarının baskı aracı olarak kullanmaya çalışmaktadır.
İsveç’in NATO üyeliği talebi karşısında Türkiye’nin, PKK kartını tamamen elinden çıkarması şartında ısrarlı davranması onu rahatsız etti. Çünkü o, her ne kadar bu konuda bazı geri adımlar attıysa da bu kartı tümüyle elinden çıkarmak da istemiyordu. Ama Türkiye’nin talebi bu kartı bir daha Türkiye’ye karşı asla kullanmayacağı konusunda kesin güvence anlamına gelecek bir şekilde elinden çıkarması yönündeydi.
Konunun uzaması üzerine bu kez İsveç, Türkiye’ye karşı elindeki ikinci kartı yani İslamofobi kartını göstermeye kalkıştı. Belki Batı emperyalizminin başını çekenlerden bazıları ona bu konuda akıl verdiler. Çünkü Batı emperyalizmi bu kartın gittikçe daha etkili hale gelmesi için zaman zaman devreye sokulmasından yanadır. Belli aralıklarla karikatür saldırıları veya cami baskınları yahut İslam’ın peygamberine veya kutsal kitabına yönelik çirkin saldırılar düzenlenmesi rastgele değil planlıdır.
Ama İsveç hesabını iyi yapamadığı için İslamofobi bombası onun elinde patlamıştır. Böyle bir saldırganlık karşısında, Türkiye’de kitlesel tabanın tüm kesimlerinin duruşları siyasi iradenin duruşuyla ortak noktada buluştuğundan İsveç’in İslamofobi bombasını patlatması karşısında Türkiye yönetimi ona karşı daha sert bir tavır sergileyecektir. Anlaşıldığı kadarıyla İsveç yönetimi de hata ettiğini farketti. Başlangıç noktasına geri dönülmesi için tekliflerde bulunması bu yüzdendir. Yoksa NATO üyeliği fikrinden vazgeçtiğini sanmıyoruz.