ABD'nin Savaş ve Öldürme Hobisi

25 Aralık 2001, Salı, Vakit

Doğu blokunun dağılmasından sonra dünyada soğuk savaş döneminin kapandığı yönünde yorumlar yapılmıştı. ABD'nin saldırganlık ve insanları topluca imha etme konusunda bu derece ileri gittiğini görünce insan: "Keşke soğuk savaş dönemi devam ediyor olsaydı!" deme ihtiyacı duyuyor. Çünkü o zaman ülkeler rekabet ve sürtüşme halindeki iki bloktan birine yanaşıyorlardı. Bu durumda her iki blokun şerrinden de kendilerini koruma imkanı buluyorlardı. Taraf oldukları blok taraftar kaybetmemek ve güç dengelerini koruyabilmek için saldırmaktan kaçınıyor, karşı blok ise saldırmaktan korkuyordu. Ama bugün ABD, önünde hiçbir engel görmediğinden saldırganlık ve insanları imha konusunda da sınır tanımıyor. Saldırmak istediğinde de kurdun kuzuyu yemek için oluşturduğu gerekçeler gibi suni birtakım gerekçeler üretebilmektedir. Paraya ve ekonomik güce sahip olmanın verdiği imkanları iyi kullandığından medya organlarından da bu konuda istediği gibi yararlanabilmektedir. Medya organlarında ahlaki değerlerin değil de paranın ve çıkarın öne çıkması ise onların belli hesaplar için kullanılmasını kolaylaştırmaktadır.

ABD ise, dünya üzerindeki güç ve hakimiyetini korumayı savaş ve saldırı tehdidine bağlamış görünüyor. Son zamanlarda teröre karşı mücadele başlığı altında yürüttüğü tehdit politikasında ise bütün ülkelere: "Ya benimle birlikte olursunuz ya da sürekli savaş ve saldırı tehdidiyle karşı karşıya olursunuz" mesajı vermeye çalışıyor. Bu yolla tüm dünya ülkelerinin ABD'nin tehdit ve saldırı gücü karşısında boyun eğmelerini her bakımdan ona ram olmalarını sağlamaya çalışıyor. "Teröre karşı mücadele" iddiası ise bu politikanın bir şemsiyesi olarak kullanılmaktadır.

Fakat bu tutum aynı zamanda bir tükenişin habercisi olabilir. Çünkü korkuya dayalı dostluklar iğreti ve tetik üzerinde duran dostluklardır. Savaş ve saldırı tehdidi sebebiyle ABD'ye boyun eğmek zorunda kalanlar, bir yandan da ABD'nin altını oymak için buldukları her fırsatı değerlendireceklerdir. Bunun yanı sıra dünyada yeniden bir kutuplaşmanın ve bloklaşmanın ortaya çıkması uzak bir ihtimal değildir. Belki bu kez iki bloklu değil çok bloklu bir dünya ortaya çıkabilir. Örneğin Asya'da Çin, ABD'ye karşı önemli bir güçtür ve bu ülke özellikle Asya'daki güç dengesini kendi lehine çevirebilmek için yoğun bir çaba sarf ediyor. ABD ile sıkı münasebet içinde olan Pakistan'ın, ABD'nin Afganistan'la ilgili son tutumundan rahatsız olması sebebiyle Çin'le ilişkilerini daha da geliştirmeye çalışması önemli bir hadisedir. Gerçi Pakistan'ın Çin'le ilişkileri bundan önce de iyiydi, ama son olaylardan sonra bu ilişkilerini daha da geliştirmek için atak yapması ABD'nin Asya'yla ilgili hesaplarının tam tutmadığını göstermektedir. Öte yandan eski gücünü kaybeden Rusya da Çin'le ortak çalışıyor. Avrupa Birliği her ne kadar "teröre karşı mücadele" safsatasında ABD'nin yanında yer alsa da ekonomik konularda ABD'nin bir rakibidir. Öte yandan İran, Tito dönemindeki Yugoslavya'nın Bağlantısızlar Hareketi'ne benzer bir blok ortaya çıkarabilmek için yoğun çaba sarf etmektedir. Arap Birliği ülkeleri de ABD'nin son zamanlarda izlediği tutumdan rahatsız olduklarını hissettirmektedirler. Bu rahatsızlık onları belki formalite icabı değil gerçek bir birlikteliğe itebilir. Ayrıca şunu da belirtelim ki toplumlar bir değişim sürecine girmişlerdir. Bu değişim süreci kademeli bir şekilde siyasi değişimi de beraberinde getirecektir. Zaten saldırganlık ve vahşette ileri gitmek tükeniş döneminin başlamasının habercisidir. Tarihi incelediğimizde hep bunu görürüz.