14 Temmuz 2022 Perşembe, Yeni Akit
ABD Başkanı Joe Biden’ın “Orta Doğu” olarak isimlendirilen bölgeye yönelik seyahati başladı. Sadece üç gün sürecek seyahat kısa süreli olsa da çok önceden ses getirmeye başladı. Biz de bu yazıyı Biden’ın işgalci siyonist rejimin Ben Gurion Havaalanı’na ulaşmasının hemen ardından yazdık.
Biden’ın seyahat programında ilk olarak siyonist işgal rejiminin yöneticileriyle, ardından Filistin Başkanı Mahmud Abbas’la bir araya geleceği sonra da Suudi Arabistan’a geçeceği, bu ülkenin Cidde şehrinde Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) toplantısına da katılacağı, bu toplantıda KİK yöneticilerinin yanı sıra Mısır, Irak ve Ürdün yöneticileriyle bir araya geleceği bildirildi.
Bu, Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasından sonra bölgeye yaptığı ilk ziyaret. Öncesinde Washington Post gazetesinde, Orta Doğu ziyaretinin amaçları hakkında bilgi veren bir makalesi yayınlandı. Bu makalesinde okuyucularına, nükleer teknoloji konusunda 2015 Anlaşması’na dönmeye zorlamak için İran’a baskı yapacağı sözü vermesi dikkat çekiciydi. Zaten yapılan yorumlarda da Biden’ın ziyaretinin en önemli amaçlarından birinin de “İran tehdidi”ne karşı bölgesel ittifak oluşturulmasına öncülük etmek olduğuna dikkat çekildi.
Dışarıdan bakıldığında Biden’ın ziyaretinin öncelikli amacı ABD’nin bölge üzerindeki etkisini artırmak. Ama programın ve planların biraz yakın mesafeden değerlendirilmesi durumunda asıl amacın işgalci siyonist rejimin güvenlik ve istikrarını sağlama almak olduğu görülecektir. Ne yazık ki böyle bir amaç için ABD, bölgedeki Arap ülkeleri üzerindeki tesirini değerlendirebilmektedir. Bu tesirini değerlendirirken de “İran tehdidi”ni bir gerekçe olarak kullanabilmektedir. Fakat ABD açısından endişe verici olan, İsrail işgal rejiminin güvenliğine ve istikrarına yönelen tehditten başkası değildir.
Biden’ın işgal rejiminin yeni başbakanı Yair Lapid’le yapacağı görüşmeden sonra bir ortak bildiri yayınlayacağı ve adının da “Kudüs Bildirisi” olacağı programla ilgili açıklamalarda dile getirilmişti. Biz bu yazıyı söz konusu görüşmenin yapılmasından ve sözü edilen bildirinin yayınlanmasından önce yazıyoruz ama belki siz yazıyı okurken görüşme yapılmış ve bildiri de yayınlanmış olabilir.
Bildiride ABD’nin işgal rejiminin güvenliğine olan desteğinin devam edeceğine ve İran’ın nükleer silaha sahip olmasına kesinlikle izin verilmeyeceğine vurgu yapılacağı dile getirildi.
Her şeyden önce bildirinin “Kudüs Bildirisi” olarak isimlendirilmesi Amerikan emperyalizminin siyonist işgal rejiminin Kudüs’le ilgili işgalci ve sömürgeci planlarına desteğinin devam ettiğini ortaya koyması açısından düşündürücüdür. Bu tavır işgal rejiminin Kudüs’teki yahudileştirme ve işgal planına destek konusunda Biden’ın da aynen Trump’ın çizgisini takip ettiğini ortaya koymaktadır. Görünüşte Biden, seçim sürecinde Filistin meselesi konusunda Trump’a nispetle daha orta yollu ve dengeli bir politika izleyeceği yönünde mesajlar vermeye çalışmıştı. Biz o dönemdeki yorumlarımızda da bu tür mesajların gerçek duruşu yansıtmadığını, Biden’ın seçilmesi ile Trump’ın seçilmesi arasında Filistin davası açısından bir fark olmayacağını dile getirmiştik.
“İran tehdidi”nin öne çıkarılması ve nükleer silah mevzusunun gündeme taşınmasının arka planında duran asıl amaç ise siyonist işgal rejiminin güvenliğinin sağlama alınması için bölgedeki Arap ülkelerinin önüne konacak projelere ve siyasi programlara dayanak ve gerekçe oluşturmaktır.
Aslında işgal rejimi güvenlik ve istikrar yönünden ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Bunun en önemli iki sebebi içeride siyonistlerin siyaset sahnelerinde yaşanan kırılma ve Filistin direnişinin bugün geçmişe nispetle bileğini daha güçlü hissetmesi, dolayısıyla işgal rejimi karşısında daha cesaretli çıkışlar gerçekleştirebilmesidir. Bu sebeple siyonist işgalci zor ve sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. ABD bundan dolayı doğrudan devreye girme ve işgal rejiminin bileğini bölgedeki dikta rejimleriyle güçlendirme ihtiyacı duymuştur.