İlmi sırtlarında taşıyanlar

13 Kasım 2020 Cuma, Yeni Akit

Ne yazık ki tarihin her döneminde, zulüm sistemleri yaptıkları haksızlıklara "meşruiyet" kazandırabilmek için "ilim ehli" olarak bilinenlerden istifade etmişlerdir. Ama onların zulüm uygulamalarına meşruiyet kazandırmak için ilmi çarpıtanlar gerçekte ilmin yüklediği sorumluluğu yerine getiren, hakka ve hakikate teslim olanlar değil, ilmi, bilgiyi istismar eden dolayısıyla gerçekleri çarpıtıp, tepe üstü çevirerek gösterenlerdir. Dolayısıyla bu gibiler ilmi inanç ve saygıyla bütünleştirmek suretiyle onun hakkını verenler yani ilmi gönüllerinde taşıyanlar değil Kur'an-ı Kerim'in de ifadesiyle sırtlarında taşıyanlardır.

Suud diktası, Mısır'daki zalim cuntaya teslim olmamasından dolayı Müslüman Kardeşler cemaatini 2014'te güya "terör listesi"ne dahil etmişti. Tabii Suud rejimi gibi terörü, muhalifleri cinayetlerle tasfiyeyi siyasi sultasını sürdürmenin en önemli aracı olarak kullanan bir ülkenin kendince "terör listesi" hazırlaması son derece saçma; ama o da kendini güya bu konuda hüküm verebilecek bir ehliyete sahip sanıyor. Böyle bir listenin en başına kendisini yazmak zorunda olan bir yönetimin "terör listesi"ne ne kadar itibar edilebilir! Artık IŞİD de bir terör listesi hazırlayabilir.

Suud diktasının en önemli özelliklerinden biri de yaptığı zulüm uygulamalarını, gerçekte "murtezika" olarak nitelendirilen ama kendilerini "ulema" olarak gören; zalimlerin borazanlığını yapma zilletini ilimle şeref bulmaya tercih etmiş bir kesime tasdik ettirmesidir. Bu doğrultuda tamamen rejimin zulüm uygulamalarına meşruiyet kazandırılması amacıyla oluşturulan ve Heyetu Kibari'l-Ulemai's-Suudiye (Suud Büyük Alimler Kurulu) olarak adlandırılan ekip de Suud diktasının Müslüman Kardeşler hakkındaki politikasını tasdik için bu cemaati "terör örgütü" olarak tanımlayan ve çirkin iftiralarla karalayan açıklama yaptı.

2017'de de Suud Müftüsü Abdülaziz bin Abdullah Âl-i Şeyh Et-Temimi de, Filistin İslâmî Direniş Hareketi'ni (Hamas) terör örgütü olarak nitelendiren ve siyonist işgal rejimiyle savaşmanın caiz olmadığını ileri süren bir fetva yayınlamıştı. Böyle bir saçmalığı fetva diye öne sürmesi öncelikle siyonist işgalciyi memnun edecekti tabii ki. Onun bu fetvası karşısında işgal rejimi başbakanı Netanyahu sevinçten uçtu ve müftü beyi Tel Aviv'e davet etti.

Aynı müftü daha önce Katar'a abluka başlatılması üzerine yaptığı açıklamalarda da ülkesinin abluka kararının son derece isabetli ve doğru olduğunu söylemişti. Hatta daha ileri gidip ablukanın tüm Katarlıların lehine olduğu saçmalığını savunabilmişti.

Mescidi Haram’ın imamlarından ve Suudi Arabistan’ın tanınmış alimlerinden Abdurrahman Sudeys de Haziran 2018'de İsviçre’nin Cenevre şehrindeki bir camide yaptığı konuşmada ABD ve Suudi Arabistan’ın dünyanın iki kutbu olduğunu iddia ederek “Allah’a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar” diyerek Suud kralı Selman ve ABD Başkanı Trump için dua etmişti.

Bu gibi kişiler gerçekte ilme, ilmin onuruna değil kendilerini besleyen krallarının, emirlerinin, başkanlarının siyasetlerine sahip çıkan saray ulemâsıdır. Bunlar dünyayı âhirete tercih ettiklerinden kendilerine bu dünyada verilen nimetler gözlerinin önüne bir perde çekmiştir ve artık gerçekleri görememekte veya görmek istememektedirler. Çünkü kendilerine sunulan makamları ve nimetleri kaybetme korkusu onların gerçekleri görmelerine görseler de söylemelerine engel olmaktadır.

Bu tür saray ulemâsına murtezika yani kendilerine saraydan rızık verildiği için sarayın hesabına fetva veren ve sarayın hesabına konuşan kesim demek gerekir. Bunların tarihte de pek çok örneklerine rastlanmıştır. Tarihte zalim diktatörlerin memnun olması için saray ulemâsı tarafından nice çarpık, tutarsız ve saçma fetva verilmiştir. Örneğin saray ulemâsından eski Ezher Şeyhi Tantavi, Fransa'nın başörtüsü yasağının uygun olduğuna bile fetva vermişti. Eski Mısır müftüsü Ali Cumua'nın Sisi'nin bütün zulüm uygulamalarına destek verdiği biliniyor.