İşgalciye Rahat Yok

12 Eylül 2007 Çarşamba, Vakit gazetesi

ABD Irak'a büyük hesaplarla girmişti. "Onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır." (Enfal, 8/30) Bugün gelinen nokta ABD açısından Irak işgalinin, Sovyetler Birliği açısından Afganistan işgalinin yol açtığı sonucun bir benzerine götürdüğünün sinyallerini veriyor.

Alınan sinyaller sadece ABD'de değil çok değişik çevrelerde endişelere yol açmış durumda. Bu yüzden tehlikeyi fark edenler işgalde inatçı davranılmamasını ve bir an önce çekilme takvimi belirlenmesini istiyorlar. Ne var ki Siyonist lobi tarafından yönlendirilen Bush, çekilmenin bir yenilgi olarak algılanmaması için işi uzatmakta ve asker azaltma formülüyle geniş zamana yaymakta ısrarlı.

ABD'nin ve onun himayesi altındaki Siyonist devletin askeri gücünü olabildiğince abartanlar Amerika'yı neredeyse bir yeryüzü tanrısı ilan etmişlerdi ve çağın global yapılanmasında kimsenin bu ülkeye "hayır" deme imkânının kalmadığı intibaı vermeye çalışıyorlardı. Oysa mutlak güç ve kudret Allah'ındır. Yüce Allah dünyadaki beşeri kudretin geçiciliğine dikkat çeken ayeti kerimesinde şöyle buyurur: "Allah'ın gerçekten iman etmiş olanları ortaya çıkarması ve aranızdan şehitler edinmesi için bu günleri böyle aranızda döndürürüz. Allah zalimleri sevmez." (Ali İmran, 3/140)

ABD'nin stratejisi tehdit ve saldırganlığa dayanır. Ama korkutmak için bazen korkutulmaya ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden zaman zaman kendi kontrolündeki kriz üretme merkezlerinin hazırladığı senaryoları kullanarak ABD'ye yönelen tehditlerle gündemi meşgul etmeyi başarıyor. Ne var ki her şey hazırlanan senaryoya göre gitmiyor ve bazen oyunun kuralları değişebiliyor. Şu an Irak'ta gelinen durum da ortaya çıkan sonuçların önceden planlandığından çok farklı olmasından kaynaklanıyor. Görünen o ki Irak ve Afganistan'da kalmakta ısrarlı davrandığı sürece işgalci ABD'ye rahat yok.

Filistinlilere zulümde ve onların yurtlarını gasp etmekte ısrarlı davranan Siyonistlerin de işgal altında tuttukları topraklarda rahat uyuyamayacakları anlaşılıyor. Son olarak İslâmi Cihad Hareketi'nin askeri kanadı Kudüs Birlikleri ile Hamas'la aynı paraleldeki Halk Direnişi Komiteleri'nin askeri kanadı Nasır Salahuddin Tugayları'nın ortak füze eyleminde bir işgalci asker hayatını kaybederken en az yetmiş asker de yaralandı. Yaralanan askerlerin arasında erlerin yanı sıra subayların da olduğu bildirildi. Füzeler gece yarısı işgalci askerlerin bir eğitim karargâhında uyumakta oldukları sırada askerî çadırlara isabet etti.

Bu eylemin işgalciler açısından en sarsıcı yanı atılan füzelerin beklemedikleri bir mesafeye ulaşması ve ummadıkları bir tahribatı yapması oldu. Çünkü normalde işgal devleti Filistin direnişinin attığı füzelerin ulaşabildiği mesafede askerlerini uyutmaz. Buralara yönelik askerî operasyonlar düzenliyor, nöbetçi askerler bekletiyor ama toplu karargâhlar kurmuyor. Ama bu kez füzeler Askalan şehri yakınındaki Zikkim karargâhına düşmüş, Filistinlilerin öz yurtlarında hayatı onlara zehir etmeye çalışan işgalci askerlere bu kez uykuları zıkkım olmuştu. Önceleri atılan füzeler daha dar bir çapta tahribat yaparken bu kez atılanlar daha geniş çapta tahribata yol açmış ve sadece düşen çadırda değil çevredeki birçok çadırda askerlerin isabet almasına sebep olmuştu. Hatta verilen bilgiye göre füzenin isabet ettiği çadırın boş olmasına rağmen yine yaralanan asker sayısı yetmişi bulmuştu. Ayrıca çok sayıda asker de atılan füzelerin gürültüsüyle uyanmaktan dolayı psikolojik sarsıntı geçirmiş, birçokları şoka girdikleri için müşahede altına alınmışlardı.

Atılan füzeler sadece karargâhtaki askerlerin değil Olmert hükümetinin de şoka girmesine sebep oldu. Çünkü işbirlikçi Abbas'ın ve onun tarafından kurdurulan Feyyad hükümetinin işgalciler hesabına direnişçileri kovalama işini iyice arsızlık derecesine vardırmalarına ve mücahitlere yönelik onca tehdide rağmen yine de işgal devletinin saldırgan tutumu karşılıksız kalmamıştı. Son günlerde Gazze ve Batı Yaka'da gerçekleştirilen cinayetlere oldukça ağır bir darbeyle karşılık verilmişti. Üstelik bu darbe direnişçilerin füzelerinin artık eskisinden daha korkulur hale geldiğini gösteriyordu. Olayın Siyonist saldırganlar açısından en endişe verici yanı ise mücahitlerin "yaparız" dediklerini yapmalarıydı. Zira mücahitler: "Oyunun kuralları değişti, yeni sürprizlere hazır olun" diyorlardı.

Siyonist devlet bir karşıt operasyona hazırlandığını duyurdu. Bu tehditle ilgili değerlendirmemizi inşallah müteakip yazımızda yapacağız.

Gazze'ye Saldırı Hazırlığı

13 Eylül 2007 Perşembe, Vakit gazetesi

Burada öncelikle bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz: Uluslar arası emperyalizmin hizmetindeki medyanın çarpıtması sebebiyle Filistin'de Siyonist işgal güçlerinin saldırıları, baskınları, esir alma işlemleri rutinleşmiş dolayısıyla normal sayılan olaylar olarak yansıtılırken Filistinliler bir karşıt eylem gerçekleştirdiklerinde olağan dışı bir durum havası oluşturuluyor ve işgalci Siyonistlere "cevap hakkı" doğduğu intibaı veriliyor. Oysa cevap hakkını kullananlar vatanları işgal edilmiş ve her gün işgalcilerin insanlık dışı saldırılarına maruz kalan Filistinlilerdir. Siyonistler kendilerine cevap hakkı kazandıran bir eylemle değil kendi saldırganlıklarına verilmiş bir cevapla karşı karşıya geliyorlar. Aslında bunu kendileri de gayet iyi biliyorlar. Ama medyanın etki gücünü kullanarak dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorlar.

Gazze'de Pazartesi'yi Salı'ya bağlayan gece şafak vaktine doğru gerçekleştirilen Zafer Şafağı eylemi Siyonist işgalcilerde ciddi sarsıntıya yol açtı. Bu sarsıntı üzerine Gazze'ye geniş çaplı bir operasyon planını daha yoğun bir şekilde konuşmaya başladılar. Gerçi bu yöndeki tehditleri söz konusu eylem gerçekleştirilmeden önce de gündemdeydi ve kendilerine güven oluştuğu an saldırmakta hiç mi hiç tereddüt etmeyeceklerdir. Dolayısıyla işgalcilerin herhangi bir saldırı gerçekleştirmeleri durumunda bunu Zafer Şafağı eylemine bağlayanlar yanılgıya düşmüş olacaklardır. Bilakis bu eylem işgalcileri saldırı konusunda biraz daha fazla düşünmeye, daha ihtiyatlı davranmaya zorlamıştır. Çünkü Filistinli direnişçilerin elindeki imkânların artık onların tahmin ettiklerinden fazla olduğunu göstermiş, saldırıda kullanılacak askerlerin de gözlerini korkutmuş, onların çarpışma performanslarını olumsuz etkilemiştir. Zaten işgal devleti başbakanı Olmert'in eylem sonrası gerçekleştirdiği acil toplantının ardından yaptığı açıklama zihnindeki tereddütleri ve endişeleri açığa vuruyor.

Olmert hükümetinin küçük ortakları ve siyasi muhalifleri Gazze'ye geniş çaplı bir operasyon düzenlenmesinde ısrarlı davranıyorlar. Onlar açısından bu tür çağrılar bir siyasî propaganda aracı ve işgalci toplumda oluşan psikolojik havayı kendileri için siyasî desteğe dönüştürme çabasıdır. Dolayısıyla yaptıkları çağrılar askerî stratejiyle irtibatlı değildir ve düzenlenecek operasyonun getirecekleriyle götüreceklerinin tahlilinden uzaktır. Bu konudaki tahlili sorumluluğun ağır yükünü üzerlerinde taşıyan Olmert ve adamları yapmaktadırlar ki onlar da ciddi tereddüt içinde olduklarını ortaya koymuşlardır.

Olmert'in Güney Lübnan'da acı bir tecrübesi oldu. Direnişçilerin güçlerini ve mücadele azimlerini hafife alarak sırf askerî teknolojiye güvenip balıklama çarpışmaya dalmanın şiddetli dalgalarla boğuşma riskine yol açabileceğini gördü. Dolayısıyla oraya saldırırken ölçmeden biçen Olmert, Gazze'ye saldırırken iki kere ölçüp bir kere biçme ihtiyacı duyacaktır.

Bütün bunların yanı sıra Gazze'de şartlar değişmiştir. Her şeyden önce Gazze'deki işbirlikçi Dahlân çetesinin oradan çıkarılması işgalcilerin buraya yönelik saldırı planlarında işlerini bayağı zorlaştırdı. Çünkü Dahlân çetesi işgalcilere ve fitneci General Keith Dayton'un planlarına iki yönlü hizmet veriyordu. Birinci olarak istihbarat hizmeti veriyor, mücahitlerin nerelerde ne gibi hazırlıklarının olduğu hakkında onları bilgilendirmeye çalışıyordu. Çetenin güvenlik elemanlarının özerk yönetim bünyesinde kritik noktalara yerleşmiş olmaları bu hizmeti vermelerini kolaylaştırıyordu. Çetenin Gazze'deki saltanatına son verilmesinden sonra Güvenlik Merkezi'nde ele geçirilen binlerce belge bu işbirliğini herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde açığa çıkardı. İkinci olarak tam mücahitlerin işgalcilere karşı direnişe geçtikleri sırada Dahlân çetesinin elemanları arkadan saldırılar düzenleyerek ortalığı karıştırmak suretiyle işgalcileri rahatlatıyorlardı. Bunun da birçok tecrübesi yaşandı ve biz örneklerini daha önce muhtelif yazılarımızda ortaya koyduk.

Şimdi ise işgal güçleri Gazze'ye girdiklerinde kendilerini ne gibi sürprizlerin karşılayacağını bilmiyorlar ve ortalığı karıştıracak fitneci çeteyle yardımlaşma imkânları olmayacak. Ayrıca moralleri iyice yıpranan ve kendilerini ölüm korkusu kuşatmış askerlerine de güvenmiyorlar.

Ama yine de Gazze'yi rahat bırakmayacaklar elbette. Kuşatmanın etkisini artırma ve aralıklı saldırılarla intikam alma yoluna gitmeleri kuvvetle muhtemeldir. Fakat bu yaptıklarının da onlar için bir bedeli olacak.

acak.