Hedef Saddam mı Petrol mü?

7 Eylül 2002 Cumartesi, Vakit gazetesi

ABD, İsrail dışında hiçbir ülkenin sıcak bakmamasına ve İngiltere dışında söze gelir hiçbir ülkenin destek vermek istememesine rağmen Irak'a saldırı ve bu ülkenin topraklarını gelecekte Ortadoğu olarak adlandırdığı coğrafyada muhtelif hedeflere yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmaya hazır hale getirme planlarında ısrarlı davranmaktadır. Bu ısrarı, "Irak" gündemini sıcak tutma amacına yönelik midir yoksa gerçekten planını gerçekleştirebilmek için şartları oluşturmak mı istemektedir onu da henüz tam olarak çözebilmiş değiliz. Ancak gün geçtikçe ABD'nin saldırı ve operasyon planlarıyla ilgili hesapları ve niyetleri biraz da açıklık kazanıyor.

Biz daha önce muhtelif yazılarımızda ABD'nin tek hedefinin ve hatta asıl hedefinin Irak olmadığını vurgulamıştık. Şimdi bu gerçek Batılı yazarlar ve yorumcular tarafından vurgulanıyor, hatta öne çıkarılıyor. Biz ayrıca yazılarımızda son zamanlarda ABD ile Suudi Arabistan arasında ihtilafın ve gerginliğin gittikçe büyümesine de işaret ettik. Cuma dergisinin iki hafta önceki sayısı için yazdığımız yazıda da bu konunun ayrıntıları ve ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin dünü ile bugünü üzerinde durduk. (Bkz. Suudi Arabistan - ABD Gerginliği) Bu sıralarda bazı Batılı araştırmacıların yorumlarında ABD'nin asıl hedeflerinden birinin Suudi Arabistan olduğu vurgulanıyor. ABD'nin Arap dünyasındaki en önemli dostlarından ve hatta ortaklarından biri olan Suudi Arabistan'a sataşmasının ve onu karşısına bir hedef olarak yerleştirmesinin ise birkaç sebebi var.

Birinci sebep Suud topraklarının sahip olduğu petrol rezervi. Bu yönüyle bakılırsa ABD'nin çıkarmak istediği bu yeni savaş Saddam savaşı değil petrol savaşı niteliği taşıyor. Terör, yapay bir şekilde ve zorlama senaryolarla kurulan el-Kaide bağlantıları, Saddam, biyolojik silahlar vs. hepsi uyduruk bahaneler.

İkinci önemli sebep Suud yönetiminde ABD karşıtlığının gittikçe etkili hale gelmesi. ABD ve genel anlamda çağdaş emperyalizm güdümündeki ülkelerde kendisine şartsız teslim olan ve dikte ettiği her şeyi soru sormadan yapan yönetimler istemektedir. Bu tür yönetimler olmadığı zaman o ülkeleri sahiplerine teslim etmek yerine işgal etmeyi ve arzuladığı yönetimi kendi eliyle iş başına getirmeyi tercih etmektedir. Suudi Arabistan'ı şimdiye kadar sürekli kuklaları vasıtasıyla yönetti. Ama bu sıralarda o ülkedeki yönetim kadrosunda bir anlayış değişikliği dikkat çekmektedir. Bu kadro her ne kadar ABD ile doğrudan bir kavga ve karşıtlık yanlısı olmasa da her bakımdan teslimiyetçi olmaya ve kendisine dikte edilen her şeyi aynen yerine getirmeye de taraftar değil. Gelişmelerden edinilen intiba bu.

Üçüncü bir sebep ülkede, halk arasında İslami bilinç düzeyinin gittikçe yükselmesi. Suud yönetimi bundan önce kendi statüsüne, standartlarına ve çizgilerine uygun bir geleneksel "İslami anlayış" belirlemişti. Bunun dışındaki İslami düşüncelerin ülke sınırlarından içeri girmesine ve örgütlenmesine fırsat vermiyordu. Söz konusu geleneksel anlayışta ise ABD karşıtlığı yoktu. Ülke yönetiminin, Müslümanlar adına Allah'ın şeriatını uygulayan bir yönetim olarak kabul edilmesi ve bu yönetime her bakımdan itaat edilmesi isteniyordu. Bir ara yönetimin aslında Allah'ın şeriatını bütün olarak uygulamadığını, insanların hürriyetlerini kısıtladığını ve insanlara haksızlık ettiğini söyleyenlerin bazıları kendilerini zindanlarda bulmuş, bazıları da dışarıya kaçmaktan başka yol bulamamışlardı. Devlet nezdinde söz konusu geleneksel anlayış henüz pek değişmiş değil. Fakat halka yön veren aydınlar, duvarları aşarak Amerikan karşıtı ve İslam ümmetinin bütünlüğünü esas alan bir İslami bilinç geliştirmeye çalışıyor. ABD de bu gelişmeden rahatsız oluyor.

Biz bunlara bir önemli sebep daha eklemek istiyoruz. Suudi Arabistan'da ve Körfez ülkelerinde yaşayan zenginler Filistin'de İsrail işgal devleti tarafından mağdur edilen Müslümanların yaralarını sarmak için yardımlar yapıyorlar. İşgalci siyonistler ise Filistin halkına yardım ulaştıran tüm kanalları kapatmak ve böylece onu teslimiyete zorlamak istiyor. Zira Filistin halkının direnişinin sürmesi işgalci siyonistleri Güney Lübnan'daki sona doğru itmektedir. Bu yüzden siyonistler her ne kadar gaddarlıklarını, zulümlerini sürdürseler de kendi gelecekleri konusunda endişelidirler.