17 Eylül 2021 Cuma, Yeni Akit
Bu günlerde insanlık tarihine kara leke olarak geçmiş ve unutulmaması, mutlaka hatırlanması gereken bazı olayların yıldönümlerini idrak ediyoruz. Bunlardan biri 16 Eylül 1982 gecesi başlatılan ve 48 saate yakın bir süre devam eden korkunç Sabra ve Şatilla katliamı. Diğeri 1 Eylül 1970’teki bir suikast girişimi senaryosuyla başlayan gerginlikle zemini oluşturulan, ama özellikle 17 Eylül 1970’te fitili çekilen Kara Eylül Olayları’nın patlak vermesi. Bir diğeri ise siyonist işgalin ilk kez bir Arap ülkesi tarafından meşru tanınması anlamına gelen, Mısır ile İsrail işgal rejimi arasındaki Camp David Anlaşması’nın 17 Eylül 1978’de imzalanması.
Filistin davasıyla ilgili bu hadiseler birbirinden bağımsız olarak gelişmiş değil.
Siyonist işgalci 1967 Haziran Savaşı’nda yine Arap dünyasındaki işbirlikçi rejimlerin ihanetleriyle Batı Yaka ve Kudüs’ü ele geçirmesinden sonra bu bölgedeki Filistinli militanlar Ürdün’e taşınmıştı. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çatısı altında toplanan direniş gruplarına mensup bu militanlar zaman zaman işgalcilerin hedeflerine yönelik saldırılar düzenliyorlardı.
Bundan rahatsız olan işgalci o zamanki Ürdün Kralı Hüseyin’den, saldırıları engellemesini istedi. Ama onun direnişçilere, İsrail’e yönelik saldırıları durdurmaları talimatı vermesi ve bu yüzden baskı uygulaması o zamanki toplumsal şartlarda hem Ürdün halkının hem de tüm Arap dünyasının sert tepkisiyle karşılaşabilirdi. Zaten talimatla bu eylemlerin engellenmesi de kolay değildi. Çünkü Filistinli gerillaların bu yönde bir talimatı dikkate almayacakları belliydi.
Onun için kral açısından en kestirme çözüm FKÖ militanlarına savaş açmak ve onları Ürdün topraklarını terk etmeye zorlamaktı. Bunun için de bir gerekçe oluşturulmasına ihtiyaç vardı ve 1 Eylül 1970 tarihinde Kral Hüseyin’e suikast girişiminde bulunulması senaryosu sahneye kondu. Ürdün yönetimi bu suikast girişiminin arkasında FKÖ militanlarının olduğunu ileri sürdü ve hemen ardından onlara karşı ordunun harekete geçirilmesinin zeminini oluşturmaya başladı. Önce karşılıklı suçlamalarla, sert eleştirilerle, tepki açıklamalarıyla başlayan gerginlik 17 Eylül 1970’de şiddetli çatışmalara dönüştü. O yüzden patlak veren hadiseler Kara Eylül Olayları olarak adlandırıldı.
FKÖ çatısı altında toplanan muhtelif direniş gruplarına mensup yüzlerce kişinin katledildiği bu operasyon 17 Temmuz 1971’de FKÖ’nün tüm elemanlarını Ürdün’den çekmeyi kabul etmesinden sonra son buldu. FKÖ milisleri Ürdün’den sonra Lübnan topraklarına geçti.
Bu olayın başlamasının üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra o zamanki Mısır diktatörü Enver Sâdât (Türkiye’de galatı meşhurla Sedat diye isimlendiriliyor), siyonist işgalcilerle ilişkileri normalleştirmek için meşhur Camp David Anlaşması’nı imzaladı. O zaman bu anlaşmaya tepki gösteren ve Mısır’a ambargo kararı alan Arap ülkeleri ne yazık ki bugün işgalci siyonistle ilişkileri normalleştirme anlaşması imzalamış veya buna karşı olmadığını belli etmiştir.
Mısır’la ilişkileri normalleştirerek kendini bu yönden sağlama alan işgalci siyonist, Ürdün’ün Kara Eylül Operasyonu’yla Lübnan’a sürgün ettiği FKÖ milislerinin buradan kendisine yönelik saldırılar düzenlemelerini gerekçe göstererek 1982’de Lübnan’ın güneyini ve başkenti Beyrut’u işgal etti. İşte bu işgalin devam ettiği sırada siyonist işgalcilerin kontrolünde olan ve Filistinlilerin kaldığı Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında korkunç katliam yapıldı.
Katliamı, Lübnan’da Filistinli mülteci istemeyen, fanatik ırkçı zihniyete sahip hıristiyan Falanjist militanlar gerçekleştirdi. Ancak onları yönlendiren, mülteci kamplarına girmelerini sağlayan, kendilerine talimat veren siyonist işgalcilerdi. Başlarında da Lübnan’daki işgalci birliklerin komutanı Ariel Şaron yer alıyordu. Bu yüzden Şaron sonraki hayatında sürekli “Beyrut Kasabı” olarak anılmıştır.
Siyonist işgalcinin sicilinde daha pek çok katliam var. Ama Sabra ve Şatilla katliamı onun asla barıştan yana olamayacağının çok açık belgesidir.