Mayıs 2022, Ribat
Resmi adı Pakistan İslam Cumhuriyeti olan ülke, Hindistan’daki İngiliz sömürgeciliğinin Müslümanları ezen ve Hinduların bileğini güçlendiren politikalarına tepkili Müslümanlar tarafından 14 Ağustos 1947’de kurulmuştur. Henüz 75 yılını tamamlamamış olmasına rağmen şimdiye kadar pek çok siyasi çalkantıya ve bu arada askeri darbelere sahne oldu. Yaşanan siyasi istikrarsızlıklar ve çalkantılar yüzünden şimdiye kadar seçimle iş başına gelen hiçbir başbakan bir sonraki seçim tarihine kadar iktidarda kalamadı.
28 Temmuz 2017’de Pakistan Yüksek Mahkemesi, Başbakan Navaz Şerif’in bazı yolsuzluklarla bağlantısını kurarak görevine son verilmesi yönünde karar verdi. Şerif, kendisine yöneltilen suçlamaları reddediyordu. Ancak mahkemenin aleyhine karar vermesi üzerine kararın uygulamaya geçirilmesini beklemeden kendisi istifa etti.
Bazı çevreler Yüksek Mahkeme’nin onun aleyhine karar vermesini, Fetullah Gülen’in bir benzeri olan ve Kanada’da yaşayan Tahir Kadri’nin cemaatinin yargı darbesi olarak değerlendirdiler. Fakat böyle bir iddiayı ispata yetecek delil yoktu.
Şerif’in istifasından sonra hükümeti yine onun partisi Pakistan Müslüman Birliği – Navaz (PML-N) kurdu. Dolayısıyla onun partisinin değil sadece kendisinin iktidarına son verilmiş oluyordu. Kurulan yeni hükümetin başbakanlığına da Şahid Hakan Abbasi getirildi.
Bu olaydan sonra 25 Temmuz 2018’de seçimler yapıldı. Bu seçimlerde etkili olmaya çalışan Pakistan Adalet Hareketi Partisi (Tahriki İnsaf – PTI) Genel Başkanı İmran Han’ın propaganda faaliyetlerinde en çok öne çıkardığı konu yolsuzluktu. Pakistan’ın en önemli meselesinin yolsuzluk olduğunu vurgulayarak, bunun önüne geçilmesi durumunda ülke ekonomisinin düzlüğe çıkacağını ve kendisinin de bunu başaracağını söylüyordu.
2018 seçimleri sıkıntılı geçti. Seçimlerden önce bazı adayların da aralarında bulunduğu onlarca kişinin hayatını kaybetmesine veya yaralanmasına neden olan saldırılar gerçekleştirildi. Seçim günü de oy verme merkezlerinden birinin yakınında saldırı düzenlendi ve birçok kişi hayatını kaybederken onlarca kişi de yaralandı.
Pakistan Federal Meclisi’nde 342 sandalye var. Bunların 272’si seçimlerle belirleniyor. 70 sandalye ise kadınlara ve dinî azınlıklara tahsis edilmiş durumda. Bunlar da partilerin aldığı oy oranlarına göre dağıtılıyor.
2018 seçimlerinden İmran Han’ın partisi birinci çıktı. Kadınlara ve azınlıklara tahsis edilen kontenjanların dağıtılmasından sonra bu partinin parlamentodaki üye sayısı 158 oldu.
Seçimlere her ne kadar muhalefetten ciddi itirazlar olduysa da değerlendirmelerden sonra İmran Han’ın partisinin birinci sırada yer aldığı kesinlik kazandığı için hükümeti kurma işi de ona verildi. Ancak tek başına hükümeti kurmak için yeterli çoğunluğu elde edemediği için koalisyon hükümeti kurdu.
İmran Han'ın liderliğindeki Pakistan Adalet Hareketi'nin destekçi tabanını genişletmesinde yolsuzluk karşıtı söylemlerinin ve yolsuzlukla mücadele edeceğine dair vaatlerinin önemli rolü olduğu tahmin ediliyor. Çünkü yolsuzluk uzun süreden beri ülkede gündem konusuydu ve toplumu da ciddi şekilde rahatsız ediyordu. İmran Han'ın partisiyle yarışan Pakistan Müslüman Birliği -Navaz (PML-N) ve Pakistan Halk Partisi (PPP)'nin her ikisinin de bu konuda sicilleri kötüydü ve haklarında birçok yolsuzluk dosyası açılmıştı.
İmran Han'ın partisi, Pakistan halkının İslâmî duyarlılığından dolayı İslâmî söylemleri de öne çıkarıyordu. Taliban’la meselenin çözümü için masa başına oturulmasını savunuyordu.
Türkiye’ye karşı ise nispeten olumsuz bir tavır içinde olduğu biliniyordu. Ancak iktidarı ele almasından sonra siyasi şartlar gereği bu tutumunu değiştirme ihtiyacı duyacağı bilinen bir gerçekti. Çünkü Pakistan, tarihinde birçok çalkantı ve değişime sahne olmasına rağmen Türkiye'yle ilişkilerini hiçbir dönemde ihmal etmemiştir.
Ayrıca ordunun ve istihbaratın bu partiye destek verdiği de çok açıktı. Bunun da tabii ki onun oy tabanını genişletmesinde önemli payı olmuştu.
İmran Han 1952 Lahor doğumludur. Peştun kökenli seçkin bir aileden geliyor. Çocukluğundan itibaren kriket sporuyla ilgilendiği için bu alanda öne çıktı ve “kriket yıldızı” olarak tanımlandı. Ama bir yandan da tahsilini sürdürdü ve Oxford Üniversitesi’nde felsefe, siyaset ve ekonomi üzerine tahsil gördü.
Sahip olduğu imkanlarla da çeşitli hayır çalışmaları yürüttü. Annesi Şevket Hanım adına bir hayır kurumu kurdu ve kanser hastalarının tedavisi için büyük bir hastane inşa ettirdi.
1996’da siyasete girerek Pakistan Adalet Hareketi Partisi’ni kurdu. 1999’da Perviz Müşerref’in askeri darbesine destek verdi ve onun yolsuzlukla mücadele edeceğini ileri sürdü. Ama bu destek onu 2007’de ev hapsine mahkum edilmekten kurtaramadı. Fakat bu hapis bir yandan da siyasette yıldızının parlamasına neden oldu.
Kişisel hayatıyla ilgili bazı eleştirilere hedef olmuştur. Birkaç evlilik ve boşanma gerçekleştirmesi bu eleştirilerden biridir. İlk eşi de yahudi asıllı bir İngiliz vatandaşı olan Jemima Goldsmith’ti. Onun 1995’te gerçekleştirilen evlilikten hemen önce Müslüman olduğu söylendi. Ancak evlilikleri 2004’e kadar sürdü ve bu tarihte boşandılar. İkinci eşi Reham Han da kendi hayat hikâyesini yazdığı kitabında ayrılmış oldukları eşi hakkında çeşitli iddialarda bulundu. Onun kadınlara yönelik tutumunu eleştiriyordu. Bunun dışında da kişisel hayatına dönük çeşitli eleştirileri vardı.
İktidara geldikten sonra özellikle İslam dünyasının gücünün birleştirilmesi yönündeki mesajları veABD karşıtı birtakım söylemleri popülaritesinin artmasına vesile oldu.
Ancak İmran Han’ın bir yandan ABD karşıtı çıkışlar yaparken diğer taraftan Çin’e ve Rusya’ya normalden fazla yaklaşması, bu yüzden Çin’in Doğu Türkistan’daki zulüm uygulamalarının, Rusya’nın da Ukrayna işgalinin üstünü örtebilecek kadar onlara yaranmaya çalışması dikkatlerden kaçan bir şey değildi.
Pakistan’da başını PML-N’nin lideri ve eski başbakan Navaz Şerif’in de kardeşi olan Şahbaz Şerif’in çektiği, Pakistan Demokratik Hareketi adıyla ittifak kuran muhalefet kanadının hükümet kanadından da bazı milletvekillerini kendi tarafına çekerek hükümeti düşürme atağına geçmesi üzerine İmran Han bunun ABD’nin kendisine karşı bir komplosu olduğunu ileri sürdü.
İmran Han, ABD’nin kendisinin tutumundan hoşlanmadığını ve istifa etmesi durumunda Pakistan’la ilişkilerinin daha iyi olacağı yönünde mesajlar verdiğini söylüyordu. Hatta bazı konuşmalarında kendisine ABD’nin İslamabad Büyükelçiliği tarafından bir tehdit mektubu gönderildiği iddiasında bulundu. Onun bu iddiası ABD tarafından reddedildi.
İmran Han’ın Çin ve Rusya’ya meyilli dış politikasının ABD’yi kızdırdığı ve bundan dolayı ilişkilerinde bir gerginlik yaşandığı açıktı. Bu sebeple ABD’nin onun iktidarına son verilmesini desteklemiş olması mümkündür.
Ancak ülkedeki muhalefetin bileğini güçlendiren asıl etken ABD’nin desteği değil içeride yaşanan sorunlar ve ekonomik krizdir. İmran Han, seçim döneminde yolsuzluğun önüne geçeceğini ve bunu başardığında ülke ekonomisinin düzlüğe çıkacağını söylemesine rağmen vadettiklerini gerçekleştiremedi. Ülke ekonomisi bilakis daha da kötüye gitti. Pakistan rupisi ABD doları karşısında %87 değer kaybetti.
Muhalefet kanadının oluşturduğu ittifak, onun hükümetini düşürme çabalarını 2020’den beri sürdürüyordu. Yani yeni başlamış değildi. Ama iç sorunlar yüzünden hükümetin ve iktidar partisinin safında yer alan bazı milletvekillerinin muhalefet kanadına geçmesiyle Meclis’te hükümeti düşürmeye yetecek sayıda sandalye elde edilmiş oldu.
Bunun üzerine muhalefet ittifakı hükümet aleyhine gensoru önergesi verdi. Önerge 161 milletvekilinin onayıyla gündeme alındı. Bu tabii İmran Han’ı telaşlandırdı. Çünkü muhalefetin Meclis’te hükümeti düşürmeye yetecek çoğunluğu elde ettiği biliniyordu.
Hükümet önce Meclis başkanlığından güvensizlik oylamasının ertelenmesini talep etti ve bu talep kabul edilerek oylama 3 Nisan Pazar gününe ertelendi. Bu arada İmran Han halka hitaben bir konuşma yaparak, ABD’nin kendisine komplo kurduğu söylemlerini tekrar etti. Bu yolla aynı zamanda halkın desteğini kazanarak siyasilerin en azından bazılarına geri adım attırabileceğini düşünüyordu. Ancak bu konuşma Meclis’teki aritmetiğin değiştiğini gösteren bir gelişmeye vesile olamadı.
3 Nisan Pazar günü güvensizlik oylaması müzakeresinin başlamasından sonra iktidar kanadından bazı kişilerin, bunun Anayasanın beşinci maddesine aykırı olduğu iddiasında bulunarak Meclis başkanlığından oylamayı iptal etmesini istemesi üzerine Meclis Başkan Yardımcısı Kasım Suri oylamayı iptal kararı verdi. Ardından İmran Han’ın talebiyle Cumhurbaşkanı Arif Alvi, Meclis’i feshettiğini açıkladı.
Aslında bu iki kararın her ikisi de hukuksuzdu. Çünkü gerekçe olarak gösterilen Anayasa maddesi, Meclis’te hükümet aleyhine güvensizlik oylamasına engel teşkil edecek bir içeriğe sahip değildi. Meclis’in feshi de tamamen keyfi bir karardı.
Bunun üzerine muhalefet ittifakı Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak söz konusu kararların iptal edilmesini istedi. Mahkeme de, kararların Anayasaya aykırı olması sebebiyle iptal ederek, Meclis’in toplanması, oylamanın da yapılması yönünde karar verdi.
Mahkemenin bu kararı üzerine Meclis 9 Nisan Cumartesi günü toplanarak oylama yaptı. 174 milletvekili yani Meclis’teki sandalye sayısının yarısından iki fazlası güvensizlik yönünde oy verdiği için İmran Han hükümetinin parlamentoda çoğunluğun desteğini kaybettiği anlaşıldı ve böylece iktidarı kaybetti.
Bir hükümetin Meclis’te güvensizlik oylaması yani gensoru ile düşürülmesi Pakistan’da ilk kez gerçekleşiyordu. Ancak dünyada muhtelif ülkelerde birçok kez yaşanmış bir olaydır. Demokratik sistemlere göre bu normaldir ve darbe ile aynı kategoriye konamaz. Dolayısıyla burada tanımlamanın doğru yapılması gerekir.
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının yargı darbesi olarak tanımlanması da yerinde değildir. Çünkü alınan kararların Anayasaya aykırı olduğu hukuktan anlayan herkesin görebildiği bir şeydi.
Ancak bunların dile getirilmesi arka planda birtakım dolaplar dönmüş olması ihtimalini de ortadan kaldırmaz. Şu var ki bugün İmran Han hükümetinin düşürülmesiyle ilgili olarak ortaya atılan iddiaların benzerleri 2017’de Navaz Şerif hükümetinin yolsuzluk iddialarıyla Yüksek Mahkeme tarafından görevden alınmasıyla ilgili olarak da ortaya atılmıştı. Hatta buna perdenin arkasında Tahir Kadri’nin cemaatinin olduğu iddiasının da dahil olduğu yukarıda verdiğimiz bilgilerden anlaşılacaktır.
İmran Han, o zaman Navaz Şerif’in yargı kararıyla görevden alınmasına destek verdi. Gerekçesi yolsuzluktu. Şimdi muhalifleri parlamentoda ona destek veren bazı milletvekillerini kendi taraflarına çekerek gensoru yoluyla iktidarına son verdiler. Gerekçeleri ise yolsuzluğun önüne geçilememesi ve ekonominin düzeltilmesi yerine daha da kötüleştirilmesi.
Bu arada yerine geçen hükümetten de fazla bir şey beklememek gerekir. Çünkü o da oyunun bir parçasını oluşturmaktadır.