29 Ekim 2021 Cuma, Yeni Akit
Gazetemizde 23 Ekim’de yayınlanan yazımızda, Sudan’da darbe gerçekleştirdikten sonra kitlesel ayaklanmanın başını çeken Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) ile anlaşma yapan komutanların bu anlaşmaya bağlı kalmadığını ve o yüzden bir iktidar paylaşımı sorunu yaşandığını dile getirmiştik.
Halkın, anlaşmanın uygulanması ve yönetimin sivil kanada devri konusundaki taahhütlere bağlı kalınması talebiyle meydanlara çıkması üzerine, kendi kararlarını karşı tarafa zorla kabul ettirmek için silahın gücünü kullanan askeri kanat da zorbalığa başvurdu. Bu amaçla meydanlara çıkanları dağıtmak ve kendilerine dayatılanı kabule, olan bitenlere razı olmaya zorlamak için şiddet uyguladı. Olaylara yapılan müdahalelerde ölenler ve yaralananlar oldu.
Olayların devam etmesi üzerine bu kez askeri kanat, Bakanlar Kurulu’nu dağıttı, başbakan Abdullah Hamduk’u gözaltına aldı, valilerin birçoğunu görevden aldı. Bu şekilde yarı cuntanın sivil kanadını susmaya ve askeri kanat sultasının sürmesine razı olmaya zorlamak istedi. Bu operasyon askerlerin ikinci bir darbesi olarak değerlendirildi.
İşin aslında, bölgesel dikta rejimlerinin desteklediği askeri kanat geçiş sürecinde ipleri elinde tutma konusunda ısrarlıydı. Ama kitlesel eylemlerin son bulması ve olayların yatışması için ÖDG ile de anlaşma yapmaya mecburdu. Fakat anlaşmayı isteyerek değil zoraki kabul ettiği için uymaya da pek niyeti yoktu. Bunu bazı yetkilerin ve özellikle Devlet Konseyi Başkanlığı’nın sivil kanada devredilmesi vakti geldiğinde çok açık bir şekilde ortaya koydu. Dolayısıyla ortaya çıkarılan geçiş süreci formülü her ne kadar “yarı cunta” tarzında olsa da, yolun yarısına kadar sivil kanat askeri kanadı sırtında taşıyacaktı. Ortağını sırtına alma sırası askeri kanada gelince de bir numara çevireceğini hesaplamıştı ve şimdi yaşanan sorun bundan kaynaklanıyor. Bunu sivil kanat başlangıçta hesaplayamadı ve askeri kanadın gerçekten sözünde duracağını zannetti.
Sudan’ı diplomatik alanda temsil eden bazı büyükelçiler, yarı cuntadaki askeri kanadın sivil kanada yönelik darbesine itiraz ederek açıklamalar yaptılar. Ama cuntanın lideri Abdülfettah Burhan onları da görevden alarak, diplomatik alanda kimsenin kendine kafa tutmaya kalkışmaması için mesaj verdi.
Uluslararası alanda görünüşte bu darbeye birtakım itirazlar oldu. Afrika Birliği, Sudan’ın üyeliğini askıya aldığını açıkladı. Bazı uluslararası kurumlar da bu ülkeye yaptıkları yardımları dondurdular. Bu arada ABD Dış İşleri Bakanı Antony Blinken, Afrika Birliği’nin üst düzey yetkilileriyle irtibata geçerek Sudan’da olan bitenler hakkında görüşme yaptı. Böylece olaylara bigane kalmadıklarını göstermeye çalıştı. Bir yandan BM de hadiseleri gündemine alarak konuyla ilgili açıklama yaptı.
Görünüşte, darbeciler dış baskılara cevap vererek biraz tavırlarını yumuşatma yoluna gittiler. Başbakan Abdullah Hamduk’un serbest bırakıldığı açıklandı. Olağanüstü hal uygulamalarında da birtakım yumuşamalar oldu. Kitlesel eylemlerin önüne geçilmesi amacıyla kapatılan köprülerin ve yolların yeniden ulaşıma açıldığı duyuruldu. Ülke genelinde bir sükûnet sürecine girildiği iddia edilerek Hartum Havaalanı yeniden trafiğe açıldı.
Ama bunlar tamamen göz yanıltma numaralarından oluşuyor. Her şeyden önce Suudi Arabistan, BAE ve Mısır başta olmak üzere Arap dünyasındaki dikta rejimleri Sudan’da askerin yönetimdeki sultasının devam etmesinden yana ve darbecileri destekliyor. Tunus’ta Kays Said’in darbesine tam destek veren söz konusu dikta rejimleri Sudan’da da Burhan’ın arkasında duruyor. Uluslararası mekanizmanın darbecilere yönelik tepkileri ve baskıları ise samimi ve gerçekçi değil.
Zaten, askeri kanat sivil kanadın taleplerini ve halkın yönetimin sivillere devredilmesiyle ilgili isteklerini yerine getirmeye yanaştığını ima eden herhangi bir adım atmış değil. Sadece son günlerde başvurduğu şiddet uygulamalarında bir yumuşama söz konusu. Bunun geçici olması ve yeniden gerginlik dönemine girilmesi ihtimali mevcut.