Tunus’ta Sivil Darbeyle Diktatörlüğe Doğru

Kasım 2021, Ribat

Tunus'ta cumhurbaşkanı Baci Kaid Es-Sibsi'nin hayatını kaybetmesi sebebiyle erkene alınan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu 13 Ekim 2019 tarihinde gerçekleştirildi.

İkinci turunda anayasa profesörü Kays Said, medya patronu ve aynı zamanda parlamento seçimlerinde ikinciliği elde eden Tunus'un Kalbi Partisi'nin genel başkanı olan rakibi Nebil El-Karuvi'ye büyük bir fark atarak oyların yüzde 73'ünü almak suretiyle zafer elde etti ve ülkenin yeni cumhurbaşkanı seçildi.

Onun bu kadar teveccühe mazhar olmasının sebebi rakibinin, istenmeyen, halkın değerlerine ters düşen bir diktatörlük kalıntısı olmasıydı. Aynı zamanda muhtelif yolsuzluklarla adı kirlenmiş, dolayısıyla bu yüzden yargılanmakta olan Nebil El-Karuvi'nin kazanmasının önlenmesi için İslamî söylemlerle siyaset sahnesinde yer alan Nahda Hareketi de dahil olmak üzere birçok muhafazakar siyasi parti tercihini Kays Said'den yana kullanmıştı.

Bu itibarla o gerçekte destek oylarından ziyade tepki oylarıyla seçilmiştir. Bu kişi 15 Eylül 2019 tarihinde gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda %18.4 oy alarak birinci olmuştu. Ancak ikinci sırada yer alarak, ikinci turda onun rakibi olan kişi fanatik laik Batıcı zihniyete sahip ve İslami kesime karşı kinci tutumuyla öne çıkan biriydi.

Kays Said, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda, söz konusu siyasi partilerin desteğini aynı zamanda hukukun ilkelerine ve anayasaya bağlı kalacağına, kendisini seçen halkın iradesine saygı duyacağına dair güvence vermek suretiyle elde etmişti. Ama o sözlerine sadık kalmadı ve kendisine emanet edilen yetkiyi, birtakım bölgesel güçlerin yönlendirmesiyle kötü kullanarak hukuk çizgisinden uzaklaşıp diktatörlük doğrultusunda ilerlemeyi tercih etti.

Bu amaçla 25 Temmuz 2021 Pazar gecesi, kendince birtakım gerekçeler ileri sürerek, başbakanı ve hükümeti görevden almak ve parlamentonun çalışmalarını dondurmak suretiyle siyasi darbe gerçekleştirdi. Perdenin arkasında duran birtakım dikta rejimleriyle işbirliği yaparak halkın iradesine karşı siyasi darbe gerçekleştirmesi, seçim sürecinde izhar ettiği kimliğe tamamen ters bir tutum sergilediğini gösteriyordu.

Seçimlere herhangi bir parti adına değil bağımsız aday olarak giren Kays Said, farklı siyasi oluşumlara ve gruplara karşı tamamen tarafsız davranacağını ve herkese eşit mesafede duracağını söylemişti. Ama sivil darbenin zeminini hazırlama aşamasında İslamî kesimin, siyasi iktidara ortak olmasından rahatsız olduğunu çok açık bir şekilde belli eden tutumu, bu sözünde durmadığını, taraflı hareket ettiğini, üstelik belli siyasi oluşumları devre dışı bırakmak için totaliter rejimlerin metotlarına başvurmaktan çekinmediğini ortaya koydu.

Filistin davasına büyük önem verdiğini ve Arap ülkelerinin siyonist işgal rejimiyle ilişkilerini normalleştirmelerini bir ihanet olarak gördüğünü dile getirerek, Tunus halkının bu konudaki duyarlılığından yararlanmaya çalıştı. Ama sonrasında işgal rejimiyle ilişkileri normalleştirme yarışı içindeki rejimlerle perde arkasında işbirliği yaparak siyasi darbe planlaması yapmaktan çekinmedi.

Tunus'ta diktatörlük rejimi kurma hevesine kapılan Said olayların başlangıcında kendisinin aslında darbe yapmadığını, Anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullandığını ileri sürdü. Gerçekte ise kararlarına gerekçe olarak kullandığı Anayasanın 80. maddesinin kendisi için çizmiş olduğu sınırda durmadığı, bu maddeyi kasten yanlış yorumladığı ve tam anlamıyla çarpıtma yaptığı ortadaydı.

Kays Said aslında, bir hukukçu ve anayasa hukuku alanında ihtisas sahibi bir profesör. 2014’te Tunus Anayasası’nın revize edilmesi için oluşturulmuş heyette de yer almış. Yani anayasa hukukunu, tabii bu arada Tunus Anayasası’nı iyi bilen biri.

Ancak şunu dikkatten uzak tutmamak gerekir ki; bir konu hakkında doğru hüküm vermek ve doğru tavır sergilemek için sadece o konuyu bilen biri olmak yeterli değildir. Aynı zamanda dürüst olmak gerekir. Aksi takdirde bilen birinin çarpıtma ve yanıltma yapması daha kolaydır.

Tunus Anayasası’nın 80. maddesi aslında sorunlu ve bu yüzden de sürekli tartışılan bir maddedir. Ama Said’in gerçekleştirdiği siyasi darbede sergilediği tutuma gerekçe oluşturacak nitelikte de değildir.

Bu madde, ülkenin geleceğini ve bağımsızlığını tehdit eden son derece tehlikeli gelişmelerin yaşanması durumunda, cumhurbaşkanına Meclis Başkanı’yla ve Başbakanla danışarak, gerekli tüm olağanüstü tedbirleri alma hakkı tanımaktadır. Cumhurbaşkanının, Meclis Başkanı ve Başbakanla görüşüp, olağanüstü uygulamalara başvurma kararı vermesi durumunda da bunu Anayasa Mahkemesi’ne bildirmesi ve bu arada Meclis’in de yürütme organlarının önünü açmak amacıyla sürekli oturum halinde olması isteniyor. Bu uygulamalara azami bir aylık süre için başvurulabilir. Bu süreden sonra uygulamaların devam etmesine ihtiyaç duyulması halinde Meclis üyelerinden en az 30 kişinin Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmesi ve uzatma kararını da bu mahkemenin vermesi gerekmektedir.

Yani bu maddenin tanıdığı yetkinin kullanılması için en başta, ülkenin geleceğini ve bağımsızlığını tehdit eden, devlet nizamının normal şartlarda kendi tekerlekleri üzerine yürüyemez hale gelmesi ve olağanüstü hal uygulamasının bir zorunluluk olması gerekir.

İkinci olarak cumhurbaşkanı bu yetkiyi tek başına kullanamaz, hükümet başkanıyla ve Meclis Başkanı’yla danışarak kullanması gerekir.

Üçüncü olarak bu durumda Meclis’in daha aktif bir şekilde devreye girmesi için sürekli oturum halinde olması gerekir.

Dördüncü olarak cumhurbaşkanının kararlarını Anayasa Mahkemesi’ne bildirmesi gerekir ve normal dışı tedbirleri sürdürebilmesinin azami süresi otuz gündür. Ondan sonra Meclis üyelerinden otuz kişinin Anayasa Mahkemesi’ne başvurması ve uzatma kararını Anayasa Mahkemesi’nin vermesi gerekir.

En başta Kays Said’in bu yetkiyi kullanmasını gerektirecek şartların oluştuğu iddiası gerçekçi değildir. Bu şartların oluştuğuna karar verme konusunda Başbakanı ve Meclis Başkanı’nı tamamen devreden çıkararak tek başına hareket etmiş, sivil mekanizmayı devre dışı bırakarak kolluk kuvvetlerinin desteğini almak amacıyla onlarla toplantı yapmayı tercih etmiştir ki bu tam anlamıyla bir darbe girişimidir.

Meclis’in sürekli oturum halinde olması gerekirken Cumhurbaşkanı Meclis’in çalışmalarını dondurmuş, üyelerinin dokunulmazlıklarını askıya almış ve böylece yasama organını da tamamen devreden çıkarmıştır.

Karar hakkında Anayasa Mahkemesi’nin bilgilendirilmesi isteniyor ama Tunus’ta bu mahkeme henüz oluşturulmuş değil. Anayasa Mahkemesi'nin kurulmasını engelleyen ise bizzat Kays Said'in kendisi. Böyle bir mahkeme olmadığı, Meclis'in çalışmaları durdurulduğu için bir aylık sürenin dolmasından sonra Said tek başına uzatma kararı alarak kendisini diktatör ilan etme yolunda ikinci önemli adımını atmış oldu.

Anayasa Mahkemesi'nin kurulmasının gecikmesi sebebiyle Tunus'ta yasa tekliflerinin Anayasaya uygunluğunu denetlemek için bir geçici komisyon oluşturulmuştu. Ama Said, kimseye danışmadan keyfi olarak olağanüstü hal süresini uzattığı gibi bu komisyonu da fesh ederek, yasaları denetleme yetkisinin kendisinde olacağını ilan etti. Meclis’i tamamen devreden çıkardığı için kişisel kararlarıyla kendi yetkilerini genişleten yeni düzenlemeler yaptı.

Yeni düzenlemeye göre, Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’nun görüşlerini alarak yasa çıkarabilecekti. Bakanlar Kurulu da Meclis’e karşı değil Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacaktı. Cumhurbaşkanının aynı zamanda Meclis’in onayına gerek görmeden başbakanı, bakanlar kurulu üyelerini, hükümetin siyasetini ve kararlarını belirleme yetkisi olacaktı.

Bütün bu düzenlemeler tabii ki, tam anlamıyla Habib Burgiba dönemindeki “Tek Adam” diktasına dönülmesi anlamına geliyordu.

Said, başta Anayasanın kendisine verdiği yetkileri kullandığını ileri sürüyordu. Ancak bütün Anayasa uzmanları iddiasının yalan olduğunu, Anayasanın kendisine bu yetkileri vermediğini, gerçekte yetkisi dahilinde olmayan işler yaparken Anayasayı çarpıttığını ortaya koyunca bu kez; “Anayasa benim. Bütün herkes bana başvurmak, benim onayımı almak zorundadır” demeye başladı. Yani başlangıçta kendisine mesnet edindiğini ileri sürdüğü Anayasayı da hükümden kaldırdı ve tek karar merciinin, nihai hüküm kaynağının kendisinin iki dudağının arasından çıkacak sözler olduğunu ileri sürmeye başladı.

Tek Adam diktatörlüğü inşa etme yolunda ilerlemeye devam eden Said, neticede kendi talimatları doğrultusunda şekillenen hükümeti de kurdurdu. Necla Buden Ramazan’ın başbakanlığında 11 Ekim 2021’de oluşturulan bu hükümet, cumhurbaşkanlığı sarayında yemin ederek göreve başladı. Hükümetin Meclis’ten güvenoyu alması gerekmiyordu. Çünkü Meclis'in çalışmaları tamamen dondurulmuş durumda ve yeni Meclis oluşturulması için bir seçim hazırlığı da yok. Hükümetin ülkedeki siyasi partilere hesap vermesi de gerekmeyecek. Dolayısıyla, karşısında bir siyasi muhalefet de olmayacak. Birileri kendisine birtakım eleştiriler yöneltseler de onlar hariçten gazel okuyor olacaklar. Eleştirilerinden ve suçlamalarından dolayı hükümetin onlara hesap vermesi, sorgulama yapması, hükümet yetkililerinden birini sigaya çekmesi söz konusu olmayacak. Kimsenin hükümet aleyhine “gensoru önergesi” verme diye bir yetkisi de olmayacak. Çünkü ortada parlamento yok.

Hariçten gazel okuyanlar eğer hükümeti rahatsız ederlerse onların hakkından gelme işini de diktatör Kays Said yürütecek. Nitekim o, kendisinin diktatörlük hevesine eleştiride bulunanları "vatan haini" olarak yaftalamıştı çoktan. Zaten bu tür yaftalama, etiketleme ve hedefe yerleştirme politikaları zulüm rejimlerinin ve diktatörlerin en sık başvurdukları politikalardır.

Bu arada kendisinin henüz "kafa koparma" yöntemini devreye sokmadığını ima eden birtakım tehdit içerikli mesajlar vererek, muhaliflerinin ağızlarını kapatmak için gerek gördüğünde buna başvurmaktan çekinmeyebileceğini belli eden tavır sergileme cesareti göstermeye başlaması da dikkat çeken bir gelişme oldu.

Kays Said’in bu kadar cüretkar davranabilmesinin sebebi tabii ki arkasındaki dış güçlerin desteği. Tunus halkının siyasi iradesinden ve tercihinden rahatsız olan güçler bu ülkede halkın iradesini yeniden tamamen devre dışı bırakma ve Mısır’daki Sisi rejimine benzer bir diktatörlük inşa etme çabasında.