Filistin'de Yaşananlar ve Türkiye

9 Nisan 2002 Salı, Cuma dergisi

29 Mart 2002'de başlatılan vahşi operasyonda Ramallah'ta şehit edilenlerden biri
 
 
 
 
 

Siyonistlerin 29 Mart 2002 tarihinde başlattıkları vahşet biz bu yazıyı yazdığımızda halen ve üstelik artarak devam ediyordu. Bu yüzden bu haftaki yazımızı da bu konuya ayırma ihtiyacı duyduk. Çünkü zaten bütün dünyada gündemi birinci derecede bu konu meşgul etmektedir. Fakat bu haftaki yazımızda ağırlıklı olarak hadisenin Türkiye'ye yansımaları ve Türkiye'de Filistin davası için yapılabilecekler konusu üzerinde durmak istiyoruz.

Vahşet Siyonizmin Temel Çizgisidir

İsrail işgal devletinin son günlerde gerçekleştirdiği vahşi saldırılar ve katliamlar Türkiye'de değişik kesimlerin harekete geçmesine ve Şaron vahşetine tepki göstermelerine sebep oldu. Hatta düne kadar İsrail'le sıkı münasebetler içine girilmesini hararetle savunanların bile bu vahşet karşısında tepkisiz kalamadıklarını görüyoruz. Bunun tabii istisnaları da yok değil. Bütün bu vahşi saldırılara ve insanlık dramına rağmen yine de İsrail işgal devletinden yana tavır koyan, Filistinlilerin kendilerini savunma haklarını terör olarak niteleyen pas demirliler ve benzerleri de yok değil. O gibilere tepkisiz kalınmamalı. Ama şu an için üzerinde durmak istediğimiz bir başka husus var: Şunu kesin olarak bilelim ki siyonizmin ve onun teşkilatlı bir yapısı olan devletten ziyade bir ideolojinin devlet kimliğine bürünmüş örgüt kimliği taşıyan İsrail'in temel çizgisi vahşettir. Siyonizm vahşeti İsrail'le başlamamıştır. İsrail kurulmadan önce Filistin topraklarına göç ettirilen yahudiler arasında kurulmuş siyonist terör örgütleri de esas itibariyle vahşeti ana metot olarak kullanıyorlardı. Hatta bu konuda sınır tanımadıklarından ve çıkarları gereği her şeyi yapabildiklerinden kendilerini himaye eden, yahudilerin Filistin topraklarına yerleştirilmelerine her bakımdan yardımcı olan İngiliz işgalcilerin hedeflerine karşı da vahşi saldırılar gerçekleştirmekten çekinmemişlerdir. Kral Davud otelinin bombalanması ve çoğu yabancı 96 kişinin öldürülmesi buna bir örnektir. Bu bombalama işleminin gerekçesi ise bir siyonist terör örgüte ait gizli dosyaların ve saldırı planlarının işgalci İngiliz güvenlik görevlileri tarafından yakalanıp o otele götürülmüş olmasıydı. İşte siyonist teröristler bu dosyaları ve planları imha edebilmek için beraberinde 96 suçsuz insanı ve bir oteli de imha etmekten çekinmemişlerdir. Bu hadise onların haleti ruhiyelerini ve amaçları için neler yapabileceklerini açıklaması açısından oldukça önemli ibretler taşımaktadır. Siyonist terör örgütlerinin daha sonra "İsrail" adı verilen bir terör devletine dönüşmesinden sonra da değişen bir şey olmamıştır. Daha işin başlangıcında Hitler'in Almanya'da bazı yahudilere karşı kullanmış olduğu metotları Filistinlilere karşı kullanmaya başlamışlardır. Örneğin bazı Filistinlileri öldürüp kamyonetlerin karöserlerine atmış, sonra da sokak sokak dolaştırarak diğer Filistinlilere: "Eğer buraları terk etmezseniz, sizin de başınıza gelecek olan budur" şeklinde tehditlerde bulunmuşlardır. Naziler de öldürdükleri yahudileri bu şekilde kamyonetlerin arkasına atarak sokak sokak dolaştırıp aynı ilanları yapıyorlardı. Nazilerin bu tutumu o dönemde yahudilerin Filistin'e akın etmelerini sağladı ve Filistin'de devlet kurmaya yetecek yahudi nüfus potansiyeli bu şekilde oluştu. Bu yüzden birçok tarihçi (Roger Garuady en çok bilinenleri) aslında siyonistlerin Hitler'le işbirliği yaptıklarını, gerçekte iddia edilen katliamların yapılmadığını ancak zikrettiğimiz metotların kullanılması suretiyle Filistin'e yahudi göçünün hızlandırıldığını söylemektedir. Eğer Almanya'da Nazi fırtınası esmeseydi Filistin'de bir devlet kurmaya yetecek yahudi insan potansiyeli belki bugün bile oluşmuş olmayacaktı. Bu açıdan siyonist örgütlerin Hitler'le işbirliği yapmış olmaları kuvvetli bir ihtimaldir. Bu da onların belirlemiş oldukları emelleri için yerine göre kendi insanlarını bile hedef alabildiklerini, onların bile hunharca katledilmeleri, sürgün edilmeleri için şartları oluşturabildiklerini göstermektedir.

Dediğimiz gibi siyonist terör örgütlerinin İsrail adında bir terör devletine dönüşmesiyle birlikte vahşet ve zulüm daha katı bir şekilde üstelik devlet imkanlarının kullanılması suretiyle sürdürülmüştür. Tabii böyle bir devletin uluslararası emperyalizm tarafından sürekli himaye edilmesi onların işlerini her bakımdan kolaylaştırmıştır. Bu yüzden sadece 55 yılı bulan devlet tarihlerine altı büyük savaşı ve yüzlerce büyük katliamı sığdırabildiklerini görüyoruz. Münferit cinayetler, sürgünler, toprak gaspları, ev baskınları, insanların topluca tutuklanıp zindana atılması olayları vs. ise kesintisiz bir şekilde devam etmiştir.

Peki bütün bunların Türkiye ile ilgisi nedir? Bunları Türkiye'yle irtibatlı olarak şundan dolayı gündeme getiriyoruz: Siyonistler bugün vahşetin dozajını artırınca Türkiye'nin her tarafında İsrail aleyhtarı sesler yükselmeye başladı. Ama yakın zamana kadar birçokları İsrail'le sıkı münasebetler kurulmasını savunuyorlardı. Biz siyonizmin vahşi yüzünü yakından tanıdığımızdan onun teşkilatla yapısı niteliğindeki terör devletiyle yakın ilişkiler içine girilmesine de her zaman karşı çıktık. Ama birçokları "İsrail'in göz ardı edilemeyeceğini" söyledi. Bazıları ABD ziyaretleri esnasında yahudi lobilerini ziyaretlerinden övgüyle söz ettiler ve bu lobilerde kendilerinin İsrail'i tanıma gibi bir problemlerinin olmadığını ifade ettiklerini rahatça açıkladılar. Bütün bunları birilerini itham etmek, karşıma almak için söylemiyorum. Ama şunu belirtmek istiyorum ki, İsrail ve siyonizm dün ne idiyse bugün de odur. Yarın da o olacaktır. Bugün onun gerçek yüzü biraz daha net ve açık bir şekilde karşımızda görünmektedir. Hal böyle olduğu halde bugün hala İsrail vahşetine karşı açık tavır sergileme konusunda tereddütler yaşandığını görüyoruz. Bu sıcak günlerin geçmesinden sonra da "İsrail'i tanıma gibi bir problemi olmayan politikaya dönülmesi" kuvvetle muhtemeldir. Böyle yapılmasının siyonist saldırganların yarın bir gün gerçekleştirecekleri benzer bir katliama katkıda bulunmak, onu cesaretlendirmek anlamına geleceğini asla unutmamak gerekir.

Kısacası bugün yaşanan gerçekler siyonizmi ve İsrail'i tanıma konusunda gözlerimizi açmalı ve yarının politikasını belirlerken bugün yaşananlardan ibret almalıyız.

Tepkileri Artırmaya İhtiyaç Var

Siyonistlerin son sergiledikleri vahşet onları tanıma konusunda eksik kalanların biraz gözlerini açtı ve siyonist vahşete karşı tepkiler arttı. Fakat şunu özellikle hatırlatalım ki tepkilerin en önemli yanı pratik faydalarıdır. Yani sadece meydanlara dökülmek, seslerimizi yükseltmek değil. Bazıları buna binaen, tepkilerin pratik bir faydasının görülmediği zannına kapılarak tepkilere çok fazla destek vermiyor. Oysa tepkilerin pratik faydalarının olması desteklerin artmasına bağlıdır. Yani sen destek vereceksin ki tepkiler etkisini göstersin ve pratik faydaları ortaya çıksın. Bu tepkilerin iki faydası bulunmaktadır: Birinci olarak tepkiler ulusal yönetimlerin İsrail'le ilişkilerinde daha temkinli davranmalarını ve bu konuda halklarından yükselen sese kulak vermek zorunda kalmalarını sağlamaktadır. Örneğin Konya'da yapılacağı önceden açıklanmış olan ve İsrail'in de katılacağı bildirilen hava tatbikatının iptal edilmesi tepkilerin pratik bir sonucudur. Bu konuda tabii birtakım siyasi gerekçeler ileri sürülebilir. Ama asıl etkileyici sebep halktan yükselen sesler ve tepkilerdir. Fakat bakın tank ihalesi konusundaki ısrar devam ediyor. Demek ki tepkiler henüz hükümeti bu konuda müspet adım atmaya zorlayacak noktaya varamadı. Oysa bu ihale iptal edilecek olsa İsrail işgal devleti üzerinde bir yaptırım gücü mutlaka olacaktır. Çünkü bu ihaleyle İsrail, Aksa İntifadası sebebiyle dibe vuran ekonomisine 668 milyon dolarlık bir kaynak sağlamıştır. Bu kaynağın kesilmesi İsrail işgal devletini sergilediği vahşeti hafifletmeye ve geri adım atmaya mutlaka zorlayacaktır. Çünkü siyonistlerin en çok değer verdikleri şey paradır ve bugün dünya üzerindeki saltanatlarını da binlerce yıldır paraya önem verme konusunda edindikleri tecrübeye borçludurlar. Bugün insanlığın önemli bir kesimi, özellikle de yönetimler paranın kulu ve mahkumu haline getirilince onlar da uluslararası iktisadi kuruluşlar üzerindeki güçlerini değerlendirerek ve özellikle de bu konuda ABD'yi kendilerine mahkum ederek dünya saltanatı kurma yoluna gitmişlerdir.

Tepkilerin ikinci bir faydası da Filistin'de direnen insanlara moral vermesidir. Bunu ben şahsen de müşahede ettim. Çünkü Filistinliler kendilerinin direnişlerine manevi anlamda da olsa destek verildiğini ve siyonist vahşete tepki gösterildiğini öğrenince moral buluyorlar. Moral ise bir konuda kararlılık ve direncin en önemli unsurlarından biridir. Moral güç korunursa direniş ve azim de korunur. Moral güç kaybedilirse azim de kaybedilir. İsrail işgal devletinin Güney Lübnan'daki yenilgisinin en önemli sebebi moral gücünün kaybedilmesiydi.

Tepkilerin daha başka pratik faydaları da var. Bu açıdan tepkilerin mutlaka sürdürülmesi ve hatta artırılması gerekmektedir. Ayrıca tepkiler sadece sıcak günlere mahsus da olmamalı. Siyonizmin vahşi yüzü değişmeyeceğinden, Allah'ın izniyle Filistin halkının bağımsızlık mücadelesi de süreceğinden siyonizme tepkinin Filistin direnişine desteğin gelecekte de devam etmesi gerekir. Tabii ki her zaman aynı yoğunlukta olması mümkün değildir. Ama bu konunun her zaman gündemimizde olması, vahşet karşısındaki açık ve net tavrımızın değişmemesi gerekir.

"Ben Bir Kişiyim" Demeyin

Birçokları: "Ben bir ferdim, benimle ne artar, ne azalır?" gibi yanlış bir kanaate kapılarak pasif kalmayı tercih etmektedir. Oysa kitleler fertlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Herkes: "Benimle ne değişir?" diye düşünürse asla bir güç ortaya çıkmaz. Herkes: "Ben bir binayı oluşturan tuğlalardan biriyim, nasıl bir binanın bir tuğlası eksik olduğunda o binada çatlak meydana gelirse ben eksik olduğumda da kitlesel dayanışmada çatlak meydana gelecektir" diye düşünmek zorundadır. Kimse kendini küçümsememelidir.

Ekonomik Boykota Destek

Siyonizmin en önemli gücünün ekonomik güç olduğunu yukarıda zikretmiştik. Bugün sergilediği vahşeti işte bu gücüne dayandırmaktadır. O halde onun bu gücünü zayıflatmak için herkes bir şeyler yapabilmelidir. Bu amaçla dünyanın değişik ülkelerinde "İsrail'i Boykot" başlığı altında, İsrail'e destek veren ekonomik kurumları boykot amaçlı çağrılar yapılmaktadır. Bu sıralarda olayların sıcaklığı sebebiyle bu yöndeki çağrılara ilgi var. Fakat insanlar neleri boykot edeceklerini tam bilmiyorlar. Bu amaçla "İsrail'i Boykot" başlığı altında çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmaların sonuçları Internet'te de yayınlanıyor. Bizim Web sayfamızda da bu çalışmalardan bazılarının sonuçları mevcuttur (Bkz. www.vahdet.info.tr). Bu boykot çağrısının dalga dalga yayılması ve İsrail işgal devletine destek veren küresel iktisadi kuruluşların zorlanması gerekir. Böylece ya bu kuruluşlar İsrail işgal devletine ekonomik destek vermekten vazgeçmeye zorlanır ya da ekonomik güçlerinin zayıflatılması suretiyle siyonist vahşetin ekonomik kaynakları da zayıflatılmış olur.

Yardım Köprüsü Kurulmalı

Birçokları Filistin'deki mağdur ve mazlum insanlara yardım için bir kapı arıyor. Ama maalesef resmi engellerden dolayı bir şey yapılamıyor. Bu konuda kitlesel bir ittifak oluşturulması ve birtakım hayır kuruluşlarının bir ortak platform oluşturması suretiyle belki resmi engellerin aşılması mümkün olacaktır. Çünkü siyonist vahşetin şehit ettiği insanların geride bıraktığı yüzlerce dul kadın ve yetim çocuk mü'min kardeşlerinin emanetidirler. Evleri yıkılan yüzlerce ailenin evlerinin yeniden inşa edilmesi gerekir. Yaralıların yaralarının sarılması için tıbbi yardım ve desteğin sağlanması gerekir. Müslümanların yardımları onların kutsal Filistin topraklarındaki varlık mücadelelerine de güç katacaktır.

Sonuç

Sonuç olarak şunu ifade edelim ki Filistin konusundaki tavırlarımızın sözde kalmaması mutlaka pratiğe yansıması, oradaki insanlar açısından fayda verecek birtakım sonuçlar ortaya çıkarması gerekir.