Dünden Bugüne Arakan

Ekim 2017, Vuslat

Arakan Neresidir?

Arakan, bugün Myanmar olarak adlandırılan geçmişte ise Burma ve Birmanya adı verilen ülkenin güney batısında Bengal Körfezi kıyısında, aynı zamanda Bangladeş ve Hindistan ile sınırı olan bir bölgedir. Myanmar Müslümanlarının büyük çoğunluğu bu bölgede yaşar ve bölge Rakhine eyaleti olarak da adlandırılır. Bölgenin Müslüman halkına da etnik olarak Rohingyalar adı verilir.

Bu bölge ayrı bir eyalet yönetimine sahiptir. Ancak bölgede çok sayıda Müslümanın yaşıyor olmasına rağmen yönetim tamamen Budistlerin elindedir.

Arakan bölgesi Myanmar'ın diğer bölgelerinden yüksek dağlarla ayrılır. Bu dağlar maden cevheri, petrol ve doğal gaz yönünden çok zengindir.

Bölgenin aynı zamanda 350 mil uzunluğunda bir deniz sahili bulunuyor. Bu sahil Bengal Körfezi'ne açılır ve Myanmar'ın deniz sahilinin önemli bir kısmını oluşturur. O yüzden bu ülkenin denizle ilgili faaliyetleri açısından stratejik önem arz ediyor.

Eyaletin başkenti Sittwe şehridir.

Arakan'da İslâm'ın Geçmişi ve Bugünü

Arakan halkının İslâm'la tanışması çok erken dönemlerde H. 1. yüzyılda olmuştur. Burma ile ticaret yapan Arap tüccarlar o dönemde daha çok Arakan bölgesine geliyorlardı ve Arakanlılar da onların vasıtasıyla İslâm'la tanışarak benimsedi. İslâm bu halk içinde hızlı bir şekilde yayıldı. İlk dönemlerde bölgeye gelen Arap Müslümanlardan bazıları da oraya yerleşti ve halkın İslâm'ı tanımasına yardımcı oldu. Sonraki dönemlerde Farisilerden, Moğollardan, Patanilerden ve Bengallerden Müslümanlar bölgeye gelerek İslâm'ın yayılmasına katkıda bulundular.

Bölgenin bu adı almasının İslâm'ı benimsemesinden sonra olduğu ve Arakan adının Arapça erkân kelimesinden geldiği kaynaklarda belirtilir. Bazı araştırmacılara göre bölgede İslâm erkânına uyulduğu için bu isim verilmiştir. Ancak bu bilgi kesin değildir.

Müslümanlar bu bölgede bağımsız bir devlet kurdular. Fakat bu devlet 1784'te Budistler tarafından yıkıldı ve onlar o tarihten itibaren Müslümanları bölgeden çıkarabilmek, bu bölgede Budistlerin hakimiyet kurmalarını sağlayabilmek için savaş vermeye başladılar. Bu savaş çok sayıda Arakanlı Müslümanı göçe zorladı.

Burma, Hindistan topraklarını ele geçiren İngilizler tarafından 19. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra parça parça ve geniş bir zaman aralığı içinde işgal edildi. Zamanla tamamen İngiliz işgaline geçti. Fakat 4 Ocak 1948'de yeniden bağımsızlığını ilan etti.

Budist ve Komünist Zulüm

Şimdiki adı Myanmar olan Burma'nın bağımsız olmasında Müslümanların büyük katkısı oldu. Bağımsızlık sonrası oluşturulan ilk parlamentoda 12 Müslüman milletvekili, ilk hükümette de iki Müslüman bakan yer aldı. Müslümanlar diğer halklarla eşit haklara sahip olacaklarını umuyorlardı.

Fakat öyle olmadı. Devlet yönetimini ele alanlar tamamen Budist ırkçı bir politika izleyerek Müslümanların mağdur olmalarına yol açtılar. Budist saltanat özellikle Müslümanların çoğunlukta olduğu Arakan bölgesindeki Rohingyaların bölgeye dışarıdan getirildiklerini, bölgenin asıl ahalisinden olmadıklarını ileri sürerek onları vatandaşlığa bile kabul etmedi. Oysa bu topluluğun asırlardan beri bölgede yaşadığı, çok az bir kısmının göçmenlerden oluştuğu, onların da çok erken dönemlerde iş için gelip bölgeye yerleşmiş ve bölge halkıyla kaynaşmış oldukları biliniyordu. Fakat Budist zulüm yönetimi bölgeyi Müslümanlardan tasfiye etmek amacıyla bu iddiadan yararlanmaya çalışıyor ve onlara çeşitli şekillerde eziyet ediyordu.

Bu uygulama Budist yönetimle Müslüman halk arasında şiddetli çarpışmalara neden oldu. Müslümanlar bu mücadeleleri sonunda bölgede kendilerinin söz sahibi oldukları bir özerk yönetim oluşturdular.

Fakat 1962'de General Ne Win ülkede askerî bir darbe gerçekleştirdi ve komünist rejimi hakim kıldığını ilan etti. Komünist rejim İslâm'a doğrudan savaş açtı. İslâm'ı baş düşman ilan ettiği için ona karşı devletin medya araçları vasıtasıyla geniş çaplı bir propaganda savaşı başlattı. Bu amaçla muhtelif yalan ve iftiralara başvurdu. Bir yandan da silahlı güçleri vasıtasıyla Müslümanlara karşı çeşitli zulüm uygulamaları başlattı. Öyle ki Müslümanların İslâmî anlam içeren isimler kullanmalarını bile engelliyor, Budistler arasında yaygın olan veya komünist mesajlar içeren isimler kullanmalarını şart koşuyordu.

Ülkede 2007'de budist rahiplerin komünist rejime karşı devrim girişimi başarılı olamadı. Ama 2008'de kabul edilen yeni anayasayla sözde cumhuriyet rejimine geçildi. Fakat özellikle Arakan bölgesindeki Müslümanlara yönelik zulüm uygulamalarında bir değişiklik olmadı.

Müslümanlara Ayrımcı Politika

Arakan bölgesinde yaşayan Müslümanlara yani Rohingyalara en başta dini kimliklerinden dolayı ayrımcı politikalar uygulanıyor. Devlet onları vatandaşlığa kabul etmediğinden bir tür mülteci muamelesi yapıyor. Kendi gayri menkullerini, arazilerini, evlerini bile devlet tarafından kullanmaları için verilmiş mülkler olarak tanımlıyor. O yüzden Budist militanlar evlerini yaktıkları zaman militanları değil evlerin sahiplerini suçlu çıkarıyor ve onları devletin kendilerine emaneten verdiği mülklere gereği gibi sahip çıkmama suçlamasında bulunuyor.

Müslümanların vatandaşlığa kabul edilmemesi tabii onların devlet kurumlarında ve özel iş yerlerinde kendilerine iş bulmalarını, ticarî iş kurmalarını ve siyasete girmelerini engelliyor. Dolayısıyla Müslümanlar geçimlerini sağlayabilmek için çok basit hizmet işlerinde ve düşük gelirlerle çalışmaya yahut çok dar kapsamlı tarım ve hayvancılık işi yapmaya mecbur ediliyorlar.

Sık sık Budist militanların saldırılarına maruz kaldıklarından evlerinde, arazilerinde kendilerini güven içinde hissedemiyorlar. Budist militanların ateşli silahları ve yakıcı, kesici aletleri olduğundan, Müslümanlar ise bu tür aletlere karşı kendilerini savunmada kullanabilecekleri araçlardan bile yoksun olduklarından saldırılar karşısında kendilerini savunamıyorlar. Bu kez devletin verdiği mülklere gereği gibi sahip çıkmamakla suçlanıyorlar.

Devletin organize güvenlik güçleri daha önce de zaman zaman saldırılar ve baskınlar düzenleyerek tutuklamalar yapıyordu. Fakat bu baskınlar ve saldırılar 2012'de yaşanan olaylardan sonra daha da şiddetlendi ve arttı. Son dönemde ise iyice ayyuka çıktı.

9 Ekim 2016'da ve 25 Ağustos 2017'de Başlatılan Saldırılar

Myanmar'daki zulüm yönetimi son dönemde birincisi 9 Ekim 2016'da ikincisi de 25 Ağustos 2017'de başlatılan geniş çaplı iki büyük operasyon gerçekleştirdi.

Bu saldırılarına gerekçe olarak sınır ötesinden geçen birkaç yüz kişilik bir grubun Arakan bölgesindeki polis merkezlerine baskınlar düzenledikleri ve kesici aletlerle saldırılar gerçekleştirdikleri iddiasını kullandı.

İddianın ne derece doğru olduğu bilinmiyor. Çünkü Myanmar yönetiminin Arakan Müslümanlarına zulmetmek için yalanlardan, asılsız iddialardan da yararlandığı biliniyor. Fakat bu iddianın doğru olması yapılan saldırılara gerekçe teşkil etmiyor. Zira Myanmar hükümetinin askerî güçleri Arakan bölgesi içindeki köylere dönük saldırılar düzenlediler. Bu bölgedeki köyleri hedef aldılar. Oysa iddiada bu köylerin ahalilerinin, polis merkezlerine yönelik saldırılarla herhangi bir ilgilerinin olduğunu gösteren bir bilgi yer almıyor.

Kullanılan gerekçeyle bu insanlar arasında bağlantı kurulması, polis merkezlerine saldırı düzenleyenlerin Arakan'ın özgürlüğü için savaşan silahlı gruplar olduğu iddiasına dayandırılıyordu. Saldırıyı gerçekleştirenlerin Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu'na mensup gerillalar olduğu iddia edildi. Fakat Myanmar zulmü sadece savaşanları değil bölgedeki tüm Müslümanları ve sırf Müslüman olmalarından dolayı hedef alıyordu.

Myanmar zulmü saldırıları ve katliamları iki koldan gerçekleştirdi. Bir yandan bu bölgenin Şebbiha çeteleri niteliğindeki Budist çeteler, bir yandan da devletin silahlı güçleri tarafından saldırı düzenlendi.

Myanmar'ın silahlı güçleri çok yoğun bir şekilde ve geniş çaplı saldırılar düzenlediğinden binlerce Arakanlı Müslüman katledildi. Üç yüz bin civarında Müslümanın da canlarını kurtarmak için Bangladeş'teki mülteci kamplarına sığındığı haber verildi.

Myanmar'daki zulüm yönetimi bölgeyle ilgili doğru bilgi alınmasını engellemek için bağımsız basın mensuplarının bölgeye girmesine engel oldu. O yüzden olaylarla ilgili olarak daha çok Bangladeş tarafına geçebilen Müslüman mültecilerden bilgi alınabildi. Bu kişiler terk etmek zorunda kaldıkları köylerinin Myanmar'ın silahlı güçleri ve Budist çeteler tarafından yakıldığını dile getirdiler. Müslümanların köylerinin yakılması uydulardan alınan görüntülerle de tespit edildi. Mülteciler öldürülen Müslümanların cesetlerinin imha edilmesi için yakıldıklarını dolayısıyla Myanmar hükümeti tarafından verilen rakamların gerçeği yansıtmadığını, gerçekte öldürülen insan saysının onların açıkladığı rakamların çok üstünde olduğunu dile getirdiler. Müslümanlara yapılan zulüm ve işkenceyi ise gerek Bangladeş'e sığınanların karşı karşıya olduğu durum ve gerekse onların basın mensuplarına verdiği bilgiler ortaya koyuyordu.

Myanmar hükümeti aynı zamanda bölgede mağdur edilen Müslüman halka insanî yardım ulaştırılmasını da engelledi.

Savaşın Amacı Müslümanları Tasfiye Etmek

Arakan'da yakın zamana kadar Müslümanlar çoğunluktaydı. Fakat sistemli bir şekilde sürdürülen ırkçı politika ve baskılar yüzünden pek çoğu göç etmek zorunda kaldı. O yüzden Müslümanlar bugün azınlık durumuna düştü. Sürdürülen savaşın da öncelikli amacı Müslümanların oradan tamamen tasfiye edilmesi ve bölgenin tümüyle Budistlerin yaşadığı bir bölge haline getirilmesidir. Her ne kadar son dönemde yoğun bir şekilde gerçekleştirilen saldırılar yüzünden dikkatleri üzerine çekmiş olsa da bu bölgede Müslümanları tasfiye amaçlı politikaların ve baskı uygulamalarının yeni başlamadığının, uzun süreden beri sistemli bir şekilde sürdürüldüğünün bilinmesi gerekir.

Bangladeş'teki Mülteci Kampları

Arakan Müslümanlarının önemli bir kısmı söz konusu zulümden dolayı yurtlarını terk etmek zorunda kalmış durumda. Ama gittikleri yerlerde de huzurlu değiller ne yazık ki. Çok büyük zorluklar altında ve sıkıntılarla yaşıyorlar. Fakat en azından burada dinlerini ve namuslarını güven altında gördüklerinden dönmemeyi tercih ediyorlar. Döndüklerinde Budist olmaya zorlanmaktan veya ırzlarına tecavüz edilmesinden korkuyorlar. Mallarını zaten terk ederek hicret etmişler. Ama mülteci olarak yaşadıkları yerlerde de canlarının güvence altında olduğu söylenemez. Çünkü açlıktan ölme tehlikesinden korunuyor değiller. Hayatlarını ikame ettirebilmek için ot, yaprak gibi normalde yenmeyen birçok yiyeceği yemek zorunda kalabiliyorlar.

Arakan Bangladeş'e sınır olduğundan şimdiye kadar topraklarını terk edenlerin büyük çoğunluğu bu ülkeye geçti ve oradaki mülteci kamplarına yerleşti. Ancak Bangladeş yönetimi de onları çok kötü şartlarda yaşamaya mecbur ediyor. Myanmar hükümetiyle herhangi bir sorun yaşamamak amacıyla onlara sahip çıkmıyor, meseleleriyle ilgilenmiyor.

Hicret Edemeyenler Sürekli Baskı Altında

Hicret etme fırsatı bulamayanların ise yaşamaya devam ettikleri yerlerde din, akıl ve canlarına varıncaya kadar bütün kutsalları ve değerli varlıkları tehdit altında. Resmî güvenlik güçlerinin saldırıları kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Buna ek olarak Budistlerin şebbiha çeteleri niteliği taşıyan milis güçleri sürekli ve sırf Müslümanları bölgeyi terk etmeye zorlamak amacıyla saldırılar düzenliyorlar. Bazen evlerini yakıyorlar. Bu kez yargı organları dediğimiz gibi devlet tarafından kendilerine kullanım için verilen evleri muhafaza etmedikleri gerekçesiyle yine Müslümanları mahkûm ediyor. Bu tür düzmece iddialarla sık sık Müslümanlar hapislere atılıyor. Hapishanelerde kendilerine korkunç işkenceler yapılıyor ve bazıları bu işkenceler yüzünden hayatlarını kaybediyorlar. 2012'deki tutuklamalar ve işkencelerle ilgili bir raporda o yıl içinde 1000 civarında Arakanlı Müslümanın tamamen düzmece gerekçelerle tutuklandığı onlardan da 68 kişinin hapishanede gördüğü işkence yüzünden hayatını kaybettiği vurgulanıyordu. Bu sayı da tutuklanan her yüz kişiden yaklaşık yedi tanesinin işkence yüzünden hayatını kaybettiğini gösteriyordu. Hayatta kalabilenler de tecavüz dâhil değişik insanlık dışı muamelelere ve işkence uygulamalarına maruz kalmış oluyorlardı. Hapse atılmayanlar da sürekli kendilerini tehdit altında hissediyor ve her an evlerine bir Budist çetenin baskın düzenleyebileceği korkusunu yaşıyorlar. Böylesi bir zulüm ve tehdit yüzünden birçokları evlerini terk etmeyi ve çok zor şartlarda da olsa mülteci kamplarına gidip oralarda hayatlarını sürdürmeyi tercih ediyorlar.

Arakanlı Müslümanlara Yardım ve Müslümanların Haklarını Arayanlar

25 Ağustos 2017'de başlayan saldırılardan sonra ortaya çıkan manzaralar dünya genelinde muhtelif tepkilere neden oldu. Myanmar zulmünü protesto amacıyla çeşitli gösteriler ve eylemler gerçekleştirildi. Ancak küresel güçlerin ve onların uluslararası kurumlarının yapılan zulümler karşısında ciddi anlamda bir şey yapmadığını gördük. BM Güvenlik Konseyi'nin de Arakan'daki olayları görüşmek amacıyla bir olağanüstü toplantı düzenlediğini ancak zulmün son bulmasını sağlamak amacıyla ciddi bir adım atmadığını gördük.

Son saldırılarda mağdur edilenlerin yaralarının sarılması için insanî yardım kuruluşları harekete geçti. Ancak bu kuruluşlar Myanmar'ın hâkimiyeti altındaki bölgeye ulaşamadıklarından yardımlarını sadece Bangladeş'e iltica eden Müslümanlara ulaştırabildiler. Türkiye'den gerek devlet eliyle ve gerekse sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla Bangladeş'teki mültecilere bazı zorunlu ihtiyaç maddelerinin karşılanması için yardımlar ulaştırıldı.

Arakan Müslümanlarının ızdıraplarını ve maruz kaldıkları muameleleri periyodik bir şekilde Müslüman halklara ve genelde bütün dünya kamuoyuna duyurmak amacıyla muhtelif sosyal kuruluşlar oluşturulmuş durumda. Bunları koordine etmek ve yapılan çalışmaları birleştirmek amacıyla da Arakan Rohingya Birliği (Arakan Rohingya Union-ARU) adlı bir üst komite oluşturulmuş. Bu teşkilatın ve ona bağlı insanî kuruluşların hazırladığı raporlardan yararlanarak Arakan Müslümanlarının devam eden sıkıntıları hakkında bilgi edinmek mümkündür.

Arakan Müslümanlarının meseleleriyle ilgilenen sosyal kurumlar daha çok Myanmar dışında faaliyet yürütüyorlar. Fakat dünya genelinde bu bölgedeki Müslümanların sorunlarıyla ve davalarıyla çok fazla ilgilenilmemesinin sıkıntısını yaşıyorlar.