İran’la Nükleer Güç Pazarlığı Çıkmaz Sokakta

Temmuz 2022, Ribat

Nükleer teknoloji hem enerji üretiminde hem de silahlanma amacıyla kullanılmaktadır. Fakat bu teknolojiyi tamamen sivil amaçla kullanacağını iddia eden bir ülkenin gerçekten sözünde duracağından ve teknolojiyi silah üretimi için geliştirmeyeceğinden hiç kimse emin olamaz. O yüzden nükleer teknolojiyi kullanan ülkelerin faaliyetlerinin denetlenmesi ve bu teknolojinin silah üretiminde kullanılmasının önüne geçilmesi için bir uluslararası denetleme prosedürü oluşturuldu.

1 Temmuz 1968'de, enerji üretmek amacıyla bu teknolojinden yararlanmak isteyen ülkelerin nükleer silah üretiminin yayılmasını engelleme konusunda güvence vermelerini sağlamak için Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması imzaya açıldı. (Kısaltma: İng. NPT; Fr. TNP) Anlaşma 1970’te 25 yıllığına yürürlüğe girdi.

Enerji üretimi için kurulan santralleri denetleme yetkisi de Birleşmiş Milletler’e bağlı olarak 1957’de kurulmuş olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (IAEA) verildi.

1995’te anlaşmanın süresinin dolması üzerine ABD’nin New York şehrinde geniş çaplı bir toplantı düzenlenerek süresiz uzatılmasına karar verildi.

Fakat bunun, nükleer silahların ortadan kaldırılması değil yayılmasını önleme anlaşması olduğunu özellikle belirtmekte yarar var. Dolayısıyla “nükleer kulüp” olarak nitelendirilen ve bu teknolojiyi silahlanmada kullanmak üzere tezgahını zaten kurmuş olanların bu tezgahlarını dağıtmalarını ve ellerindeki nükleer silahları imha etmelerini gerektirmiyor.

Ancak söz konusu anlaşmanın uygulanmasının gözcülüğünü yapan uluslararası kurumlar ve küresel güçler, nükleer enerjiden yararlanmak isteyen ülkelerin hizaya sokulması ve kontrol altına alınması konusunda tarafsız davranmıyor. Özellikle İslam ülkelerini, NPT’yi imzalamaya zorlayan ABD'nin ve diğer nükleer kulüp üyesi ülkelerin nükleer silah gücünü sürekli artırmaya çalışan İsrail'e hiçbir baskı uygulamadıkları bilinen bir gerçektir.

Aslında Orta Doğu'da en büyük nükleer tehdit gücüne sahip devletin İsrail olduğunu bütün dünya biliyor. İsrail, kuruluşundan dört yıl sonra 13 Haziran 1952 tarihinde Savunma Bakanlığı'na bağlı olarak Atom Enerjisi Kurumu'nu kurdu. Amacı nükleer araştırmaları hızlandırmak ve kurumsallaştırmaktı. Bu kurum tarafından daha sonra Kudüs'teki İbrani Üniversitesi'nin Waisman Enstitüsü'ne bağlı olarak nükleer araştırma merkezleri kuruldu. 1950'li yıllarda İsrail, nükleer araştırma alanında Fransa'yla işbirliği yapmaya başladı. Bu işbirliği sonucu elde ettiği yardımlarla 1958'de Nakab çölünde ünlü Dimona nükleer reaktörünü kurdu. Bu reaktörü sonraki yıllarda modernleştirdi ve geliştirdi. Nükleer teknolojiyi kullanma imkanlarını genişletmek için ABD, Fransa ve Hindistan’la işbirliği içinde olduğu bilinmektedir.

Bütün bu gerçekler siyonist işgal rejiminin nükleer teknolojiyi geniş çaplı kullandığını ortaya koyduğu halde o, NPT’ye imza atmadığı gibi nükleer santrallerinin IAEA tarafından denetlenmesine de izin vermiyor.

Küresel güçler teröre destek iddiası gibi nükleer silahlanma konusunu da aynı zamanda bir siyasi baskı aracı olarak kullanıyor. Bu sebeple sıkıştırdığı ülkelerin başında yer alanlar ise Kuzey Kore ile İran’dır.

Kuzey Kore, nükleer teknolojiyi silahlanmada kullandığını ibraz ediyor ve zaman zaman nükleer füze denemeleri de yapıyor. İran ise bu teknolojiyi sivil amaçlı kullanmak istediği iddiasıyla yola çıktı. Fakat ABD ve İsrail, İran’ın bu alana girmesinin, bir kazanım ve altyapı elde etmesinin tehlikeli olduğunu düşünerek onun bu teknolojiyi kullanmasına tamamen engel olmak istedi. İsrail her ne amaçla olursa olsun İran’ın nükleer teknolojiye sahip olmasına itiraz ederken ABD, İran’a baskısının amacının bu teknolojinin silah yapımında kullanılmasını engellemek olduğu iddiasıyla ambargo uyguladı.

2015’te Barack Obama’nın ABD Başkanı olduğu dönemde bu sorunun çözüme kavuşturulması, İran’ın denetlemeyi kabul etmesi, ABD’nin de kademeli olarak ambargoyu kaldırması konusunda bir uluslararası anlaşma imzalandı.

Bu anlaşma, İran ile BM Güvenlik Kurulu'nun beş daimi üyesine ek olarak Almanya'nın dahil olduğu P5+1 ülkeleri arasında imzalandı.

ABD İran'a isteklerini kabul ettirdiğini ifade ederek bunun kendi açısından kazanım olduğunu ileri sürdü ve anlaşmayı "tarihî" olarak niteledi. İran da kendi açısından tarihî bir zafer olarak nitelendirdiği anlaşmayla nükleer teknolojiden yararlanma konusunda haklarını aldığını iddia etti.

Fakat Obama'dan sonra ABD Başkanı olan Donald Trump, 2018'de, İran’ın gizli bir şekilde nükleer teknolojiyi silah üretmede kullanılabilecek düzeye getirme çalışmalarını sürdürdüğünü ileri sürerek anlaşmadan çekildi. ABD’nin çekilmesi İran’a ambargoyu yeniden başlatması anlamına geliyordu. AB ülkeleri ise anlaşmayı sürdüreceklerini açıkladılar.

Trump, anlaşmadan çekilmesinden sonra İran’a ambargoyu yeniden başlattığı gibi kendisiyle işbirliği içinde olan ülkelerden de destek vermelerini istedi. ABD'nin ambargoyu yeniden başlatması İran'ı uluslararası alanda ekonomik yönden sıkıntıya soktu.

Trump'tan sonra ABD’nin başına Demokrat Partili Biden’ın geçmesi üzerine anlaşmaya dönülmesi konusunda İran’da bir ümit oluştu. Fakat yeni başkan her ne kadar anlaşmaya dönmeye istekli olduğunu ortaya koyduysa da İran’dan tekrar masaya oturmasını ve bazı yeni tavizler vermesini de istiyordu. İran ise anlaşmadan çekilen tarafın ABD olduğunu, dolayısıyla onun anlaşmaya geri dönmesiyle meselenin biteceğini, yeniden masaya oturulmasına ve pazarlık yapılmasına gerek olmadığını iddia etti.

Fakat İran bu konudaki tutumunda çok fazla ısrarlı olamadı. Çünkü uygulanan ambargo kendisini ekonomik yönden ciddi şekilde sarsıyordu. Dolayısıyla tekrar masaya oturup önüne sürülecek şartlarla ilgili görüşmeyi kabul etmek zorunda kaldı.

Sonuçta 6 Nisan 2021'de, Avusturya’nın başkenti Viyana’da Avrupa Birliği’nin (AB) gözetiminde pazarlıklar başlatıldı. ABD, doğrudan iştirak etmediği toplantıya katılan taraflara, anlaşmaya geri dönmek için ileri sürdüğü şartları iletti.

Bazı meselelerde derin ihtilaflar ortaya çıkması sebebiyle 6 tur devam ettirilen görüşmelerden bir ittifak çıkmadı ve bir süre görüşmelere ara verildi. Beş ay aradan sonra görüşmeler ve pazarlıklar yeniden başlatıldı.

Görüşmelere İran’la birlikte Almanya, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya katılıyordu.

Görüşmelere doğrudan katılmayan Biden yönetimi, anlaşmanın tekrar uygulamaya geçirilmesi için İran’ın şartlara ne derece riayet ettiğini görmek, dolayısıyla ambargoyu da bir kerede değil aşamalı olarak kaldırmak istiyordu. Bu durumda İran geçmişteki süreçte elde ettiği kazanımlardan vazgeçmiş ve 2015’te başlatılan sürecin sıfır noktasına geri dönmüş olacaktı.

İran Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade Şubat 2022'de yaptığı açıklamada görüşmelerde önemli ilerlemeler kaydedildiğini ve anlaşmaya çok yaklaşıldığını iddia etti.

Hatibzade, İran heyetinin Viyana’daki görüşmelerde, beklemede olan meselelerle ilgili tekliflerini sunduğunu, anlaşmaya ve BM’nin 2231 nolu kararına aykırı bütün yaptırımların kaldırılması gerektiğini, kendilerinin de bunun peşinde olduklarını belirtti.

Hatibzade, görüşmelerde önemli bir ilerleme kaydedildiğini, karşı tarafın beklemede olan konularla ilgili tavrını netleştirmesi durumunda anlaşmanın yeniden kabulü ve uygulamaya sokulması aşamasına geçilmesinin mümkün olduğunu belirterek, kendilerinin Avrupa ve ABD’nin kararlarını beklediklerini söyledi.

Hatibzade’nin açıklamasına göre tartışmalı konuların çoğu üzerinde bir neticeye varılmış ve beklemede olan meselelerin sayısı ve kapsamı bir hayli azalmıştı. Fakat onun açıklamaları İran tarafının görüş ve beklentilerini yansıtıyordu, karşı tarafın tavırları henüz yeterince netleşmiş değildi.

Anlaşıldığı kadarıyla İran teknik konularda kendinden isteneni vermeyi kabul etmişti. Ama onun da ekonomik ve siyasi konularda beklentileri vardı. Karşı tarafın bu konularda İran’ın istediklerini vermeye niyetli olup olmadığı konusu netlik kazanmış değildi.

İran'ın isteklerinin başında, tüm yaptırımların tek kalemde kaldırılması ve Trump’ın anlaşmadan çekildiği tarihte gelinmiş olan süreçten devam edilmesi talebi yer alıyordu. Ancak ABD, İran’a yönelik yaptırımlarında nükleer teknolojinin silahlanma amaçlı kullanılması şüphelerine dayandırılan suçlamaların yanı sıra teröre destek ve insan hakları dosyalarını da kullanıyordu. Bunların tek dosyada birleştirilmesine razı olmak istemiyordu. Çünkü elindeki bazı dosyaları yine İran’a siyasi baskı aracı olarak kullanmaya devam etmek istediği için onları ayrı tutmakta ısrar ediyordu.

Önemli tartışma konularından biri de güvence verilmesiydi. Çünkü 2015 anlaşması uzun pazarlıkların ve önemli tavizlerin ardından imzalanabilmişti. Ama aradan üç yıl geçtikten sonra 2018’de, Trump anlaşmadan tek taraflı olarak çekildiğini söyleyerek her şeyi ters çevirdi. Yıllar süren çabalarla inşa edilen bina Trump’ın bir tekme atmasıyla devrildi. O yüzden İran yeni yapının bu kadar zayıf olmamasını, tek taraflı çekilmenin önünü kapatacak bir güvence verilmesini istiyordu. Bu konu Amerikan Kongresi’nde de tartışıldı ve Cumhuriyetçi senatörler Biden’a İran’la, yasayla güvenceye alınacak bir anlaşma imzalamasının Kongre’nin onayı olmadan mümkün olamayacağı hatırlatmasında bulundular. Senatörler böyle bir anlaşmanın yasaya bağlı hale getirilmesi girişimleri karşısında tüm seçeneklerini ve nüfuzlarını kullanacaklarını dile getirdiler.

Son olarak 2022 Haziran'ının başlarında IAEA, İran’ın üç yerdeki nükleer çalışmalar hakkında tatmin edici bilgiler vermediği suçlamasıyla bir karar metni hazırlaması karşılıklı atışmalara ve tepkilere neden oldu. İran’ın suçlamaları kabul etmemesine rağmen yine de söz konusu karar IAEA’nın Yönetim Kurulu’ndaki 30 üyenin lehte oy vermesi sebebiyle kabul edildi. Sadece 2 üye aleyhte oy vermiş, 3 üye de çekimser kalmıştı.

Verilen bilgilere göre İran'da nükleer çalışma yapıldığı belirlenen üç yer hakkında IAEA'ya gerekli bilgilerin verilmesi ve bundan kaynaklanan sorunların giderilmesi konusunda 5 Mart 2022'de uzlaşma sağlanmıştı. Ancak çıkarılan son kararda İran’ın bu konularda teşkilatı tatmin edecek bilgiler vermediği ve gerekli yardımlaşmanın yapılmadığı iddiasında bulunuldu.

Bu kararla birlikte görüşmeler yeniden bir tıkanma sürecine girdi. İran, tepkisini nükleer reaktörlerindeki IAEA gözetim kameralarını kaldırmakla gösterdi. Ancak bu meselenin çözümsüz kalması İran'ı daha çok sıkıntıya soktuğundan, bir anlaşma formülü oluşturulması için görüşme sürecine geri dönme ihtiyacı duyacağını sanıyoruz.