Amerika İsrail'in Hamisi

ABD başkanı Clinton'un, İsrail dışişleri bakanı Şimon Perez'in de katıldığı Dünya Yahudi Kongresi'nin yemeğinde İran'a ekonomik ambargo uygulama kararı aldığını açıklaması birçokları tarafından bir seçim operasyonu olarak değerlendirildi. Yahudiler, sayıca en kalabalık oldukları Amerika'da bile genel nüfusa oranları bu ülkedeki Müslümanların oranını bulmazken (*) nasıl oluyor da başkan Clinton'a böyle ciddi ve tehlikeli bir seçim operasyonu yaptırabiliyorlar? Yahudilerin bu konudaki avantajları ekonomik güçlerinden, iyi teşkilatlanmış olmalarından, lobi faaliyetlerinden, insanları parayla satın alabilmelerinden, ülke yönetimiyle karşılıklı menfaat ilişkilerinden ve hepsinden önemlisi de kendi emelleri için her şeyi meşru görmelerinden kaynaklanmaktadır. Ancak Clinton'ın İran'la ilgili son kararını sadece bir seçim operasyonu olarak görmemek gerekir.

ABD, İslâm dünyasında kurmak istediği ve "Yeni Ortadoğu Düzeni" adını verdiği siyasi yapılanmada İsrail'i bir "sigorta" olarak görüyor. İsrail rejimini aynı zamanda İslâm dünyasına yönelik çıkarlarının korunmasında sürekli kendisine hizmet edeceğini umduğu bir uzak karakol olarak değerlendiriyor. Bu yüzden liberal anlayışın "karşılıklı menfaatleşme" ilkesinden yola çıkarak belirttiğimiz beklentilerinin hatırına İsrail'i her türlü dış tehlikeden emin kılabilmenin gayretini sarf ediyor.

İran bugünkü şekliyle İsrail'i sürekli rahatsız etmekte ve İsrail bu ülkedeki siyasi yapıyı kendi geleceği açısından bir tehlike olarak görmektedir. Yani iki ülke arasında fiili bir çatışma olmasa da siyonistler İran'ın siyasi çizgisinden rahatsız olmakta ve bu yüzden uykuları kaçmaktadır. Dolayısıyla buradaki yönetimi zayıflatmak ve gerek kendilerinin gerekse ABD'nin çıkarlarına ters düşmeyecek bir yönetimi işbaşına getirmek istemektedirler. İsrail'in, şah döneminde Tahran büyükelçiliğini yapmış Uri Lubrani bir süre önce yaptığı bir açıklamada İran'daki rejimin yıkılmaya doğru gittiğini ileri sürmüştü. Bu açıklamanın üzerinden fazla zaman geçmeden bazı basın organlarında İran'da ekonomik sıkıntılardan dolayı insanların sokaklara döküldüğü ve yüze yakın insanın öldüğü haberleri yer aldı. Bu haberler Türkiye'deki, İsrail'e yakınlıklarıyla ve muhabbetleriyle tanınan bazı gazetelerde de yer aldı. Ancak çok geçmeden bu haberlerin asılsız olduğu ortaya çıktı. Bu gelişmelere paralel olarak İran'ın terörü desteklediği ve nükleer silah gücüne sahip olmak için birtakım anlaşmalar yaptığı iddiaları yoğunlaştırıldı. Bütün bu çabalar İsrail'in İran'daki yönetim şeklini değiştirme planlarının birer parçasıydı. Ancak kanaatimizce ABD ve İsrail boşa kürek çekmektedir. Çünkü yeterli halk desteğine sahip olan bir yönetimi dış baskılarla yıkmak kolay değildir. Sudan da uzun süreden beri ABD'nin uluslararası siyasi baskısına ve ekonomik ambargosuna maruz olduğu halde her geçen gün biraz daha güçlenerek yoluna devam ediyor.

Geçtiğimiz ay basına yansıyan haberlere göre ABD Merkezi İstihbarat Örgütü CIA, İran ve Irak'ı karıştırmak amacıyla, önümüzdeki mali yıl için Kongre'den 19 milyon dolar tahsisat istedi. Yeri gelmişken bu dolarların bir kısmının hedef ülkeler hakkında asparagas (asılsız) haberler üreten yayın organlarına ve yorumlarını bu tür haberlere dayandıran yazarlara verildiğini hatırlatalım. CIA'nın İran'ı ve Irak'ı karıştırmak için Kongre'den özel tahsisat istemesi karşısında şu soruyu sorma hakkımız doğuyor: "Acaba terörü İran mı destekliyor yoksa ABD mi? Bir ülkedeki istikrarı bozmak, o ülkenin siyasi yapısını sarsmak ve halkı arasında karışıklık çıkarmak terör değil de nedir?"

Arap dünyasının tanınmış yazarlarından ve Batı kulübüne yakınlığıyla bildiğimiz Adil Hüseyin, Mısır İşçi Partisi'nin sesi durumundaki eş-Şa'b gazetesinin 15 Ocak 1993 tarihli sayısında yayınlanan bir röportajında, ABD'nin Irak'a, Libya'ya, Sudan'a ve İran'a uyguladığı baskının İsrail'e ve Sırplara yardımının bir diğer şekli olduğu gerçeğini vurgulamıştı. İşte bu dolaylı yardım İsrail'in güvenliğiyle ilgili şüphe ve endişelerin artmasına paralel olarak artmaktadır.

Fakat şu da bir gerçek ki, İsrail, ABD'deki yahudi lobisi ve uluslararası Siyonizm Amerika'yı bir uçuruma sürüklüyor. Çünkü ABD İsrail'i güven içinde görebilmek için kendi halkını günden güne sıkıntıya sokuyor. İran'a uygulanan ambargodan birinci derecede Amerikan halkı etkilenecek. Başkan Clinton'ın yardımcılarından biri geçtiğimiz günlerde ABD'nin 1994 yılında İsrail'e yaptığı ayni ve nakdi yardımların toplamının yaklaşık 14 milyar doları bulduğunu bildirdi. Verilen bilgilere göre İsrail'e yapılan yardımlar ABD'nin tüm dış yardımlarının % 21.4'ünü oluşturuyor. Bu yardımlar da Amerikan halkını çeşitli ekonomik sıkıntılara sokuyor. Amerika'da gelir dağılımının son derece adaletsiz olduğu düşünülürse bu ekonomik problemlerin en çok nüfusun % 95'lik kısmını oluşturan orta ve alt tabakayı etkilediği anlaşılır. Kısacası İsrail ABD'ye çok pahalıya mal oluyor. Bu durum ise Amerikan toplumunda bazı sosyal çalkantılara yol açacak gibi görünüyor. (Amerika'yı bekleyen sosyal sıkıntılardan, bu ülkedeki yahudi teröründen ve diğer terör örgütlerinden, antisemitik kıpırdanmalardan, Amerikan yönetiminin terör konusunda uyguladığı çifte standarttan ve benzeri konulardan, Allah nasip ederse, bir başka yazıda söz etmeyi düşünüyorum.)

*) ABD'deki Müslümanların sayısı yaklaşık 5 milyonu bulmaktadır. Bu sayıyla ülke nüfusunun % 1.93'ünü oluşturmaktadırlar. Yahudilerin sayısı ise 4 milyon 650 bin civarındadır ve genel nüfusun % 1.78'ini oluşturmaktadırlar. Sayı bakımından Amerika'da yaşayan yahudiler işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan yahudilerin toplamından daha çoktur.