3 Nisan 2003 Perşembe, Vakit gazetesi
Savaşlarda sivillerin vurulması çok konuşulan bir konudur. Öncelikle şunu ifade edelim ki yapılan saldırı veya gerçekleştirilen savaş herhangi bir haklı gerekçeye dayanmıyorsa sivillerin vurulması da askerlerin vurulması da cinayettir. Çünkü asker olmak bir suç değil, haksız saldırıda bulunmak, başkalarının meşru haklarına tecavüz etmek suçtur. İşte bu suçu işleyenlere karşı meşru müdafaa hakkını kullanırken, saldırganların hedef alınması, yaralanmaları ve öldürülmeleri mazur görülebilir ki bugün Irak topraklarını ve halkını mütecaviz güçlere karşı savunanların yaptığı budur. Ama mütecavizlerin askerleri öldürme konusunda da haklı bir dayanakları, gerekçeleri yoktur. Onlar bu saldırılarında da haksızdırlar, askerleri öldürmek suretiyle de cinayet işlemektedirler. Çünkü yaşama hakkı kutsaldır; şer'i açıdan devletin koruması zorunlu olan beş temel unsurdan (hayat, din, ırz, nesil, akıl) biridir ve askerlerin de yaşama hakları vardır.
Öte yandan haksız bir saldırıda sadece asker kılıklılar suç işleyecekler, siviller hiçbir suça karışmayacaklar diye kesin ifade de kullanamazsınız. Örneğin siyonistler tarafından gayri meşru bir şekilde gasp edilen Filistin topraklarında, masum insanlara yönelik saldırıların neredeyse yarıya yakın kısmı siviller tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu topraklarda işgal ve gasp başlı başına suçtur ve buna ortak olmak, destek vermek bile suça ortak olmaktır. Buna ek olarak İsrail işgal devleti belli bir yaşın üstündeki sivilleri silahlandırmakta ve onlar da bu silahlarını muhtelif saldırılarında kullanmaktadırlar. (Bu konuda ayrıntılı bilgiler içeren İsrail'in Sivilleri başlıklı yazımızı okumanızı tavsiye ediyoruz.) Ayrıca özellikle 1967'de işgal edilen topraklarda kurulan yahudi yerleşim merkezleri tamamen askeri ve stratejik amaçlı olarak kullanılmakta, siviller de bu yönde izlenen politikanın kamuflaj aracı olmaktadırlar. Bu itibarla asker-sivil ayrımını kıyafete, resmi statüye göre değil icra edilen, üstlenilen role göre belirlemek gerekmektedir.
Bu iki noktaya temas ettikten sonra saldırgan güçlerin Irak topraklarında gerçekleştirdikleri sivil katliamları üzerinde durmak istiyoruz: Hatırlanacağı üzere, ABD-İngiltere şer ittifakının saldırısı başladığında Türkiye'de onların hesabına yayın yapan medya organları "koalisyon güçleri"nin sivilleri öldürmemeye büyük özen gösterdiklerini iddia edip duruyorlardı. Hatta güneyde çakılıp kalmalarını bu konudaki hassasiyetlerine bağlamış ve bu yolla saldırgan güçlerin prestijlerini kurtarmaya çalışmışlardı. Bazıları da, saldırgan güçlerin güneydeki operasyonlarında sivilleri öldürmemeye büyük özen gösterdiklerini aksi takdirde dünya kamuoyuna hesap veremeyeceklerini ileri sürmüşlerdi. Oysa biz ABD'nin dünya kamuoyuna hesap verme gibi bir probleminin olmadığını biliyoruz. Öyle bir endişesi olsaydı zaten bu savaşı başlatmazdı. Çünkü insani değerlere saygılı olanların tamamı bu haksız saldırıya ve tecavüze karşı çıkmaktadır. Tarihin hiçbir döneminde bu kadar çok insan sokaklara dökülerek bir savaşa karşı tepki göstermemiştir. ABD'ne hakim zihniyet kuvvetin her şeyi halledeceğine inanmakta ve kimseye de hesap verme ihtiyacı duymamaktadır. Güdümündeki medya yoluyla yaptığı propaganda ise saldırının önemli bir boyutunu oluşturan psikolojik savaşın başarılı olması içindir.
Sivillerin hedef alınması konusunda sık sık "hata" gerekçelerine de başvuruldu. Fakat ard arda gelen katliamlar bu konudaki iddiaları da anlamsız hale getirdi.
Bizim gördüğümüz kadarıyla sivillerin katledilmesi saldırgan güçlerin stratejilerinin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Kara operasyonlarında sıkışan bu yüzden imajları yıpranan saldırgan güçler hava saldırılarına ve savunmasız insanlara yönelik saldırılara ağırlık vererek Irak halkını yıldırmak, teslim olmaya zorlamak istiyorlar. Bunun için de mümkün olduğu kadar çok insana zarar vermeye, saldırıların iyice göz korkutucu hale gelmesini sağlamaya çalışıyorlar. Aynı strateji İsrail işgal devletinin de Filistinlilere karşı uyguladığı stratejidir. Yok aslında birbirlerinden farkları... Zaten ortak çalışıyorlar.