Batı emperyalizminin Melilla’daki yüzü

30 Haziran 2022 Perşembe, Yeni Akit

Sebte ve Melilla, Akdeniz kıyısında ama Afrika tarafında, Türkiye’deki adı Fas olan Mağrib Krallığı topraklarıyla çevrili ama İspanya hakimiyeti altında iki şehir. Birincisinin adını Batılılar Ceuta olarak yazıyor. Ama biz yerli halkın kullandığı Sebte adını tercih ediyoruz.

Peki bu iki şehir İspanya hakimiyeti altında ama gerçekten İspanya’ya mı ait? Hayır değil. Bilindiği üzere Batı ülkeleri doğrudan sömürgecilik sürecinde Afrika’nın neredeyse tamamını işgal etti ve aralarında paylaştılar. Bu süreçte Afrika’nın doğal ve beşeri servetlerini Batıya taşıdılar. İnsanlarının bile birçoğunu köleleştirip ayaklarına pranga vurarak kendi ülkelerine götürdü ve orada en ağır işlerde çalıştırdılar.

Sonra dolaylı sömürgecilik dönemine geçildi ve sömürge ülkelerin birçoğunda işgale son vermekle birlikte oralardaki çıkarlarını korumak için kendileriyle işbirliğini kabul eden kadroların başa geçmesi için muhtelif stratejik oyunlara ve politik taktiklere başvurdular.

Ama bu arada bazı noktaları kendilerinin birer uzak karakolu, gözetim noktası ve çıkar kapısı olarak kullanmak amacıyla işgal altında tutmaya devam ettiler. İşte Sebte ve Melilla da İspanya sömürgeciliğinin Fas topraklarından işgal altında tuttuğu iki önemli ve güzel şehir.

Fas ile İspanya arasında uzun süreden beri ihtilaf konusu olan bu iki şehirle ilgili meseleyi bundan muhtemelen 30 yıl önce ben gündeme getirmiştim. Ondan önce de Türkiye medyasında bu meseleyle ilgili herhangi bir yazı yazıldığını hatırlamıyorum.

Bu iki şehirde Batı emperyalizminin ırkçı ve sömürgeci yüzünü çok belirgin bir şekilde görmek mümkündür. Irkçılık denince ilk akla gelen İngilizlerin Güney Afrika’daki siyahlara yönelik politikalarıdır. İspanya’nın Sebte ve Melilla şehirlerinde uyguladığı politikalar İngiliz işgalcilerin ve sömürgecilerin Güney Afrika’daki politikalarından hiç farklı değildir.

İspanya, bu iki şehrin asıl yerlileri olan Araplara ve Berberilere yıllarca vatandaşlık vermedi. Onları hep dışladı ve aşağıladı. İspanya’dan getirilen göçmenlere ise çok özel imkanlar temin etti. Her iki şehirde de demografik üstünlük sağlamak için yerlileri göçe zorlama amaçlı uygulamalara başvurdu.

Bir yandan da Fas’ın bu iki şehirle ilgili hak iddiaları devam etti. Buraların kendisine ait olduğu, İspanya’nın buralarda işgalci olduğu ve bu şehirleri kendisine vermesi gerektiği görüşünü savundu. Ama küresel güçler Fas’ın bu konudaki gerekçelerini hiç gündemine bile almadı. İspanya’nın gayri meşru işgalini resmen tanıdı ve uluslararası platformda bu iki şehir “İspanya’nın Kuzey Afrika tarafındaki iki şehri” olarak tanımlandı. Biz bunun yerine “Kuzey Afrika topraklarında İspanya işgali altında olan iki şehir” tanımlamasını tercih ediyoruz.

Her iki şehir de deniz kıyısında ve güzel bir havaya sahip olması sebebiyle İspanya buralarda gücünü ve hakimiyetini sağlamlaştırmak için uzun vadeli yatırımlar yaptı.

Bu iki şehir özellikle son dönemde Afrika’dan Avrupa’ya kontrolsüz insan göçünün de birer kapısı olarak kullanılır oldu. İspanya bunu önlemek için büyük tedbirler aldı. Etraflarına çitler çekti, polisler yerleştirdi, gözetleme kulübeleri kurdu. Ama insanlar her şeye rağmen kapıları zorlayarak, çitleri dağıtarak, polislere göğüs gererek girmeye çalıştılar.

24 Haziran Cuma günü yine böyle bir göç teşebbüsü esnasında İspanya polisi sınırı geçmeye çalışanların üzerine dolu gibi mermi yağdırdı ve onlarca kişi korkunç bir şekilde katledildi.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez önce “ bu cesaretli (!)” tavrından dolayı polise teşekkür etti. Ama gelen tepkiler karşısında, katliamın mafya çetelerinin işi olduğu iddiasında bulundu.

Aslında Sanchez’in iddiası yanlış değil. Gerçekten de bu katliamın arkasında mafya çeteleri var. Ama bu çetelere polis üniforması giydirilmiş. Üstelik başlarında da bir başbakan yani Sahchez’in bizzat kendisi var. Yani sömürgeci kimliğini korumakta ısrarlı İspanya bir hukuk devleti değil Sanchez’nin de itiraf ettiği üzere bir mafya çetesidir.