Gazze'de Neler Oluyor?

Gazze 363 km2 nüfusuyla tüm Filistin topraklarının % 1.28'ini oluşturuyor. 950 bin insanın yaşadığı bu bölgede km2 başına 2617 kişi düşüyor ve nüfusun yaklaşık üçte ikisi mülteci kamplarında ikamet ediyor. Bu insanlar genellikle İsrail'in 1948'de işgal etmiş olduğu topraklardan göç etmiş olan Filistinliler ve onların çocukları. Nüfus yoğunluğunun bu kadar yüksek olduğu bu bölgede işsizlik oranı % 60'lara varıyor. Fakirlik düzeyinin altında gelirle geçinmek zorunda olanlar ise tüm nüfusun % 98'ini oluşturuyorlar. Bunların içinde de hiçbir yerden geliri olmayan on bin aile yani yaklaşık olarak altmış bin insan (tüm Gazze nüfusunun yaklaşık % 7'si) var. Bu aileler genellikle siyonist işgal yönetiminin askerleri tarafından şehid edilmiş olanlarla İsrail ve onun güdümündeki Arafat yönetimi tarafından zindana atılmış olanların aileleri.

İşte bu niteliklere sahip olan Gazze bölgesi Oslo ve Kahire'de imzalanan anlaşmalardan sonra FKÖ lideri Yasir Arafat'a kurdurulan sözde özerk yönetimin sorumluluğuna verildi. Fakat gelişmeler bu özerk yönetimin kurdurulmasındaki amacın Filistin halkının bağımsızlık mücadelesini sindirmek olduğunu bütün açıklığıyla ortaya çıkardı.

Geçtiğimiz ay Gazze'de bazı önemli olaylar yaşandı. Bunlardan birincisi Şeyh Rıdvan mahallesindeki üç katlı bir binada meydana gelen patlamaydı. Patlamada HAMAS'ın askeri kanadı durumundaki İzzettin Kassam Birlikleri'nin Gazze'deki başarılı komutanlarından olan Kemâl Kehil de aralarında olmak üzere altı kişi şehid edildi. Patlamanın üzerinden daha birkaç dakika geçmeden Filistin Polis Müdürü Gazi el-Cubâli patlamanın bomba imalatında kullanılan bir binada kazayla meydana geldiğini ileri sürdü. Gazi el-Cubâli'nin olay hakkında hiçbir araştırma yaptırmadan hemen birkaç dakika içinde böyle bir açıklama yapması senaryonun önceden hazırlandığını ortaya çıkarıyordu. Yani minare çalınmadan önce kılıf hazırlanmıştı. Ancak ne var ki mızrak çuvala sığmamıştı ve özerk yönetim uydurduğu gerekçenin doğruluğuna kimseyi inandıramamamıştı. Çünkü her şeyden önce İzzettin Kassam birliklerinin öyle meskun yerlerde bomba imal ettikleri veya bulundurdukları o zamana kadar görülmüş bir şey değildi. İkinci olarak operasyonda şehid edilen Kemâl Kehil gerek İsrail emniyet güçleri ve gerekse Filistin özerk yönetimi polisi tarafından aylardan beridir aranıyordu. Hatta İsrail güvenlik güçleri onu Gazze'de arananlar listesinin başına koymuşlardı. Bunun yanı sıra son zamanlarda özerk yönetim polisleri gittikleri her yerde onu sorduklarından Kemâl Kehil'in hararetle arandığını artık herkes anlamaya başlamıştı. Dolayısıyla operasyonun Kemâl Kehil'in girip çıktığı evin tespit edilmesinden sonra onun öldürülmesi amacıyla gerçekleştirildiği açıktı. Zaten aradan fazla zaman geçmeden bazı İsrail gazeteleri Şeyh Rıdvan mahallesinde meydana gelen patlamayı İsrail iç istihbarat örgütü ŞABAK'ın olaydan bir ay önce göreve getirilen yeni genel müdürünün başarılı bir operasyonu olarak takdim ettiler. Bunun yanı sıra patlamanın olduğu evin civarında oturan görgü şahitleri de 2 Nisan Pazar günü ikindi vakitlerinde Kemâl Kehil'in eve girdiğini, arkasından elinde bir paket bulunan yabancı birinin geldiğini ve evin önünde duran bir çocukla konuşmaya başladığını, sonra da elindeki paketi çocuğun eline verdiğini, ardından çocuğun Kemâl Kehil'in girdiği eve girdiğini ve birkaç dakika sonra da o evde büyük bir patlamanın meydana geldiğini ifade ettiler. Anlaşılana göre Kemâl Kehil'in peşine düşen ŞABAK elemanı elindeki bomba paketini evin önünde duran birkaç yaşındaki çocuğun eline vermiş, muhtemelen çocuğu para, şeker vs. gibi şeylerle kandırarak o paketi eve götürmesini istemiş ve çocuk eve girdikten sonra da patlama meydana gelmişti. Bu olay İsrail açısından insani değerlerin ne ifade ettiğini de ortaya koyuyordu. Bir İsrail istihbarat elemanının bir operasyonu gerçekleştirebilmek, kendi açısından tehlikeli gördüğü birini öldürmek için birkaç yaşındaki çocuğu para, şeker vs.yle kandırarak kucağına bomba paketi yerleştirmekte beis görmediğini gösteriyordu.

Ancak ülkemizdeki Batı güdümlü basın yayın organları da bu olayı çarpıtararak verdi ve patlamanın bomba imalatı esnasında kazayla meydana geldiğini ileri sürdüler. Bunu yaparken birkaç yaşındaki çocuğun eline bomba paketi vererek böyle insanlıkdışı operasyon gerçekleştirebilen İsrail'in çirkin yüzünü gizleme çabalarına da katkıda bulunmaya çalışıyorlardı. Ama güneşi balçıkla sıvamak mümkün değildir. İsrail'in çirkin yüzünü gizlemeye çalışan medya aslında kendi çirkin yüzünü açığa vurmaktadır. Çünkü birkaç yaşındaki çocuğun eline bomba paketi vererek böyle bir operasyon gerçekleştirebilen bir anlayışı temize çıkarmaya çalışmanın insani değerlerle bağdaşır bir yanı yoktur.

Gelişmeler ve emâreler bu operasyonun aynı zamanda Filistin özerk yönetimiyle İsrail güvenlik güçleri tarafından ortaklaşa gerçekleştirildiğini ortaya koyuyordu. Her şeyden önce özerk yönetimin polis müdürü Gazi el-Cubali'nin olaydan hemen sonra hiçbir araştırma yaptırmadan patlamanın bomba imalatı esnasında kazayla meydana geldiğini ileri sürmesi olayda onun da parmağının olduğunu gösteriyordu. Çünkü olayda parmağı olmasaydı böyle senaryolarla toplumun karşısına çıkma gereği duymazdı. Bunun yanı sıra patlamadan yaralı olarak kurtulan ve yine İzzettin Kassam Birlikleri'nin Gazze'deki mücâhidlerinden olan Nidâl Debâbiş de Filistin polisi tarafından kaldırıldığı hastanede gözetim altına alındı. Nidâl Debâbiş'in gözetim altına alınmasındaki amaç onun olay hakkında basın mensuplarına bilgi vermesini ve patlamanın iddia edildiği gibi kazayla meydana gelmediğini söylemesini engellemekti. Ayrıca özerk yönetimin emrindeki polislerin son zamanlarda gerçekleştirdikleri bütün baskınlarda Kemâl Kehil'i sormaları özerk yönetimin de işin içinde olduğunun açık göstergesiydi.

Bu olayla birlikte Filistin halkı Arafat yönetiminin de İsrail'leştiğini, İsrail'den hiçbir farkı kalmadığını iyice anladı. Dolayısıyla bu yönetime hiçbir güveni kalmadı.

Şeyh Rıdvan mahallesinde meydana gelen patlamadan tam bir hafta sonra 9 Nisan Pazar günü HAMAS'ın İzzettin Kassam birlikleri ve İslâmi Cihad hareketi tarafından söz konusu operasyonun intikamı için iki istişhadi eylem gerçekleştirildi. İzzettin Kassam birliklerinin eş-Şâti mülteci kampında oturan mücahidlerinden Imad Ebu Emune'nin Netzarim yahudi yerleşim merkezi yakınında gerçekleştirdiği istişhadi eylemde 1 yahudi yerleşimci öldü 5 yerleşimci de yaralandı. İslâm Cihad hareketi mücâhidlerinden Halid el-Hatib'in Kefar Darom yahudi yerleşim merkezi yakınlarında gerçekleştirdiği istişhadi eylemde ise yahudi askerlerden ve yerleşimcilerden 5 kişi öldü 40 kişi de yaralandı.

İsrail istihbarat elemanlarının birkaç yaşındaki çocuğun eline bomba paketi vererek gerçekleştirdiği çirkef operasyonun üstünü örtmeye çalışan medya bu operasyonun intikamı için ve gerek İsrail yönetimini gerekse onun güdümündeki özerk yönetimi hain pusular kurarak, insanlıkdışı tuzaklar hazırlayarak çirkin saldırılar düzenlemekten vazgeçirmek amacıyla gerçekleştirilen eylemleri terör eylemleri olarak verdi. Oysa olay gerçek yönüyle irdelendiğinde Filistin halkının kendi topraklarında sürdürdükleri bağımsızlık mücadelesiyle Bosna - Hersek Müslümanlarının veya Çeçenistan Müslümanlarının sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesi arasında hiçbir fark yoktur. İsrail'in Filistin toprakları üzerindeki işgalinin uzaması onu bu topraklar üzerinde hak sahibi kılmaz. Fikret Abdiç'ten farkı olmayan birilerinin kalkıp işgalcilerle işbirliği içine girerek anlaşma imzalamaları da Filistin halkının bağımsızlık mücadelesini gayri meşru kılmaz. Ayrıca eylemlerde askerlerle birlikte hayatlarını kaybeden yahudi yerleşimcilerin sivil olarak görülmemesi gerekir. Çünkü özellikle 1967 Haziran savaşında işgal edilmiş olan Gazze ve Batı Yaka'daki yahudi yerleşim merkezlerinde oturanların hepsi silahlıdır. Bu yerleşimciler zaman zaman Filistinlilere karşı silahlı eylemler ve saldırılar da düzenlemektedirler. Dolayısıyla onların askerlerden hiçbir farkları yoktur.