“İslamafobi virüsü” tehlikeli boyutlarda

10 Haziran 2021 Perşembe, Yeni Akit

15 Mart 2019 tarihinde, bütün damarları İslam'a karşı kin ve nefretle doldurulmuş bir korkunç canavar, Yeni Zelanda'nın Christchurch şehrinde Cuma namazı öncesinde Al Noor ve Linwood camilerine saldırarak korkunç katliamlar gerçekleştirmişti. Katliamlarda toplam 51 kişi şehit edildi. Yirmisi ağır olmak üzere 49 kişi de yaralandı.

Katliamda öldürülenlerin bazıları henüz çocuktu. Vahşi canavar hiçbir insanî değere ve insaf adına hiçbir şeye sahip olmadığından elindeki silahını onların da üzerine çevirerek hunharca katletmişti.

Canavar Brenton Tarrant gerçekleştirdiği katliamı bir kahramanlık olarak değerlendirdiği için videoya çekerek internetten yayınladı. Onun silahına yazdığı sloganik ifadeler, tarihler ve manifesto diye yayınladığı metin tam bir ırkçı ve aynı zamanda modern haçlı zihniyetine sahip İslam düşmanı olduğunu gösteriyordu.

Manifestosuna göre kendisi için İslam'a karşı savaş konusunda birtakım idealler de belirlemişti.

Vahşi canavar içindeki kinin esasta İslam'a ve onu temsil eden mekânlara yönelik olduğunu ifade etmek amacıyla hedefine özellikle camileri yerleştirmiş ve buralara toplananların sayılarının arttığı Cuma namazı vaktini seçmişti.

6 Haziran 2021 tarihinde de Kanada'nın Ontario eyaletinde 20 yaşındaki Nathanial Veltman adındaki bir canavar kullandığı minibüsü kaldırımdaki yayaların üzerine kasten sürerek aynı aileden biri 15 yaşındaki genç kız olan 4 kişinin ölümüne ve 9 yaşındaki bir erkek çocuğun da yaralanmasına neden oldu. Saldırının tamamen İslam karşıtlığından ve Müslüman düşmanlığından kaynaklandığı dile getirildi.

Bu saldırının gerçekleştirilmesinin hemen ertesi günü İstanbul'da, Nişantaşı'ndaki Mıstık Parkı'nda bir kişi, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) öğretim görevlisi olan Neşe Nur Akkaya ve kız arkadaşı parkta oturup sohbet ederken, sırf başörtülerinden dolayı önce sözlü tacizde bulunup hakaretler savurdu, ardından da elindeki içki şişesiyle ve yumruklarla saldırıp genç bayanı feci şekilde darp ederek yaralanmasına sebep oldu. Ama ne kadar ilginçtir ki bu kişi sorgulamada suçunu kabul ettiği halde serbest bırakıldı.

Öncelikle şunu belirtelim ki bu olayların tümünde etkin unsur aynı şeydir: İslamofobi diye isimlendirilen ve adeta virüs gibi yayılan, Müslüman kimliğinden, Müslümanın yaşayış tarzından, inancını hayata taşıma duyarlılığından rahatsız olan korkunç kin ve nefret duygusu.

Son dönemde İslâm düşmanlığı planlı ve kasıtlı bir şekilde organize edildi, yetişen neslin Müslümanları öcü olarak görmesi için sistemli faaliyet yürütüldü. Bu faaliyetin bir gerekçeye dayandırılması için "İslamofobi" yani "İslâm korkusu" diye bir kavram geliştirildi. Oysa yapmak istedikleri İslâm'a ve Müslümanlara karşı bir tehdit oluşturmak, bu tehdidin haklı gösterilmesi amacıyla da sanal korku üretmekti.

Burada üç ayrı yerden örnek verdik. Biri dünyanın doğusundaki Büyük Okyanus’un içinde bir ada ülkesi olan Yeni Zelanda’dan, biri Amerika kıtasının kuzeyindeki Kanada’dan, bir diğeri de Asya ile Avrupa’yı birleştiren noktadaki İstanbul’dan. Dünyada sadece son iki yıl içinde bile özellikle Müslümanları inançlarından ve yaşayış tarzlarından dolayı hedef alan bunların dışında da daha birçok saldırı gerçekleştirildi.

Görüldüğü kadarıyla ilk önce Avrupa’da ortaya çıktığı düşünülen ve “İslamofobi” olarak isimlendirilen son derece tehlikeli virüs Avrupa sınırlarını çoktan aşmış ve dünyanın dört bir yanına yayılmış. Oldukça tehlikeli bir şekilde de yayılmaya devam ediyor.

Artık bu tehlikenin Türkiye’yi de ciddi şekilde tehdit ettiği ortada. Eğer gereken tedbirler alınmaz ve virüs kontrol edilemezse bugün parkta sohbet eden bayanlara başörtülerinden dolayı saldıran ruhun yarın kaldırımdaki insanların üzerine minibüs sürmeyeceğinden veya Cuma namazı vaktinde camileri basıp insanların üzerine mermi yağdırarak katliam yapmayacağından kimse emin olamaz. O yüzden olayın basite alınmaması, küçümsenmemesi ve tehlikenin baştan görülmesi gerekiyor.