Sudan’da Sancılı Geçiş Süreci

Aralık 2021, Vuslat

Sudan'da ekonomik sebeplerden dolayı 19 Aralık 2018'de patlak veren halk ayaklanmaları 2019'da da devam etti.

O zamanki Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir'in olayların dış güçler tarafından yönlendirildiği iddiaları vakıanın arkasında duran gerçek nedenlerin üstünü örtemedi. Olayların asıl nedeni Sudan'da uzun süreden beri devam eden ekonomik sıkıntılardı.

Tepkiler ve protestolar Beşir'in hükümet değişikliği yapmasına rağmen durmadı. Bunun üzerine eylemlere son verebilmek için izinsiz gösterileri yasakladı. Böylece ülkede bir tür olağanüstü hal uygulaması ilan edilmiş oldu. Ancak halkın tepkisinin polis şiddetiyle ve yasaklarla durdurulmaya çalışılması bir çözüm değildi.

Kitlesel gösterilerin yasaklanması üzerine insanlar, genel grevlerle, dükkanlarını kapatarak ve benzer eylemlerle tepkilerini ortaya koymaya başladı. Yasak, gösterilerin tamamen son bulmasını da sağlayamadı. Bilakis tepkiler daha da yaygınlaştı.

Gösteriler muhtelif mesleki kuruluşlar ve siyasi akımlar tarafından organize ediliyordu. Organize eden kurum ve akımlar Nisan 2019'da kalabalıkları ordu genel komutanlığının önündeki meydana taşıyarak ordudan Beşir yönetiminin değil eylemcilerin yanında yer almasını istedi.

Burada gösterilerin birkaç gün sürmesinin ardından, daha önce Beşir yönetimine destek veren ordu birden tavır değiştirerek 11 Nisan sabahı bu yönetime darbe yaptı.

Bu darbeden sonra cuntanın oluşturduğu Askeri Konsey ile sivil hareketin başını çeken Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) arasında görüşmeler yapıldı. Uzun ve zaman zaman gergin geçen ve ara sıra birtakım olayları da tetikleyen pazarlıkların sonunda 3 Ağustos 2019'da geçiş süreci konusunda bir ittifak sağlandığı açıklandı. 17 Ağustos'ta da dünyanın değişik ülkelerinden davet edilen yöneticilerin de katıldığı bir törenle geçiş sürecinin başlatılmasına dair anlaşma imzalandı.

Anlaşmaya göre geçiş süreci 39 ay sürecekti. Bu süre içinde devletin en üst kademesinde 11 üyeli bir Ulusal Egemenlik Konseyi olacaktı. Bu konseyin beş üyesi ÖDG, beş üyesi de askerler tarafından tayin edilecekti. Bir kişi de ittifakla sivillerin arasından seçilecekti. Başkan geçiş sürecinin ilk 21 ayında askerlerden, sonraki 18 ayında sivillerden olacaktı.

Bu süreç içinde ülkenin 300 üyeli bir parlamentosu olacaktı. Üyelerin %67'si ÖDG tarafından belirlenecek, kalan üyelikler Beşir yönetimiyle ilişkisi olmayan partilere dağıtılacaktı.

Hükümet siviller tarafından şekillendirilecek ancak bazı bakanlıklar askerlere verilecekti. Hükümeti oluşturma görevi 21 Ağustos'ta Abdullah Hamduk'a verildi. O da 5 Eylül akşamı hükümet üyelerini resmen açıkladı.

Bu geçiş sürecinde, Egemenlik Konseyi başkanlığının askerde olması gereken süre dolduğu halde bu makamın sivillere devredilmesi işlemi yapılmadığı gibi bu sürecin parlamentosu görevi görecek meclis de oluşturulmadı. Tamamen sivil yönetime geçilmesine imkan sağlayacak zeminin oluşturulması için gerekli düzenlemeler de yapılmadı. Bu durum tabii yönetimin sivil kanadını oluşturan ÖDG ileri gelenlerini rahatsız etti.

Bir yandan bu konular arka planda tartışılırken askeri mekanizma, 21 Eylül 2021 Salı sabahı bir darbe teşebbüsünü bastırdığını açıkladı. O tarihte Sudan’daki devlet televizyonu normal yayınını keserek darbe teşebbüsü haberini kamuoyuna duyurdu. Darbe teşebbüsünde bulunanların da eski yönetime yakın kişilerden oluştuğu iddia edildi.

Darbe teşebbüsü sonrasında Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdülfettah Burhan’ın siyasi bölünmeler karşısında askerin yetki sahibi olduğunu ima eden birtakım açıklamalar yapması ve askeri mekanizmaya ait bir mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada darbe teşebbüsünü askerlerin bastırdığına dikkat çekerek ülkenin askerin koruması (vesayeti) altında olduğunu ileri sürmesi sivil kanadı rahatsız etti ve bu tür açıklamaların geçmişteki darbeler tarihine hükmeden anlayışın bir devamı olduğuna, askerin vesayetini öne çıkaran tavrın geçiş süreci açısından da doğrudan bir tehdit oluşturduğuna dikkat çektiler.

Askeri kanadın sergilediği tavır, darbe teşebbüsü iddialarının, askerin sultasının sürmesi ve geçiş süreciyle ilgili anlaşmanın işleyişinin önlenmesi için kurgulanan bir senaryo olduğu yönünde yorumlar yapılmasına yol açtı.Gelişmeler bu konudaki şüphelerin artmasına neden oldu. Çünkü darbe teşebbüsünün bastırıldığı açıklamalarının hemen ardından, askeri kanat sivil kanada şiddetle yüklenmeye ve çok sert ithamlarda bulunmaya başladı. Bu arada hakimiyetin aslında askerde olması gerektiğini ima etmeye çalıştı.

Askeri kanadın sert eleştirileri ve ithamları karşısında sivil kanadın da harekete geçmesi ve geçiş sürecinin tamamlanması için halk tabanının harekete geçirilmesi, gösteriler düzenlenmesi amacıyla faaliyetler başlatılması onların bu konudaki endişelerini gün yüzüne çıkardığı gibi darbe teşebbüsü iddialarının senaryo olması ihtimalini de güçlendirdi.

21 Ekim 2021'de “milyonluk gösteri” başlığı altında ülke genelinde gösteriler düzenlendi. Başkent Hartum’da ve buranın hemen bitişiğinde yer alan Umdurman şehrinde büyük gösteriler gerçekleştirildi. Gösterilerin barışçıl olduğunun açıklanmasına rağmen bazı yerlerde polis müdahalesi ve çatışmalar vuku bulduğu için olaylar yaşandı.

Başbakan Abdullah Hamduk, göstericilerin, barışçıl amaçlı gösteri düzenleme prensiplerine bağlı kaldıklarını söylerken polis bazı yerlerde az sayıda göstericinin bu amacın dışına taşan eylemlerde bulunduklarını iddia etti.

Ülkenin daha başka şehirlerinde de büyük çaplı gösteriler düzenlendi. Göstericiler artık iktidarın sivil kanada devredilmesini ve sivilleşme süreci için gerekli kurumların kurulmasını talep eden açıklamalar yaptılar.

Halkın, anlaşmanın uygulanması ve yönetimin sivil kanada devri konusundaki taahhütlere bağlı kalınması talebiyle meydanlara çıkması üzerine, kendi kararlarını karşı tarafa zorla kabul ettirmek için silahın gücünü kullanan askeri kanat da zorbalığa başvurdu.

Olayların devam etmesi üzerine bu kez askeri kanat, Bakanlar Kurulu’nu dağıttı, başbakan Abdullah Hamduk’u gözaltına aldı, valilerin birçoğunu görevden aldı. Bu şekilde sivil kanadı susmaya ve askeri kanat sultasının sürmesine razı olmaya zorlamak istedi. Bu operasyon askerlerin ikinci bir darbesi olarak değerlendirildi.

Sudan’ı diplomatik alanda temsil eden bazı büyükelçiler, askeri kanadın sivil kanada darbesine tepki gösteren açıklamalar yaptılar. Ama cuntanın lideri Abdülfettah Burhan onları da görevden alarak, diplomatik alanda kimsenin kendine kafa tutmaya kalkışmaması yönünde mesaj verdi.

Uluslararası alanda, görünüşte bu darbeye birtakım itirazlar oldu. Afrika Birliği, Sudan’ın üyeliğini askıya aldığını açıkladı. Bazı uluslararası kurumlar da bu ülkeye yaptıkları yardımları dondurdular. Bu arada ABD Dış İşleri Bakanı Antony Blinken, Afrika Birliği’nin üst düzey yetkilileriyle irtibata geçerek Sudan’da olan bitenler hakkında görüşme yaptı. Böylece olaylara bigane kalmadıklarını göstermeye çalıştı. Bir yandan BM de hadiseleri gündemine alarak konuyla ilgili açıklama yaptı.

Görünüşte, darbeciler dış baskılara cevap vererek biraz tavırlarını yumuşatma yoluna gittiler. Başbakan Abdullah Hamduk’un serbest bırakıldığı açıklandı. Olağanüstü hal uygulamalarında da birtakım yumuşamalar oldu. Kitlesel eylemlerin önüne geçilmesi amacıyla kapatılan köprülerin ve yolların yeniden ulaşıma açıldığı duyuruldu. Ülke genelinde bir sükûnet sürecine girildiği iddia edilerek Hartum Havaalanı yeniden trafiğe açıldı. Bu arada Burhan, ilga ettiğini söylediği Egemenlik Konseyi'ni yeniden oluşturduğunu duyurarak kendini de yeniden bu konseyin başkanlığına geçirdi. Kendince yeni dönemi başlattığı için yemin töreni düzenledi.

Ama bunlar tamamen göz yanıltma idi. Hamduk hapisten çıkarılmış ama evinde gözetim altında tutuluyordu. Yönetimin sivillere devri için müşahhas hiçbir adım atılmadı.

Sivil hareketin başını çekenler Burhan'ın oluşturduğu yeni Egemenlik Konseyi'ni tanımayarak halkı kitlesel eylemleri sürdürmeye çağırdılar.

17 Kasım Çarşamba günü Sudan Uzmanlar Birliği’nin çağrısıyla başkent Hartum’da yine “milyonluk gösteri” adıyla bir gösteri düzenlendi. Polisin yine şiddete başvurması nedeniyle en az on kişi hayatını kaybederken onlarca kişi de yaralandı.

Siyasi hakimiyetini sürdürmek isteyen cuntanın bu tutumu karşısında sivil hareketin başını çeken Sudan Uzmanlar Birliği halkı ülkenin bütün şehirlerinde ve köylerinde askeri diktatörlüğe karşı sivil itaatsizliğe çağırdı.

Bütün bu hadiselerin yaşanmasının sebebi bir taraftan askeri kanat, 17 Ağustos 2019'da imzalanan geçiş dönemi anlaşmasının çöpe atılarak her şeyin sıfırdan ele alınmasını ve yeni bir geçiş dönemi anlaşması yapılmasını isterken diğer taraftan sivil kanadın artık ona güvenmediği için böyle bir pazarlığa yanaşmak istememesiydi. Onun için görüldüğü kadarıyla sivil kanat bu kez herhangi bir pazarlık ve masa üstü anlaşmaya oturmak değil cunta liderlerini çekilmeye zorlamak istiyor.

Bu arada ABD, Avrupa ülkeleri ve Afrika Birliği cuntacı liderlerin tavırlarından rahatsız olduklarını belli etmelerine, onların tutumlarını ve uygulamalarını kınayıcı açıklamalar yapmalarına, bazen diplomatik yollara başvurarak sivilleşme sürecinin başlatılması yönünde taleplerde bulunmalarına rağmen Sudan'da askerin kontrolünün tamamen devre dışı bırakılmasını da kendi politikalarının çok lehine görmüyorlar. O yüzden şeklen askerin sergilediği tutumun karşısında ve sivilleşmeden yana bir tavır sergiliyor gibi görünseler de gerçekte, sivil kanadı tekrar pazarlığa oturup yeniden bir anlaşma çerçevesi oluşturulması sürecini kabule ikna etme gayreti içindeler. Askeri kanadın, dışarıdan gelen tepkilere rağmen sivil eylemlere karşı son derece sert tavır sergilemesinde de onların bu tutumlarının önemli rol oynadığını tahmin ediyoruz.

Aynı durum Arap dünyasındaki dikta rejimleri için de söz konusudur. Ama bu rejimler bazen prosedür icabı eleştirel açıklamalarda bulunsalar da cuntacı ekibe desteklerini biraz daha belirgin bir şekilde izledikleri tutumlarda belli ediyorlar. Özellikle Mısır'daki Sisi cuntası açısından Sudan'daki cuntacı ekibin sultasının devam etmesinin büyük önem taşıdığı tahmin ediliyor.