Afganistan’ı kendi gerçekleriyle okumak

21 Ağustos 2021 Cumartesi, Yeni Akit

Bugün Afganistan’da bütün dünyanın karşısında duran bir gerçek var. Yirmi yıllık ABD işgali son bulmuş ve ona karşı savaş veren Taliban ise başkenti ele geçirmiştir.

Bu durum karşısında yeni bir dış gücün bu ülkeyi işgale kalkışması ihtimali bulunmuyor. “Acaba içerde duruma razı olmayan bazı güçlerle Kabil’in kontrolünü ele geçiren Taliban’ın karşı karşıya gelmesi ve yeni bir silahlı çatışma olur mu?” sorusu akla gelebilir.

Bu yönde bazı sinyaller verildiği görülüyor. 2001 yılında kendilerini gazeteci olarak tanıtan iki kişinin saldırısında öldürülen Ahmed Şah Mesud’un oğlu Ahmed Mesud, Taliban’a teslim olmayıp savaşacakları yönünde açıklamalar yaptı ve bu durumla karşı karşıya geleceklerini tahmin ettiklerini, o yüzden silah ve teçhizat yönünden hazırlıklı olduklarını iddia etti. Ancak onun açıklamalarının oldukça ihtiyatlı olduğu da dikkatten kaçmıyordu. Kendilerinin tek başlarına Taliban’la baş etmelerinin zor olabileceğini dile getirerek Batılı dostlarının da kendilerine yardım etmeleri talebinde bulunuyordu.

Fakat bu aşamadan sonra, iktidar kavgası için yeniden silahlara sarılınması büyük bir hata olur ve sadece Afganistan’ın başına çorap örmek isteyen emperyalist güçlerin işine yarar. Afgan halkına hiçbir yarar sağlamaz.

Zaten bu ihtimalin de çok zayıf olduğunu düşünüyoruz. Çünkü 2001 öncesinde Taliban’la savaşan gerilla örgütlerinin çoğu, ABD işgali sonrasında ya Kabil hükümetiyle ittifak kurma ve böylece onunla bütünleşme yoluna gitmiş ya da büyük ölçüde dağılmıştır. Çekirdek yapılarını koruyanların Taliban karşısında yeniden bir güç oluşturması bayağı zaman alacaktır ki bu süre içinde de yeni yönetimin ülkenin tamamında kontrolü sağlaması mümkün olabilir.

İkinci önemli husus ise Taliban’ın sadece kendi iktidarını ve tercihlerini önceleyen totaliter bir rejimi hakim kılmaya çalışmamasıdır. Her ne kadar medyada farklı bir imaj oluşturulmaya çalışılıyor olsa da gelişmeler Taliban’ın kendisinin de böyle bir yapıya istekli olmadığını gösteriyor. Çünkü onun, muhtelif medya organlarının yıllardan beri aleyhine sürdürdüğü yıpratma kampanyasının oluşturduğu imajı düzeltmeye, hakkındaki kanaatleri değiştirecek bir mesaj vermeye ve kuracağı yönetimin kabul görmesi için geniş tabanlı ittifaka ihtiyacı var. Ülkede kuracağı binanın sağlam temellere oturması için bu zorunludur. Zaten, Kabil’de kontrolü ele geçirmesinin hemen ardından kimseden intikam alınmayacağına, evlere baskın düzenlenmeyeceğine, baskın düzenleyenlerin kendileriyle ilgilerinin olmadığına ve baskın olaylarının soruşturulup önüne geçilmesi için gerekenin yapılacağına dair açıklamaları bu mesajı vermeye istekli olduğunun göstergesidir.

Taliban, ayrıca Kabil’i ele geçirmeden önce yaptığı açıklamalarda tek başına bir hükümet kurma taraflısı olmadığını, daha önce bunu yapanların başarılı olamadıklarını söylemişti. Bu yöndeki söylemlerini Kabil’i ele geçirdikten sonra da tekrar ettiği gibi bazı bağlantılar kurmak için görüşmeler de yaptı. Bu görüşmelerini daha da genişletebilir.

Taliban karşıtı söylemlerde en çok öne çıkarılan konulardan biri de kadın özgürlüğü konusudur. Bunda da tabii ki 1996’da Kabil’i ele geçirmesinden sonra sergilediği tutumun etkisi var. Ama artık bu konuda aynı yerde durmadığını ve kadının toplumda daha aktif bir rol üstlenmesine imkân tanınması yanlısı olduğunu belli ediyor. Taliban’ın ele geçmesinden sonra Kabil’de gerçekleştirilen kadın gösterilerine engel olmaması, hükümete kadın bakanların da girmesini arzuladıklarını dile getirmesi ve kadınla ilgili daha başka birtakım söylem ve açıklamaları da bu konuda tavır değişikliği içinde olduğunu gösteriyor.

Afganistan’da oluşturulacak yeni yönetimin dış bağlantılar ve sağlıklı ilişkiler kurabilmek için bir diplomatik strateji geliştirmesi zorunlu olacaktır. Zaten bölgesel güçler bunun farkında oldukları ve Taliban’ın bugün Afganistan’ın bir realitesi olduğunu gördükleri için onunla birlikte çalışmanın çerçevesini oluşturma çalışmaları içine girmiş durumdadırlar.