UCM’nin İsrail kararı ve ABD’nin tavrı

5 Mart 2021 Cuma, Yeni Akit

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) aslında bizim, uluslararası platformda savaş suçlarıyla ilgili olarak adaleti icra edeceğini, hukukun gereğini yerine getireceğini umduğumuz bir yargı organı değildir.

Bilindiği üzere bu kurum İsrail işgal rejiminin Mavi Marmara gemisine yönelik saldırıda gerçekleştirdiği katliamla ilgili açılan dava dosyalarını Aralık 2019’un başında üçüncü kez kapatmıştı. O zaman biz “UCM hukuku ne kadar uyguluyor?” başlıklı bir makale yazmıştık. Bu makalemizi kişisel web sitemizden (www.vahdet.info.tr) okumanız mümkündür.

Küresel güçlerin yaygın olarak kullandığı bir "savaş hukuku" kavramı var. Bazı fiiller ve aşırılıklar hakkında "savaş suçu" tanımlaması yaptı. Dolayısıyla "savaş hukuku"nu uyguladığını göstermek amacıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi adını verdiği bir yargı kurumu da kurdu. Bilindiği üzere UCM, BM öncülüğünde kurulmuş bir kurumdur.

Sadece "doğruları açıktan söyleme" cesareti göstermekle ve savaş suçu işlendiği gerçeğini itiraf etmekle iş bitmiyor. Önemli olan bu suçların işlenmesine engel olunması ve suçu işleyenlerin cezalandırılması için harekete geçilmesidir. Ne var ki hukuku icra etme iddiasında bulunanlar suçluları himaye edenler olunca iş sadece lafta kalıyor.

Buna rağmen yine de mağdur edilenlerin yargı kurumları nezdinde haklarını aramaları ve zulmün mahkum edilmesi talebinde bulunmaları gayet tabiidir. Bu arayış en azından kamuoyunda bir duyarlılık oluşması açısından olumlu bir katkı sağlayabilir.

Dünyada en çok savaş suçu işleyen yönetimlerden biri siyonist işgal rejimidir. Fakat ne kadar ilginçtir ki uluslararası yargı işgal rejimini savaş suçlarından dolayı hiç hesaba çekmedi. Bu konuda değişik iddialar ve gerekçeler kullanıldı. İşgal rejiminin UCM üyesi olmaması ve bu rejimin mağdur ettiği Filistin halkının bir devletinin olmaması kullanılan gerekçelerin başında yer aldı. Fakat Mavi Marmara mağdurlarının devletlerinin olmasına ve suçun da uluslararası sularda işlenmiş olmasına rağmen yine katillerin yargılanmasına gerek görülmedi ve yapılan tüm itirazlar reddedilerek dava dosyaları üç kez kapatıldı. Böyle bir kurumun Filistin halkının mağduriyetinin önüne geçilmesi ve işgalci siyonistin hak ettiği cezaya çaprtırılması konusunda bir ümit oluşturabileceğini ben şahsen düşünmüyorum. Buna rağmen yine de Başsavcı Fatou Bensouda’nın UCM’nin İsrail işgal rejiminin savaş suçlarını soruşturma yetkisinin olduğuna dair açıklamasını ve sonrasında da fiilen soruşturma başlatma kararı alınmasını olumlu birer gelişme olarak görüyorum.

Fakat ABD’deki yeni yönetimin Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in, UCM’nin İsrail’in savaş suçlarını soruşturma kararı almasından hemen rahatsız olduğunu dile getirmesi ve bu mahkemenin siyonist işgal rejimi aleyhine soruşturma başlatma yetkisi olmadığını iddia etmesi dikkat çekicidir. Bu tavır ABD’de yönetimin değişmesiyle, Filistin halkı aleyhtarı ve işgalci katillerden yana zihniyetin değişmediğini çok net bir şekilde gözler önüne seriyor.

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, ABD’de Biden’ın seçilmesine sevindiğini belli ederek bu sevincini tavırlarına ve kararlarına yansıtmıştı. Bu amaçla, işgal rejimiyle normalleşme anlaşmaları imzalamalarından dolayı bazı Körfez ülkeleriyle ilişkileri dondurma kararından vazgeçerek onlarla yeniden ilişkileri başlatma kararı almıştı. İşgalciyle imzalamış olduğu anlaşmaları askıya alma kararından da vazgeçtiğini duyurmuştu.

Ben şahsen Biden yönetiminin Filistin konusundaki tutumuyla ilgili değerlendirmelerimde, ABD’de başkanın değişmesiyle bu ülkenin siyonist katillere sahip çıkma, zulüm uygulamalarının üstünü örtme, haksızlıklarına destek verme konusundaki tutumunun değişmeyeceğini dile getirmiştim.

Biden yönetimi görünüşte Ortadoğu’da bir denge politikası izlemekten yana olduğu intibaı vermeye çalışıyor. Ama o hiçbir zaman siyonist katillerin zarar görmesine neden olacak bir adım atmaz ve onların olumsuz bir şekilde etkileneceği girişimlere sessiz kalmaz.