Aralık 2022, Vuslat
Bu yazımızda demokrasinin ideolojik boyutunu tartışmayacağız. Daha çok küresel emperyalizmin Müslüman toplumları uzaktan kumanda etmek amacıyla önlerine koyduğu kağıttan demokrasiler üzerinde duracak ve bunun en bariz örneklerinden biri olan Pakistan uygulamasıyla ilgili süreç ve bu ülkede yaşanan son gelişmeler hakkında özet bilgiler vermeye çalışacağız.
Çocukların evcilik oynaması için ellerine birtakım oyuncaklar verilir. Örneğin kağıttan yapılmış birtakım evler verirsiniz, onlar da o evleri hayal dünyalarında gerçek bir eve dönüştürür ve oyalanıp dururlar. Ama birisi yanlışlıkla veya bilerek bu evlerden birinin üstüne bassa bir kağıt yumağına dönüşür. Ama çocuk yine de o evinden vazgeçmek istemez ve eski şekline dönüştürmek için uğraşır.
Aslında küresel emperyalizmin kutsallaştırıp ihraç ettiği demokrasilerin çoğu ve özellikle Müslüman toplumlara kabul ettirilen şekilleri bu şekilde kağıttan demokrasilerdir. Seçimler yapılır ama hakim güçler seçilecek olanları zaten önceden belirlemiştir ve vatandaş sandık başına gidip seçileni seçer. Bazılarına seçilenler arasında tercih yapma imkanı tanınsa da yine seçilebileceklerde hakim sistemin değerlerini peşin kabul etme şartı aranır. Çoğu zaman da oy kullanma işi tamamen göstermeliktir, hakim güçler tercihlerini önceden yaparlar; sandık başına gelip oy kullanmak isteyenlerden sadece seçilenleri onaylamaları istenir.
Hakim güçleri rahatsız eden gelişmeler yaşanırsa hemen silahlar devreye girer ve bir darbe yapılır. Böylece gelen cunta yönetimi kağıttan demokrasiye bir tekme atar ve o da devrilir. Bu işlem de bazen demokrasiye rot balans ayarı yapmak olarak nitelendirilir.
Bazen o kağıttan demokrasinin biraz daha gerçekçi olması için farklı siyasi görüşlerdeki oluşumların meydanlara çıkıp yarışmalarına, rekabet etmelerine izin verilir. Onlar da vatandaşların desteklerini kazanmak için büyük vaatlerde bulunurlar. Hatta çoğu zaman güçlerinin üstünde şeyler vadederler. Ama amaçları dürüst olmak ve sözlerini yerine getirmek için gerekli hazırlıkları yapmak değil toplumun farklı kesimlerini kendi taraflarına çekmektir. Sonra da devletin imkanlarını ele geçirdiklerinde, şaşkına döner iktidarları sona ermeden imkanları değerlendirmek için çeşit çeşit yolsuzluklara bulaşırlar. Vadettikleri ise zihinlerinden ve defterlerinden silinir gider.
İşte bütün bunların ve daha başka sıkıntıların en belirgin örneğini yaşayan ülkelerden biri de Pakistan’dır.
Pakistan’da siyasi mekanizmanın en önemli vechelerinden birini siyasi suikastlar oluşturur.
Resmi adı Pakistan İslam Cumhuriyeti olan devletin kurucusu sayıldığı için “Büyük Önder” olarak nitelendirilen Muhammed Ali Cinnah’ın nezdinde özel konuma sahip olması sebebiyle onun vefatından sonra ülkenin milli şefi kabul edilen Liyakat Ali Han da bir suikast sonucu hayatını kaybetmişti.
Pakistan’ın eski başbakanlarından ve cumhurbaşkanlarından olan babası Zülfikar Ali Butto’nun General Ziyaülhak’ın askeri darbesiyle devrilmesinden sonra askeri mahkeme kararıyla idam edilmesinin ardından Pakistan Halk Partisi’nin genel başkanı olan Binazir Butto da 27 Aralık 2007’de bir suikastla öldürüldü.
Onun sağlığında da kardeşi Murtaza Butto bir suikast sonucu hayatını kaybetti ve ona yönelik suikastta ablasının rolü olduğu iddia edildi. Ama cinayetin arka planı yeterince aydınlatılmadı.
1977’de yönetime el koyan Muhammed Ziyaülhak, uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Uçağının alelade bir kaza sebebiyle değil suikast sonucu düştüğü konusunda çok ciddi şüpheler vardı. Bu suikastın arka planında ise ABD istihbaratının yer aldığı konusunda ciddi şüpheler bulunduğu halde olayın üzerine gidilmedi ve arka planını aydınlatmaya yetecek bir bilgilendirme yapılmadı.
Tabii ki ülkedeki siyasi cinayetlerin ve suikastların hepsi bu kadar değil. Daha birçok cinayet işlendiği gibi başarısız olan birçok cinayet teşebbüsünde de bulunuldu. Ancak amacımız bu konuyla ilgili kapsamlı liste sunmak değil, ülkenin siyasetinin yönlendirilmesinde siyasi cinayetlerin payına işaret etmek olduğundan öne çıkan bazı örneklerden söz etmekle yetinmek istiyoruz.
Ülkede, 3 Kasım 2022’de, eski başbakan, Pakistan Adalet Hareketi (PTI) Genel Başkanı ve ülkenin milli kriket yıldızı İmran Han’a yönelik suikast teşebbüsü de yeni siyasi çalkantılara neden oldu. Olayın İmran Han’ın parlamentodaki bir gensoru önergesiyle düşürülmesi üzerine meydanlara çıkıp sert konuşmalar yapmasından sonra Yüksek Seçim Kurulu’nun ona 5 yıl süreyle siyaset yasağı getirmesinin ardından ve konuyla ilgili mahkeme sürecinin devam ettiği sırada vuku bulması alevli tartışmaları ve sert tepkileri de beraberinde getirdi.
Pakistan siyasetinin en önemli vechelerinden birini de yolsuzluklar oluşturmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf’la ilgili şu bilgilere yer verilir: “Hükümdar dedi ki: "Onu getirin kendime özel (görevli) edineyim" Onunla konuşunca da: "Sen bugün bizim yanımızda önemli mevki sahibi ve güvenilir birisin" dedi. (Yusuf): "Beni ülkenin hazinelerinin başına getir. Şüphesiz ben iyi koruyucu ve iyi bilen biriyim" dedi.” (Yusuf, 12/54-55)
Yusuf (a.s.) dünyanın iki önemli cazibesiyle imtihan edildi. Kadın ve servet. Birincisinde kadın ona talip oldu ama, istenen şeyin meşru olmaması sebebiyle reddetti ve kaçtı. İkincisinde hükümdar ona makam ve mevki teklif etti; o da kendisi güvenilir biri olduğu ve devletin hazinelerinin kontrolünün de güvenilir birinde olması ülkenin yararına olacağı için bu göreve talip oldu.
Dünya serveti insanlara çok cazibeli gelir. Devletler ise en büyük servetlere ve en geniş imkanlara sahip yapılardır. Dolayısıyla bu tür yapıların hazinelerinin güvenilir kişilerin kontrolünde olması son derecede önemlidir. Ama ne yazık ki çağımızın toplumlarında ahlak seviyesinin düşmesi güvenilirlik oranının da çok azalmasına yol açmıştır. Bu sebeple devlet kademelerinde yolsuzluklar adeta müzmin bir hastalık haline gelmiştir.
Ne yazık ki yolsuzlukların en yaygın olduğu ülkelerden biri de Pakistan’dır.
Eski başbakanlardan Binazir Butto’nun eşi Asıf Ali Zerdari, hanımının iktidarda olduğu dönemlerde devlet ihalelerinden %10 pay alması sebebiyle “Bay Yüzde On” diye meşhur olmuştu. Hatta bugün bile ülkede “Bay Yüzde On” lakabıyla şöhret bulduğu için bazıları onun gerçek ismini hatırlamakta zorlanabilir. Butto hükümeti de çok fazla yolsuzluğa bulaşması sebebiyle Eylül 1990'da Cumhurbaşkanı Gulam İshak Han tarafından görevden alındı.
Butto sonrasında iktidarı ele geçiren Pakistan Müslüman Birliği’nin lideri Nevaz Şerif, Panama Belgeleri diye isimlendirilen yolsuzluk ağıyla ilişkisinden ve aile efradının yolsuzluklara karışmasından dolayı 28 Temmuz 2017 tarihinde Pakistan Anayasa Mahkemesi tarafından başbakanlık görevinden alındı ve ömür boyu siyasetten mahrum edilmesine karar verildi. Panama Belgeleri dosyası ise sadece Pakistan’ın değil birçok devlet yöneticisinin ve akrabalarının içine karıştığı bir yolsuzluk şebekesini gün yüzüne çıkarır niteliktedir.
Pakistan’daki yolsuzluk olaylarının ve yöneticilerin kirli işlerinin de tümü bu kadardan ibaret değil. Saydıklarımız, bu hastalığın ülke siyasetinde nasıl bir kanser haline geldiğini anlamamıza yarayacak örnekler sadece.
Bu ülkede askerin yönetim üzerindeki tesiri ise sürekli devam etmiştir. Ara sıra sisteme yeniden ayar vermek için darbeler yapıldığı gibi yönetimin sivillere geçtiği dönemde de askerin gölgesi ve tesiri tamamen kaybolmamıştır.
Öyle ki ülkenin bağımsızlığını elde ettiği 1947'den buyana geçen 75 yılın 34 yılında siyasi iktidar büyük ölçüde askerin elinde olmuştur. Bu süre içinde sultayı paylaşan asker kökenlilerin bazıları darbe yoluyla bazıları da sivillerden çeşitli oyunlar veya baskılar yoluyla yönetimi devralmak suretiyle iş başına gelmişlerdir ki bu metodun da darbe metodundan çok farklı olmadığını söylemek mümkündür. Kalan kısmında ise asker yine bir şekilde sivil yönetime ayar vermeye devam etmiştir.
1958-1969 arasında cumhurbaşkanlığı yapan Mareşal Muhammed Eyyüb Han, ondan sonra 20 Aralık 1971'e kadar cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Orgeneral Ağa Muhammed Yahya asker kökenlidir.
Fazlullah Çavdara’nın cumhurbaşkanı, Zülfikar Ali Butto’nun ise başbakan olduğu bir dönemde, 5 Temmuz 1977 tarihinde Orgeneral Muhammed Ziyaülhak tarafından bir askeri darbe gerçekleştirildi. Ama maalesef darbe öncesinde ülkeye hükmeden ve sözde demokrasi ile iş başına geldiği düşünülen kadronun ülkeyi kendi değerlerinden ve kimliğinden uzaklaştırmak için bir kampanya yürüttüğü de bir gerçektir.
Orgeneral Muhammed Ziyaülhak’ın yönetimi 1988’de uçağının, sabotaj olduğu konusunda güçlü şüphelerin bulunduğu bir “uçak kazası” neticesinde hayatını kaybetmesine kadar sürdü.
Onun vefatından 11 yıl sonra 1999 yılında Orgeneral Perviz Müşerref, Nevaz Şerif hükümetine darbe yaparak siyasi yönetime el koydu.
O zaman Nevaz Şerif darbe hazırlıklarından haberdar olunca kardeşi Şahbaz Şerif'i ABD’ye göndererek destek aradı. Bu ziyaret sonrasında ABD Pakistan'da sivil yönetimin askeri darbeyle değiştirilmesine karşı olduğuna dair açıklama yaptı. Bu arada Şerif ordu yönünden de durumunu sağlama almak için görev süresi dolmuş olan Perviz Müşerref'in süresini iki yıl daha yani 2001’e kadar uzattı. Bunu yaparken Müşerref'ten vefakarlık göstererek darbe fikrinden vazgeçmesini bekliyordu. Ancak onun bu hareketi de darbe tehdidinin ortadan kalkmasını sağlamaya yetmedi. Müşerref kendinden beklenen “vefakârlığı” göstermediği gibi ABD’nin açıklamasının da sadece bir taktik ve oyun olduğu ortaya çıktı. Perdenin önünde askere sopasını gösteren ABD arkada onun elini tutarak darbe yapmasının önünü açtı.
Ülke son dönemde de İmran Han merkezli siyasi çalkantılara sahne oluyor. Onun muhalifleri Meclis’te bazı milletvekillerinin İmran Han hükümetine desteğini çekmesi üzerine aleyhine gensoru önergesi verdi. Sonucun aleyhine olacağının kesin olduğunu gören İmran Han gensoruyu iptal ettirmek istedi ama başaramadı. Sonuçta gensoru önergesi kabul edildi ve İmran Han iktidarı kaybetti.
Bunun ABD’nin kendisine karşı bir oyunu olduğunu söyleyen İmran Han bu kez Meclis’te değil meydanlarda boy gösterme yoluna gitti. Meydanlardaki konuşmalarında zaman zaman askere de laf dokundurması hatta bazen hakaret sayılabilecek türden sözler sarf etmesi ordunun ileri gelenlerini kızdırdı.
İmran Han’dan sonra başbakan olan Şahbaz Şerif’in hükümeti askerin tepkisini değerlendirerek, Han’ı tamamen siyaset sahnesinin dışına atmak istedi ve Pakistan Yüksek Seçim Kurulu ona, yabancı ülkelerin liderlerinden ve temsilcilerinden gelen hediyeleri sattığı iddiasıyla 5 yıl süreyle “kamu görevi” tabii bu arada siyaset yasağı getirdi.
Han’ın avukatı Yüksek Seçim Kurulu’nun böyle bir yasak koyma yetkisinin bulunmadığını söyleyerek, yürütmenin durdurulması için İslamabad Yüksek Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme Başkanı İmran Han’ın siyaset yapmasının önünde herhangi bir engel bulunmadığı yönünde görüş beyan etmekle birlikte Yüksek Seçim Kurulu’nun ayrıntılı kararının kendilerine ulaşmadığını söyleyerek karar verme işlemini erteledi.
Bunun üzerinden fazla zaman geçmeden İmran Han 3 Kasım’da erken seçim çağrısıyla başlattığı siyaset turları sırasında Pencap vilayetinin Vezirabad şehrinde bir suikast teşebbüsüne maruz kalarak bacağından yaralandı. Han, bir kişinin de hayatını kaybettiği bu saldırının arkasında özellikle Başbakan Şahbaz Şerif, İçişleri Bakanı Rana Sanaullah ve Servisler Arası İstihbarat Başkan Yardımcısı Tümgeneral Faysal Nasir’in bulunduğunu iddia etti.