25 Ocak 2003 Cumartesi, Vakit gazetesi
Bugün Amerika'nın yürüttüğü savaşın en önemli boyutunu psikolojik savaş oluşturmaktadır. Bu savaş, aslında uzun süreden beridir devam ediyor. Bu amaçla insanların zihinlerine bir "yenilmez Amerika" tasavvuru yerleştirildi. Fakat bu savaş 11 Eylül olaylarından sonra bayağı etkili bir hale getirildi. Bu savaşta bir tarafta Amerika'nın saldırganlığının haklı gösterilmesi için sürekli terör olgusuna vurgu yapılıyor ve Amerika'nın hedef aldığı kesimlerin aslında ya terörün bilfiil içinde oldukları, ya da destek verdikleri kanaatinin toplumlara hakim kılınmasına çalışılıyor. Bir tarafta da aslında Amerika'nın yenilmez yıkılmaz bir güç olduğu kanaatinin bütün toplumları, zihinleri kuşatması için çaba sarf ediliyor.
Amerika, terör konusundaki iddialarında kendini haklı çıkarabilmek için bütün dünya ülkelerine "ya bizden yanasınız, ya da terörden" mesajını iletti. Bu arada hedefe yerleştirdiği oluşumların ya da ülkelerin terörle bağlantılarını kurabilmek için muhtelif senaryolara başvurdu. Hatta, herhangi bir örgütün gerçekleştirmesi mümkün olmayan birtakım eylemlerle, ABD tarafından hedefe yerleştirilen örgütler arasında bağlantı kuruldu ve bilhassa Batı dünyasında bu tür örgütlerin kesinlikle terör örgütü olduğu varsayımının hakim kılınmasına çalışıldı. İslam dünyasında, ABD tarafından güdülen ya da güdülmeye müsait yönetimler de kendilerinin terörle herhangi bir bağlantılarının kurulmasını engelleyebilmek için Amerika tarafından dikte edilen her şeyi yapmaktan çekinmediler.
Terör konusunda bunlar yapılırken Amerika'nın yenilmez yıkılmaz güç olduğu varsayımının zihinlere yerleştirilmesi için yoğun bir çaba sarf edildi. Neticede bu çabalardan büyük sonuçlar elde edildiğini görüyoruz. Bu konudaki harekat aslında bir bakıma "zihinlerin işgali" harekatıdır. Bir savaşın başarılı olmasının temel şartı, toprakları işgalden önce kafaları, zihinleri işgal etmesidir. Bu bakımdan zihinlerin işgal edilmesi toprakların işgal edilmesinden daha tehlikelidir.
Bugün Türkiye'de zihinlere yerleşen belli fikirler var. Birçokları "Amerika istedi mi vurur, hiç kimse de bunun önüne geçemez" diyor. Bu kanaat oldukça yaygın kanaat haline geldiğinden savaş karşıtı eylemler de basite alınıyor, "bunlar sonuç getirmeyecek girişimlerdir, bu tür gösteriler, eylemler Amerika'yı kararından vazgeçirecek değildir" deniliyor. Yine birçoklarının sıkça gündeme getirdiği bir kanaat var: "Amerika nasıl olsa bu saldırıyı gerçekleştirecek. Türkiye'nin de bu saldırının önüne geçmesi mümkün değil. Bari Türkiye Amerika'nın yanında yer almak suretiyle kendi menfaatlerini kurtarsın" deniliyor.
Bu arada hiçbir gücün Amerika'nın önüne geçemeyeceği varsayımı hakim olduğundan, birçokları daha şimdiden kendilerini savaş sonrasıyla ilgili senaryolara hazırlamaya başlamış durumdalar. Hatta kendilerini zaman tüneline girmiş ve altı ay sonrasını görüyor gibi hissediyorlar. Bu yüzden de kendilerini Irak'ın işgal edildiği, Irak topraklarının parçalandığı, ABD'nin Kuzey Irak bölgesine üs kurup buradan İran'ı tehdit etmeye başladığı tasavvuruyla karşı karşıya hissediyorlar. Ne yazık ki zihinlerde bu tür tasavvurların, varsayımların geliştirilmesi Amerika'nın yürüttüğü zihinleri işgal harekatının ortaya koyduğu başarılardır.
Bizim her şeyden önce Amerika'nın yenilmez yıkılmaz güç olduğu varsayımını zihinlerimizden atmamız ve onun yakın geçmişinde yaşadığı büyük yenilgileri görmemiz gerekmektedir. Dün Rus askerlerinin diş fırçalarının markalarını bile havadan uydularla görebilen Amerika acaba bugün neden Saddam'ın elindeki toplu imha silahlarını göremiyor da BM'in heyetler göndermesini istiyor? Yakın geçmişte Vietnam'da ve daha dün Somali'de yaşadığı yenilgi ABD'nin yenilmez güç olduğu iddialarını çürütmüyor mu? Irak konusunda da Türkiye'nin kilit konumunda olduğunu bilelim ve Türkiye'nin açık desteğinin olmaması durumunda Amerika'nın operasyon riskini kolay kolay göze alamayacağını, alsa bile şartların aleyhine dönebileceğini kuvvetli bir ihtimal olarak göz önünde bulunduralım ve Türkiye'nin bu kirli savaşta Amerika'ya destek vermemesi için elimizden ne geliyorsa yapalım.
Son olarak da şunu hatırlatayım ki ABD bu psikolojik savaşta ve zihinleri işgal operasyonunda hücum güçleri olarak medya organlarını kullanmaktadır. ABD tarafından böyle bir operasyonun hücum güçleri olarak kullanılan medya organlarını boykot edelim ve lütfen zihinlerimizin, ABD tarafından, ABD'nin ürettiği senaryolar, tasavvurlar tarafından işgal edilmesine fırsat vermeyelim.