Kasım 2020, Ribat
Normalde Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan'a bağlı bir bölgedir. Ancak Dağlık Karabağ meselesi buradaki Ermeni milislerin hakimiyet savaşından dolayı Azerbeycan'ı uzun süreden beridir meşgul eden bir meseledir. Bölgeye önceden yerleştirilmiş olan Ermeniler bu bölgeyi Azerbaycan'dan ayırarak Ermenistan'a bağlamak için uzun süreden beri savaş veriyorlar.
Ermenilerin Karabağ'ı Ermenistan'a bağlama çabaları 1960'lı yıllarda başladı. Sovyetler'in son yıllarına kadar bu yöndeki çabaları sadece siyasi ve idari faaliyetlerden ibaret kaldı. Siyasi faaliyetler Sovyetler'in son yıllarında çeşitli gösterilere dönüştü. 22 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ Özerk Sovyeti, Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanmasını öngören bir karar aldı. Ancak Moskova yönetimi bu kararı reddetti. Bu gelişmelerin ardından olaylar daha da şiddetlendi. 15 Ocak 1989'da Sovyet yönetimi Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'ni Azerbaycan'ın sorumluluğundan alarak özel bir komisyon tarafından yönetilmek üzere merkezi idareye bağlama kararı aldı. Bu karar Ermenileri kısmen memnun ettiyse de tam tatmin etmedi. Üstelik Ermenilere karşı Azeriler de Karabağ meselesine sahip çıktılar ve bu mesele bir Azeri-Ermeni çatışmasına yol açtı. Azeri-Ermeni çatışmasının büyümesi üzerine 20 Ocak 1990'da Sovyet ordusu Azerbaycan'a girerek büyük bir katliam gerçekleştirdi. Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Karabağ'ın içindeki silahlı Ermeni milisler Ermenistan'ın da desteğiyle Azerbaycan'a karşı bir silahlı hareket başlattılar. Çatışmaların ilerlemesinden sonra Ermenistan da olaylara müdahale ederek Karabağ'daki Ermeni milislerin yanında Azerbaycan'a karşı saldırılar başlattı. Batı'dan da destek alan Ermeniler çatışmalarda Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal ettiler.
Ermeniler sonra bölgede kendilerince bağımsız bir devlet ilan ettiler. Ancak bu bağımsız devleti henüz Ermenistan da dâhil olmak üzere dünyada hiçbir ülke tanımış değil. Fakat siyasi yönden büyük ölçüde Ermenistan'ın kontrolünde bulunuyor. Azerbaycan bunu bir işgal olarak nitelendiriyor ve Ermenistan'ın buradan elini çekmesini, buranın yine Azerbaycan'a bağlanmasını istiyor. Ermenistan ise, Azerbaycan'ı bu konudaki isteğinden vazgeçmeye zorlamak amacıyla sıkıştırmaya çalışıyor.
Ermeniler Dağlık Karabağ bölgesini ve Sovyetler Birliği döneminde "Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi" olarak tanımlanan ancak Azerbaycan'a bağlı olan bölgenin dışında kalan Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal etmelerinden sonra bu topraklarda yaşayan Azerileri göçe zorladılar. Bu yüzden bir milyon civarında Azeri kendi evini terk ederek Azerbaycan'ın diğer bölgelerine sığınmak zorunda kaldı.
Azerbaycan, bu işgalin son bulması, evlerinden yurtlarından çıkarılmış Azerilerin yeniden evlerine dönmeleri Dağlık Karabağ'ın da tekrar Azerbaycan kontrolüne geçmesi için siyasi mücadele verdi. BM de Ermeni milislerinin bu bölgede oluşturdukları yönetimi ve ilan ettikleri sözde bağımsız cumhuriyeti resmen tanımadı ve bu bölgenin Azerbaycan'a ait olduğunu tescil etti. Buna rağmen Rusya ve Avrupa ülkeleri Ermenistan'a destek verdiler. Ancak bu desteklerinde tabii ki resmiyette Dağlık Karabağ üzerindeki gayri meşru işgali tanımıyor ve BM kararlarında işgal olarak tanımlanan bir siyasi hakimiyetin meşru olduğu iddiasında bulunmuyorlardı. Ama bu işgalin devam etmesi için destek veren ve zaman zaman da Azerbaycan'a yönelik askeri faaliyetlerde bulunan, Dağlık Karabağ etrafında oturan Azeri sivillerin olumsuz etkilenmelerine yol açan saldırılar gerçekleştiren Ermenistan'ın bileğini güçlendiriyorlardı.
Batı'nın ve Rusya'nın verdiği destekten cesaret alan Ermeni güçleri Ermenistan - Azerbaycan sınırında bulunan Tovuz bölgesinde 12 Temmuz 2020 tarihinde Azerbaycan askeri güçlerine yönelik saldırılar düzenlediler. Saldırılarda Azerbaycan askeri güçlerinden biri general olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırıya Azerbaycan güçleri de karşılık verdi ve bölgede bir süre karşılıklı çatışmalar oldu. Ermeni askeri güçlerinden de can kaybı oldu. Bunun üzerine Ermeni güçleri saldırılarını durdurdular ve ateşkes başlatıldı. Ancak sonrasında Ermeni güçleri yine zaman zaman ateşkesi ihlal ederek saldırılarda bulundular.
Ermenistan'ın saldırılarına Türkiye tepki gösterdi ve Azerbaycan'a gerekli desteği vereceğini dile getirdi. Rusya da arabuluculuk teklifinde bulundu. Ancak Ermenistan'ın saldırgan tutumunda Rusya'nın ona verdiği desteğin de önemli rolü olduğu tahmin ediliyor.
Yapılan yorumlarda Temmuz'daki saldırıya hedef olan Tovuz bölgesinin Azerbaycan'ın Türkiye'yle bağlantılı yollarının ve hatlarının geçtiği stratejik bir bölge olduğuna dikkat çekildi.
Ermenistan'ın saldırılarının aynı zamanda provokasyon amaçlı olduğu ve bu konuda da Rusya'nın desteğinden güç aldığı dile getirildi. Ancak Azerbaycan kuvvetlerinin karşılık vermesi dolayısıyla kendi askeri güçlerinin de önemli kayıplar vermesi üzerine ve gösterilen tepkiler nedeniyle saldırılarını durdurma ihtiyacı duydu. Fakat bu, Ermenistan'dan Azerbaycan'a yönelik tehdidin son bulması anlamına gelmiyordu.
Nitekim Ermenistan 27 Eylül sabahından itibaren yeniden saldırılar başlattı. Bizim tahminimize göre bu seferki saldırıları büyük ölçüde Türkiye'yi Azerbaycan üzerinden sıkıştırma amacına yönelik olarak Batı ülkeleri tarafından yönlendirilen provokatif bir ihale savaşıydı. Çünkü Azerbaycan'ın karşılık vermesi durumunda bundan Ermenistan'ın hiç de kârlı çıkmayacağı tahmin edilen bir gerçekti. Ancak diğer yandan bilindiği üzere başta Fransa ve Yunanistan olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri son dönemde Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yaptığı araştırmalardan ciddi şekilde rahatsız oluyor.
Türkiye'nin Libya'yla yaptığı ittifakı devredışı bırakmak için Sisi cuntasının ihanetini kullanarak Yunanistan'la Mısır arasında bir anlaşma yapılmasını sağladılar.
Azerbaycan'ı hedef alacak bir saldırıya Türkiye'nin ilgisiz kalamayacağını bildikleri için bir yandan Doğu Akdeniz'deki araştırmalarına karşı baskı yapılmasını isterken bir yandan da doğudaki bir karakolları görevi gören Ermenistan vasıtasıyla sıkıştırmak ve böylece Türkiye'nin elini zayıflatmak istediler.
Ermenistan'ın saldırısından sonra Azerbaycan'ın savunma atağı başlatması ve Ermeni askeri birliklerinin önemli kayıplar vermesi üzerine hemen Türkiye'ye yüklenmek için harekete geçmeleri, Türkiye'nin Azerbaycan'a silah satmasını Ermenistan'a karşı yürüttüğü savunma savaşının bilfiil içinde olduğu yönündeki iddialarına gerekçe olarak kullanmaları, Türkiye'nin Azerbaycan'da savaştırmak için Suriye'den savaşçı gerillalar naklettiği yalanlarına başvurmaları da buna işaret ediyordu. Ermenistan saldırgan ve işgalci taraf olduğundan, Azerbaycan'ın savunma mücadelesi vermesine karşı onu suçlamalarının tutarlı bir gerekçesinin olmayacağını biliyorlardı. Ama Türkiye'nin Azerbaycan'a destek vermesinden ve askeri yönden yardımcı olmasından dolayı onu mahkum etmeye, sıkıştırmaya çalışıyorlardı.
İşin gerçeğinde Türkiye savaşın içinde fiili olarak yer almamış ama Azerbaycan'ın kendini savunma imkanlarını artırmak amacıyla istediği silahları ve askeri teçhizatı ona satmıştır ki bunun önünde de uluslararası hukuk açısından herhangi bir engel bulunmamaktadır. Silah satma işinin bütün dünya ülkeleri arasında geçerli olan uygulama olduğu ve dünyada başka ülkelere en fazla silah satan ülkenin de ABD olduğu bilinmektedir.
Türkiye'nin verdiği silahların Azerbaycan'ın askeri teknik ve savunma gücü açısından bileğini güçlendirdiği, dolayısıyla bunu değerlendirerek Ermenistan'ın saldırgan tutumuna teslim olmayıp saldırıya karşı harekata geçmeyi tercih ettiği bilinen bir gerçektir. Ancak Ermenistan'ın sivil hedeflere yönelik rasgele saldırılar düzenlemesine rağmen Azerbaycan, hukuki yönden sağlam bir duruş sergilemek ve haklı olduğu bir davada haksız duruma düşmemek için saldırılarında özellikle işgal altındaki Karabağ topraklarına odaklanmış ve buralarda da Ermeni milislerinin askeri noktalarını hedef almaya çalışmıştır.
Azerbaycan'ın karşı atağı onun Dağlık Karabağ bölgesinde işgal altında olan yerleşim bölgelerinden bazılarını kurtarmasına imkân verdi. Rusya'nın olaylara Ermenistan lehine müdahale etmesinin kendisini uluslararası platformda ve bazı ikili ilişkilerde zor duruma sokacağını düşünmesi de Ermenistan'ın ondan beklediği açık askeri desteğin temin edilememesine neden oldu. Ama Ermenistan'ın kan kaybetmesi üzerine Rusya, "uzlaştırmacı" rolü oynayarak 9 Ekim 2020 tarihinde Azerbaycan ve Ermenistan'ın Dış İşleri bakanlarını Moskova'da bir araya getirdi. Birkaç saat süren görüşmenin ardından insanî amaçlı bir geçici ateşkes sağlandığı duyuruldu.
Aslında bu ateşkes her bakımdan Ermenistan'ın lehineydi. Çünkü ateşkesin sağlanamaması durumunda Azerbaycan güçlerinin Karabağ bölgesinde ilerlemeye devam etmeleri kuvvetli ihtimaldi. Buna rağmen ateşkesi öncelikle ihlal eden tarafın yine Ermeni tarafı olması yukarıda dile getirdiğimiz ihtimali, yani onun bu savaşı birilerin hesabına yürüttüğü ve onların desteğine fazla güvendiği ihtimalini akla getirmektedir.
Ateşkes ihlalleri doğal olarak karşı tarafın da cevap vermesine neden oldu ve çatışmalar yeniden alevlendi. Bunun üzerine tekrar arabulucuların devreye girmesi ile 18 Ekim'i 19 Ekim'e bağlayan gece 24.00'ten itibaren yeniden insani amaçlı geçici ateşkes ilan edildi. Fakat bu ateşkes de çatışmaların tamamen durmasını ve özellikle Ermeni güçlerinin tehditleriyle karşı karşıya olan sivil hedeflerin güvenceye kavuşmasını sağlayamadı.
Bu meselede en çok tartışılan konulardan biri de İran'ın tutumudur. İran, görünüşte Şii yanlısı bir politika izliyor görünmesine rağmen halkının büyük çoğunluğu Şii Müslümanlardan oluşan Azerbaycan'a Dağlık Karabağ meselesinde tam destek vermedi. Resmiyette Dağlık Karabağ üzerindeki Ermeni sultasını işgal olarak tanımladığını belirtmesine rağmen arka planda Ermenistan'la stratejik işbirliğini sürdürdü. Son çatışmalardan önce Ermenistan'a silah gönderdiğine dair haberler medyada yer aldı. Daha sonra silah satışını durdurduğunu bildirmesine rağmen perde arkasından yürütülen stratejik işbirliği bir şekilde devam etti. Bu tutum İran içinde yaşayan ve azımsanamayacak bir yekûn oluşturan Azerilerin de tepkilerine neden oldu ve Tebriz başta olmak üzere Azerilerin çoğunlukta olduğu muhtelif şehirlerde İran'ın tutumuna karşı gösteriler düzenlendi.