6 Kasım 2021 Cumartesi, Yeni Akit
Munsif El-Merzuki, Tunus’ta dikta rejimine karşı halk devriminin gerçekleştirilmesinden sonra yapılan ilk genel seçimler olan 23 Ekim 2011 seçimlerinin ardından oluşturulan parlamento tarafından 12 Aralık 2011’de geçiş sürecinin cumhurbaşkanı olarak seçilmişti. Bu görevi 2014’te gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar sürdürdü.
2014’te halk devrimi sonrasında, cumhurbaşkanının halk oyuyla belirlenmesi için ilk seçim yapıldığında da Munsif El-Merzuki adaylar arasında yer almıştı.
Ancak bu seçimlerde Tunus'un Sesi (Nida Tunus) Partisi genel başkanı El-Baci Kayid Es-Sibsi oyların %55.68'ini alarak seçim yarışını ikinci turda kazandı. İslâmî kesimin bu ülkedeki en güçlü siyasi hareketi olarak da bilinen Nahda Partisi'nin de desteklediği Munsif El-Merzuki ise %44.32 oranında oy alarak ikinci oldu.
Bazı yerlerde seçimlere hile karıştırıldığı iddiasıyla birtakım gösteriler ve eylemler düzenlendi. Ancak seçimleri kaybeden Merzuki yaptığı açıklamada bu gösterilere destek vermediğini, sandıklardan çıkan sonuca razı olduğunu bildirdi. Taraftarlarından da sonuca razı olmalarını isteyerek olayların büyümesini engelledi. Sandıklardan çıkan sonuca saygılı olduğunu, herhangi bir itirazda bulunmayacağını söyledi.
Son dönemde cumhurbaşkanlığına seçilen Kays Said’in, Arap dünyasındaki diktatörleri arkasına alarak 25 Temmuz 2021 gecesi, kendince Anayasanın 80. maddesini gerekçe göstererek sivil darbe gerçekleştirmesine karşı en kararlı duruş sergileyen siyasi liderlerden biri de Merzuki oldu. Bu olayla ilgili açıklamalarında Said’in yeni bir diktatörlük düzeni kurma çabası içinde olduğunu, izlediği yöntemin ve ortaya attığı iddiaların Burgiba ve Bin Ali dönemlerindekilerin aynısı olduğunu dile getirdi.
Onun çıkışlarından rahatsız olan yeni diktatör önce diplomat pasaportuna el konmasına karar verdi. Ancak Merzuki, buna aldırış etmeyerek darbe karşıtı siyasi faaliyetlerini sürdürdü. Kays Said diktatörlüğünün son bulması ve halkın siyasi iradesinin önündeki engellerin kaldırılması için uluslararası alanda lobi çalışmaları da yürüttü.
Son olarak Uluslararası Frankofoni Zirvesi’nin Tunus’ta düzenlenmesinin bu ülkedeki darbe yönetimine destek anlamına geleceğini dile getirerek, Fransa’ya darbeci Kays Said’e ve yönetimine destek vermemesi, söz konusu zirveyi Tunus’ta yapmaması çağrısında bulundu.
Merzuki’nin bu yöndeki lobi çalışmalarından ve kendisine yönelttiği eleştirilerden rahatsız olan diktatör Said, Merzuki hakkında “uluslararası tutuklama” talebiyle bir sözde yargı kararı çıkardı. Tabii karara yargı kılıfı geçirilmesi bu ülkede yargının tamamen siyasi diktanın güdümüne girdiğinin bir göstergesiydi. Zaten dikta rejimlerinin genel karakteri budur. Yargının bağımsızlığından, adalet ve kanunun hüküm sürmesinden söz edilemez. Bu gibi ülkelerde diktatörlerin iki dudağının arasından çıkan her şey yasadır ve mahkemenin de siyasi diktanın kendisine gönderdiği talimatın aksine bir karar verme imkanı yoktur.
Ama bu karar, bizzat Merzuki’nin de dile getirdiği üzere sadece onun şahsı için değil tüm Tunuslular için bir tehdit niteliği taşımaktadır. Tunus’ta kazıklarını sağlamlaştırmaya çalışan yeni diktatör bu kararıyla bütün Tunus halkına ve özellikle de bu halkın iradesini yönetime yansıtma ve ülkede yaşanan sorunlarla ilgili olarak uluslararası kamuoyuna mesaj verme çabası içinde olan siyasi liderlere sopasını göstermiştir. Onlara “eğer, kazıklarını sağlamlaştırmaya çalışan bu yeni diktatörlük aleyhine bir şey yapmaya kalkışırsanız sizin de başınıza gelecek budur” mesajı vermek istemiştir.
Geçtiğimiz günlerde bir uluslararası toplantıda yıllar öncesinden tanıdığım bir Tunuslu zatla görüştüğümüzde; “Kays Said aslında, Sisi’nin yaptığı gibi katliamlar yapmak ve toplumu sindirme operasyonları başlatmak için insanların meydanlara çıkmasını bekliyor. Siyasi liderlerin ihtiyatlı davranmaları da bu yüzden.” demişti. Bu notu birinci elden, bizzat olayları yakın konumdan izleyen kişiden aktarıyorum.