15 Temmuz 2021 Perşembe, Yeni Akit
ABD’nin, Trump döneminde, 29 Şubat 2020’de Katar’ın başkenti Doha’da Taliban’la imzaladığı anlaşmaya göre Mayıs 2021’e kadar Afganistan’daki askerlerini çekmesi gerekiyordu. Ancak Biden, başkanlık koltuğuna oturmasından sonra, belirlenen tarihe kadar askerlerini çekmelerinin imkânsız olduğunu belirterek takvim konusunda anlaşmaya bağlı kalmayacaklarını ortaya koydu. Onun bu tutumu tabii Taliban’ın sert tepkisine neden oldu ve ABD’nin anlaşmanın şartlarına uymaması durumunda kendilerinin de uymayacaklarını ve ABD güçlerine yönelik saldırıları başlatacaklarını bildirdi.
Ancak Taliban’ın tehdidi bir psikolojik savaş niteliğindeydi ve ABD ile yeniden çatışmaya girmek değil, çekilme işleminin tamamlanmasını istiyordu. ABD de Taliban’la çatışmaları başlatmaya istekli değildi. Fakat Doha Anlaşması’nda belirlenen çekilme süreci içinde Taliban ile Kabil hükümeti arasında siyasi çözüm anlaşmasının sağlanması konusunda beklediği olmamıştı. O yüzden Taliban’ı Kabil hükümetiyle anlaşmaya zorlamak için biraz daha zaman kazanma planı yaptı. Tabii bu arada tekrar çatışmaların alevlenmemesi için Afganistan’da kalmaya niyetli olmadığına Taliban’ı ikna etmeye ve çekilme işleminin 1 Mayıs’ta başlayıp 11 Eylül’e kadar tamamlanacağına dair güvence vermeye çalıştı.
Anlaşmanın tamamen bozulması ve ABD güçleriyle çatışmaların tekrar başlaması Taliban’ın da işine gelmediği için o da tehir işlemine sadece sözlü tepkide bulunmakla yetindi. Ama diğer taraftan Kabil hükümetiyle bir yandan masa başı pazarlıkların devam etmesine rağmen ona karşı hakimiyet alanını genişletmek için askeri seçeneği kullanmaktan da vazgeçmedi.
ABD işgal güçlerinin çekilmeye başlamasıyla birlikte Kabil hükümetiyle Taliban arasındaki hakimiyet mücadelesi de kızışmaya başladı. ABD güçlerinin fiili desteğinin son bulması Kabil hükümetine bağlı askeri unsurların direnç güçlerini zayıflattığından Taliban, hakimiyet alanını hızla genişletmeye başladı. Bu arada diplomatik pazarlık kapısını tümüyle kapatma niyetinde olmadığına dair mesajlar da vermeye çalıştı.
Son olarak ABD Başkanı Biden, Afganistan’la ilgili olarak yaptığı basın toplantısında çekilme işlemini 31 Ağustos’ta tamamlayacaklarını bildirdi. Ama bu arada Kabil hükümetine desteklerinin de devam edeceğini dile getirdi.
Kabil hükümetiyle Taliban arasındaki güç kavgası ve masa başı pazarlıklar devam ederken, bu geçiş sürecinde Türkiye de Kabil havaalanının güvenliğini kontrol edebileceğine dair mesajlar verdi ve ABD, Türkiye’nin böyle bir şeye talip olmasını memnuniyetle karşıladı. Fakat Türkiye’nin bu yöndeki girişimleri Taliban’ın tepkisine neden oldu.
Olaya Türkiye penceresinden bakıldığında farklı görüşler ortaya konabiliyor ve yorumlar yapılabiliyor. Ancak burada dikkatten uzak tutulmaması gereken önemli bir husus, Biden’ın Afganistan’la ilgili son basın toplantısında Kabil hükümetine desteklerinin devam edeceğine dair açıklamasıdır. ABD sadece siyasi destek vermekle kalmasının Kabil hükümetinin bileğini güçlendirmeyeceğini, askeri takviye yapmasının da gerektiğini biliyor. Hava trafiği ve özellikle Kabil havaalanının güvence altına alınması ise bu açıdan önemlidir. Kendi askerlerini tamamen çekmeye karar vermiş durumda, ama Türkiye’nin devreye girmesiyle Kabil havaalanı güvenliğinin sağlanabileceğini umuyor.
Türkiye ise Afganistan’ın stratejik konumundan dolayı burada etkin rol oynaması gerektiğini düşünüyor. Bunu düşünmesi normaldir. Ama bölgedeki dengeleri ve üstleneceği misyonun doğuracağı sonuçları da değerlendirmesi gerekir. Mevcut şartlarda Kabil havaalanının güvenliğinin sağlanması misyonu, Türkiye’nin Libya ve Suriye’deki misyonuyla aynı değildir. ABD’nin, Türkiye’nin Kabil’de üstlenmesini istediği misyon Türkiye’nin hesaplarından ziyade kendi hesaplarıyla ilgilidir.
Afganistan’da yeni bir döneme giriliyor. Türkiye’nin bu dönemde, askeri misyon yerine siyasi ve diplomatik misyonu tercih etmesi kendisinin daha çok yararına olacaktır.