Avrupa Birliği Türkiye'ye Yine Yüz Vermedi

17 Kasım 2001, es-Sebil

Türkiye uzun süreden beridir Avrupa Birliği teşkilatına dahil olmak için uğraşıyor. Ancak şimdiye kadar, sürekli yeni gerekçeler ileri sürülerek Türkiye'nin birliğe tam üyeliği ertelendi. Son olarak Türkiye'den Kopenhag kriterleri doğrultusunda yönetimde ve sosyal hayata yansıyan uygulamalarda birtakım değişiklikler yapması istenmişti. AB'nin bu konudaki taleplerinde Türkiye'nin demokratikleşme, insan hakları ve hürriyetler konusunda birtakım olumlu ilerlemeler kaydetmesi isteniyordu.

Avrupa Birliği'nin söz konusu taleplerini bildirmesinden sonra Türkiye'deki yönetim kağıt üzerinde bazı değişiklikler yaptı. Örneğin Anayasa'nın birçok maddesi değiştirildi. Milli Güvenlik Kurulu'ndaki sivil üyelerin sayısı artırıldı. Fakat kağıt üzerindeki bu değişiklikler henüz sosyal hayata yansıtılmış değil. Örneğin polisler İstanbul'un Küçük Armutlu semtinde sol bir örgüte mensup eylemcilerin sürdürdükleri açlık grevine son vermek için önceden haber vermeksizin baskın düzenleyerek, ciddi bir direnişle karşılaşmamalarına rağmen eylemcilerin üzerine ateş ederek 4 kişinin ölümüne sebep oldular. Üniversitelerde ve orta öğretim kurumlarında başörtüsü yasağı bütün katılığıyla ve gittikçe genişletilerek devam ettiriliyor. Birkaç ay önce çıkarılan genel afta, düşüncelerinden ve inançlarından dolayı hapse atılanlar müstesna tutulmuştu. Dolayısıyla herhangi bir eyleme karışmadıkları halde sırf düşünce ve inançlarından dolayı hapse atılmış olanlardan henüz ceza sürelerini doldurmamış olanlar dört duvar arasında beklemeye devam ediyorlar. Bunlardan birisi de: "Deprem Allah'ın uyarısıdır" dediğinden dolayı hapse atılan Yeni Asya gazetesi sahibi Mehmet Kutlular. Üniversitelerdeki hürriyetleri büyük ölçüde kısıtlayan, üniversiteleri adeta askeri kışlalara dönüştüren Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) varlığını sürdürüyor ve bu kurulun uygulamalarında da en ufak bir değişiklik gerçekleşmiş değil. Özel radyo ve televizyonlar üzerinde tam bir saltanat oluşturan, çok basit sebeplerden yola çıkarak radyolara ve televizyonlara bazen aylarca kapatma cezası verebilen Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) de aynen varlığını sürdürüyor. Bu kurulla ilgili uygulamalarda da herhangi bir değişiklik yapılmış değil. Hatta mevcut hükümet gazeteleri, dergileri ve Internet'i de bu kurulun denetimine sokmak için yoğun çaba sarf ediyor. Milli Güvenlik Kurulu'nda sivil üyelerin sayısının artması ise hiçbir şeyi değiştirmedi. Çünkü önemli olan o kurula katılan kişilerin sayıları veya kıyafetleri değil karar mekanizmasında etkili olan kişilerin kimler olduğu. Çünkü bu kurulda alınan kararlarda etkili olan parmak sayısı değil, katılanlardan ağırlıklı konuma sahip olanların görüşleri.

Bütün bunlar gösteriyor ki Türkiye'de kağıt üzerinde yapılan değişiklikler, demokratikleşme ve hürriyetlerin genişletilmesi konusunda bir ilerleme kaydedildiği anlamına gelmiyor. Önemli olan bu değişikliklerin pratiğe, sosyal hayata da yansımasıdır. Aslında kağıt üzerindeki değişikliklerin pratiğe yansımaması bu konuda güven kaybının daha da artmasına sebep oluyor. Çünkü insanlar: "Her şey kağıt üzerinde kalıyor" diyerek ileride gerçekleştirileceği vaadedilen değişikliklere de güvenmiyor, bu konudaki vaadlere itibar etmiyorlar.

İşte bu yüzden Avrupa Birliği tarafından geçtiğimiz hafta içinde yapılan açıklamada Türkiye'nin kendisinden istenen talepleri yerine getirme konusunda yetersiz kaldığına dikkat çekilerek üyelik konusu yine askıya alındı.

Avrupa Birliği ile ilişkiler hususunda Türkiye'yi rahatsız eden konulardan biri de Kıbrıs meselesi. Bu meseleyi tabii ki yukarıda işaret ettiğimiz demokratikleşme ve hürriyetlerin genişletilmesi konusundan ayrı olarak ele almak gerekir. Çünkü Avrupa Birliği, bu konuda sürekli Kıbrıs'taki Rum yönetiminin tarafına yontmakta ve bu yönetimi Avrupa Birliği üyeliğine kabul edebilmek için zemini oluşturmaya çalışmaktadır. Türkiye ise böyle bir şeye razı değil. Avrupa Birliği adına son günlerde bu konuda yapılan açıklamalara Türkiye tepki gösterdi. Türkiye'nin ve Kıbrıs'taki Türk tarafının rızası olmadan Rum yönetiminin Avrupa Birliği'ne alınması ise Kıbrıs meselesini daha da çıkmaza sürükleyebilir.