Siyonizmin Günâh Dosyası

İsrail siyonist terör örgütlerinin kurmuş olduğu bir devlettir ve bu devletin şimdiye kadar işbaşına gelmiş olan yöneticilerinin çoğu bu örgütlerden yetişmişlerdir.
Irgun adlı yahudi terör örgütüne mensup militanların Kral Davud Oteli'ni bombalamalarından sonraki manzara
Haganah adlı yahudi terör örgütüne bağlı teröristler. İsrail'i işte bu teröristler kurdu ve yönetti.
Beyrut kasabı lakabı ile ünlü olan Ariel Sharon
Sabra ve Şatilla katliamından geriye kalan görüntülerden biri
Sabra ve Şatilla katliamından geriye kalan görüntülerden biri
Kudüs katliamında yaralanan bir yaşlı Filistinlinin taşınması. 8 Ekim 1990 Pazartesi günü öğleden önce saat 11.00 sıralarında "Süleyman Mabedi'nin Koruyucuları" adlı gruba mensup yahudiler ellerinde kutsal kitaplar ve bina edilmesini istedikleri Süleyman Mabedi'nin temel taşı olmak üzere sembolik bir taş taşıyarak ve Tevrat'tan bazı bölümler okuyarak Mescidi Aksa'ya yaklaşmaya başladılar. Müslümanlar yahudileri Mescidi Aksa'ya yaklaştırmak istemediler. Bu arada yahudilerin amaçlarını gerçekleştirmek için ısrarda bulunmaları ve dolayısıyla Müslümanlarla yahudiler arasında tartışma çıkması üzerine önceden Mescidi Aksa çevresine mevzilenmiş olan yahudi askerleri ve polisleri Müslümanların üzerine gaz bombaları atmaya ve silahlarla ateş etmeğe başladılar. Olaylara şahit olanların ifadelerine göre Müslümanların üzerine sadece askerler değil sabahın erken saatlerinde Mescidi Aksa çevresine toplanmış olan sivil yahudiler de ateş ettiler. Ayrıca gerek askerler ve gerekse sivil yahudiler Mescidi Aksa çevresindeki ara sokakları önceden tutmuşlardı.
Kudüs katliamında yaralananların taşınması. Bu katliamda Yahudi askerler Müslümanlara vahşice saldırılarda bulunmakla kalmadı, yaralıların acil müdahale yapılmasına, yaralıları hastanelere nakletmek için gelen ambülansların olay yerine girmelerine de engel oldular.
el-Halil katliamında şehit edilenlerin taşınması. 25 Şubat 1994 Cuma günü Filistin'de siyonist yahudiler korkunç bir katliam gerçekleştirdiler. Müslümanların sabah namazını kılmakta oldukları bir sırada siyonist yahudilerin Halil İbrahim Camisi'ne düzenledikleri saldırıda 50'den fazla Müslüman şehid edildi, 300'e yakın Müslüman da yaralandı. Yaralananların bazıları daha sonra hastaneye kaldırılırken veya hastanede can verdi.
el-Halil katliamında oğlu şehit edilen bir baba. Yahudi askerler Müslümanlara vahşice saldırılarda bulunmakla kalmadılar. Yaralı Müslümanlara acil müdahale yapılmasına, yaralıları hastanelere nakletmek için gelen ambülansların olay yerine girmelerine de engel oldular. Olayları yaşayanlar, Müslümanlardan bazılarının acil tıbbi müdahale yapılmadığından öldüğünü bildirdiler.
Mescidi Aksa'nın altına kazılan tünel. Müslümanların bu tünele tepki göstermeleri üzerine işgal güçleri saldırı düzenledi ve katliam gerçekleştirdi. Bu tünel Mescidi Aksa'nın altında bir oyuk oluşturarak bu mukaddes mabedin kendiliğinden yıkılmasına yol açmak, yahut fanatik yahudilerin tünele bomba yerleştirmelerine fırsat vererek mescidi alttan yıkmaktır.
Bu fotoğraf siyonist vahşeti bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. BM Filistin topraklarının bölünmesine dair karar aldığında yahudilerin eğitim görmüş silahlı yetmiş beş bin militanı bulunuyordu. Bu militanlar tarafından kurulan işgal devleti sonra da sürekli terörle ayakta kalmıştır.

Siyonizmin günâh dosyası oldukça kabarıktır. Biz bir fikir vermesi için bazı örnekler sunacağız.

İsrail siyonist terör örgütlerinin kurmuş olduğu bir devlettir ve bu devletin şimdiye kadar işbaşına gelmiş olan yöneticilerinin çoğu bu örgütlerden yetişmişlerdir. İngilizlerin Filistin topraklarını işgal etmelerinin (1918) hemen ardından bu topraklara akın etmeye başlayan siyonist yahudiler ilk terör örgütlerini de 1920 yılında kurmuşlardır. Bu terör örgütünün adı Hagana'ydı. Bunun ardından diğer yahudi terör örgütleri de kuruldu. Bunların en ünlüleri Irgun ve Lahome Herut adlı örgütlerdi. Bu örgütler hem Filistin'de yaşayan Müslümanlara karşı, hem de kendilerine Filistin'in kapılarını açan İngiliz işgal kuvvetlerine karşı terör eylemleri düzenliyorlardı. Bu örgütler tarafından gerçekleştirilen terör eylemlerinde çok sayıda insan öldürülmüştür.

Lahome Herut adlı terör örgütü Abraham Stern adlı yahudi tarafından kurulmuştur. Bu örgütün mensupları haşhaş kullanırlardı ve ferdi terör eylemlerinde çok iyi yetiştirilmişlerdi. Bunlar eylemlerini daha çok işgalci İngilizlere yöneltiyorlardı. Başlangıçta İngilizlerle işbirliği içinde olan Hagana ve Irgun terör örgütleri II. Dünya Savaşı'ndan sonra İngilizleri Filistin'den çıkmaya zorlamak ve kendilerinin siyonist devletlerini kurabilmeleri için şartları hazırlamak amacıyla İngilizlere karşı Lahome Harut terör örgütüyle işbirliği içine girdiler.

Yukarıda adı geçen ve daha başka siyonist terör örgütlerinin gerçekleştirdiği eylemlerden bazıları şunlardır:

Kral Davud Oteli'nin Havaya Uçurulması

Bu eylem Irgun terör örgütünün militanları tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu olayda 96 kişi öldü, 45 kişi de yaralandı. Ölenlerin 17'si de yahudiydi. Irgun militanları bu oteli örgütlerine ait bazı eylem planlarının bu otele götürülmesi dolayısıyla vesikaları yok etmek amacıyla havaya uçurmuşlardı.

Deir Yasin Katliamı

9 Nisan 1948 tarihinde yine Irgun terör örgütüne bağlı militanlar sabaha doğru Kudüs yakınlarındaki Deir Yasin köyüne baskın düzenlediler. Bu baskında yaralı olarak kurtulabilen birkaç kişi dışında bütün köy halkı öldürüldü. Öldürülenlerin çoğu kadın ve çocuktu. Yahudi teröristler hamile bir kadının karnını yararak karnındaki çocuğu da öldürmüşlerdi. Teröre şahit olanların anlattıklarına göre yahudi teröristler bu baskında kadınların kulaklarını kesiyor, kulaklarındaki küpeleri alıyor sonra öldürüyorlardı.

Deir Yasin katliamının gerçekleştirildiği sırada Irgun terör örgütünün lideri olan Menahem Begin olayla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: "Bu önemli bir stratejik eylemdi. Bu eylemi gerçekleştirme şerefi sadece Irgun örgütüne ait değildir. Bu eylem Şatiron'un ve Balamah örgütündeki topçu birliğin katkılarıyla gerçekleştirilmiştir."

Kibya Katliamı

12 Ekim 1958 gecesi Ariel Sharon komutasındaki "Birlik 101" adını taşıyan 500 kişilik yahudi komando birliği Batı Yaka'da bulunan Kibya adlı Filistin köyüne baskın düzenleyerek 67 kişiyi öldürdü. 75 kişiyi de yaraladı. Baskında 45 ev de enkaz haline getirildi. Yahudi teröristler aynı gece iki Filistin köyünü de ateşe verdiler.

Teröristlerin Yönettiği Bir Devlet: İsrail

BM Filistin topraklarının bölünmesine dair karar aldığında yahudilerin eğitim görmüş silahlı yetmiş beş bin militanı bulunuyordu. Bu silahlı militanların mevcut yahudi terör örgütlerine göre dağılımı şöyleydi: Hagana: 60 bin, Balamah: 5 bin, Irgun: 5 bin, Şatiron: Bin. Diğer dört bin terörist de diğer terör örgütlerine mensuptu. (14) İşte İsrail bu terörist militanlar tarafından kurulmuş ve yöneticileri de onların arasından çıkmıştır.

Adı geçen terör örgütleri siyonist İsrail'in kurulmasından önce birbirinden ayrı gruplar halinde hareket etmelerine ve zaman zaman birbirlerine karşı tavır alıyormuş gibi görünmelerine rağmen İsrail'in kuruluşu aşamasında tam bir işbirliği içine girdiler. Kuruluşun gerçekleşmesinden sonra da tamamen birleştiler. Bu durum onların başlangıçtaki ayrılığının bir taktik olduğunu, bazı çevreleri yanıltmak, birinin işlediği eylemden diğerinin sorumlu tutulmamasına fırsat vermemek ve buna benzer sebepler dolayısıyla böyle hareket ettiklerini ortaya çıkardı.

İsrail'in ilk başbakanı Ben Gurion 1945 yılında yahudi terör örgütleri arasında ortak koordinasyon kurulmasını sağlayan kişidir. Bu ortak koordinasyonun kurulmasından sonra Ben Gurion 1 Ekim 1945'de bütün yahudi terör örgütlerine hareket emri verdi ve bu emir doğrultusunda çeşitli eylemler gerçekleştirdi. Daha sonra Ben Gurion hakkında İngiliz manda yönetimi tarafından tutuklama kararı çıkarıldı ama Ben Gurion Filistin'den kaçmış olduğundan tutuklanamadı.

Camp David anlaşmasının imzalandığı sırada İsrail başbakanı olan ve İsrail tarafından bu anlaşmaya imza koyan Menahem Begin 1943'ten itibaren Irgun terör örgütünün liderliğini yapmıştır. Deir Yasin katliamı ve Kral Davud Oteli'nin havaya uçurulması eylemleri onun militanları tarafından gerçekleştirildi. Irgun terör örgütü bunların dışında da pek çok terör eylemi gerçekleştirmiştir. Aynı Menahem Begin 1978 yılında Mısır devlet başkanı Enver Sâdât'la birlikte Nobel barış ödülüne lâyık görüldü.

İsrail'in Menahem Begin'den önceki başbakanı bayan Golda Meir 16 yaşından itibaren siyonist örgütler içinde faaliyet göstermiş biridir. Ben Gurion'un terör örgütlerinde faaliyette bulundu. Filistin'de İsrail'in kuruluşundan önce oluşturulan Yahudi Konseyi'nin ileri gelenlerindendi.

Beyrut kasabı lakabı ile ünlü olan İsrail'in eski savunma bakanı, daha sonra da iskân bakanlığı yapan Ariel Sharon, Kibya katliamı ile Sabra ve Şatilla katliamının sorumlusudur. 1982'de Lübnan'ı işgal eden İsrail kuvvetlerinin başında Ariel Sharon bulunuyordu. Aşağıda sözünü edeceğimiz Sabra ve Şatilla katliamları onun gözetiminde gerçekleştirildi. Ariel Sharon, Filistinlilere çok ağır baskı yapılmasından yana olan Şahinler Grubu'nun da başını çekmektedir.

Bir ara Kudüs belediye başkanlığı yapmış olan Teddy Kollek, İsrail'in kuruluşundan önce pek çok kanlı terör eyleminin sorumlusu olan Hagana örgütünün ileri gelen elemanlarındandı.

İsrail'in Şimon Peres'ten önceki başbakanı ve kendisi de yahudi terörünün kurbanı olan İzak Rabin 18 yaşında Gizli Palmach Ordusu'na katıldı. 1948 Savaşı'nda Kudüs çevresindeki önemli çatışmaların komutanlığını yaptı. 1964 yılında İsrail'in genelkurmay başkanı oldu. 1967 Savaşı'nda da genelkurmay başkanlığı görevi Rabin'deydi.

Bunlar birkaç örnek. Hepsi bu kadar değil elbette. İsrail üst kademe yöneticilerinin büyük çoğunluğunun hatta tamamının terör örgütlerinden yetişme olduklarını söylersek yanlış olmaz.

Teröristlerin yönettiği bir ülkeden ancak terör beklenir. İsrail'in komşularına yönelik terör faaliyetlerinden ve çıkardığı savaşlardan yukarıda kısaca söz ettik. Burada ayrıca siyonistlerin devletlerini kurduktan sonra resmi olarak gerçekleştirdikleri terör eylemlerinin ve toplu katliamların bazılarından söz etmek istiyoruz.

Kefer Kâsım Köyü Katliamı

İsrail, Fransa ve İngiltere'nin işbirliği yaparak Mısır'a ortak saldırıda bulunmalarıyla başlayan 1956 Süveyş Savaşı'nın hemen başlangıcında 28 Ekim 1956 akşamı siyonist askerler Sina'daki Kefer Kâsım köyünde büyük bir katliam gerçekleştirdiler. Siyonist güçler bu işgalde günün belli bir saatinden sonra dışarı çıkmayı yasaklayan bir karar çıkarmışlardı. 28 Ekim akşamı bir siyonist asker komutanı olan subaya, sabah tarlalarına gidip akşam dönen ve söz konusu karardan haberleri olmayan köylüler hakkında ne yapacaklarını sordu. Subay: "Onların ruhlarına Tanrı rahmet eylesin" cevabını verdi. Bu söz: "Onların hepsini öldürün" anlamına geliyordu. Nitekim Kefer Kâsım köylüleri akşam, hiçbir şeyden habersiz tarlalarından döndüklerinde siyonist askerlerin saldırılarına uğradılar. Saldırıya uğrayan köylülerin tümü bu saldırıda öldürüldü. Soruşturma dosyalarında katliamı gerçekleştiren askerlerin komutanının, kimseye acımamaları, kimseyi tutuklamamaları ve yaralı bırakmamaları (yani yaralananları da öldürmeleri) emrini verdiği ifade edilmektedir.

Sabra ve Şatilla Katliamı

Sabra ve Şatilla katliamı siyonist İsrail askerlerinin 1982 yılında Lübnan'ı işgal ettikleri tarihte gerçekleştirilmiştir. Katliam, İsrail kuvvetlerinin başkomutanı Ariel Sharon'un gözetimi ve koruması altında Lübnanlı hıristiyan falanjist milisler tarafından gerçekleştirildi. İşgalci siyonist askerler 16 Eylül 1982 tarihinde Filistinli mültecilerin kaldığı Sabra ve Şatilla kamplarını buralarda ikamet edenlerin herhangi bir yere kaçmalarını önleyecek şekilde kuşatmaya aldılar. Arkasından Lübnanlı hıristiyan Falanjist milisler siyonist askerlerin gözetimi altında kamplara girerek büyük bir katliam gerçekleştirdiler. Lübnan hükümetinin açıklamasına göre bu katliamda toplam 991 kişi öldürüldü. Bunlardan sadece 328 kişinin kimliği tespit edilebildi.

Katliam sonrasında hazırlanan raporlarda ifade edildiğine göre 16 Eylül akşamı katliamı gerçekleştiren falanjist milislerden biri söz konusu kampları kuşatma altında tutan siyonist güçlerin subaylarından biriyle irtibat kurarak, yanında 45 kişinin olduğunu bunlar hakkında ne yapacağını sordu. Siyonist subay: "Tanrının istediğini yap" cevabını verdi. Raporda bildirildiğine göre falanjist milis aynı soruyu ikinci kez sorduğunda siyonist subay: "Onlar hakkında ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyorsun. Bir daha bu hususu bana sorma" cevabını verdi. (15) Bu cevap siyonist askerlerin falanjist milislerle önceden anlaştıklarını, falanjist milislere gerekli talimatı verdiklerini ve sadece dünya kamuoyu önünde kendilerini temize çıkarmak için bir gerekçelerinin olması amacıyla bu katliamı kendi elleriyle gerçekleştirmekten kaçındıklarını bütün açıklığıyla göstermektedir.

Sabra ve Şâtilla katliamları yukarıda sözünü ettiğimiz Kibya katliamının da sorumlusu olan Ariel Sharon'un gözetiminde gerçekleştirilmiştir. Bu da gösteriyor ki, siyonist liderlerin geçmişteki terörist sıfatları ve saldırgan tabiatları pek çok dünya ülkesi tarafından tanınan bir devletin değişik kurumlarında görev almalarıyla değişmemiştir.

Kudüs Katliamı

Yahudiler Mescidi Aksa'nın daha önce Süleyman Mabedi'nin diğer adıyla Siyon Mabedi'nin bulunduğu yere inşa edildiği iddiasındadırlar. Bu yüzden Mescidi Aksa'yı yıkarak yerine Siyon Mabedi inşa etmeği amaçlarlar. Bu amaçlarını gizlememekte ve fırsat buldukça açığa vurmaktadırlar.

Siyonist devlet Siyon Mabedi'ni inşa etme yolunda ilk adımı atmak için Körfez krizi dolayısıyla Arap ülkelerinin birbirine düşürüldüğü, bütün dünya kamuoyunun Körfez'de bir savaş beklentisi içinde olduğu ve dolayısıyla bütün dikkatlerin o yöne çevrildiği bir dönemi değerlendirmek istedi. Bu amaçla bazı yahudi gruplarını kışkırttı. Bu kışkırtmalar da ilk semeresini Kudüs katliamıyla verdi.

8 Ekim 1990 Pazartesi günü sabah saatlerinde kendilerine: "Süleyman Mabedi'nin Koruyucuları" adını veren yahudi cemaatine mensup bir kişi İsrail radyosu vasıtasıyla yaptığı açıklamada artık Mescidi Aksa'ya el konulması, bu mescidin yıkılması ve yerine Süleyman Mabedi'nin inşa edilmesi zamanının geldiğini ileri sürdü. Müslümanlar bu sözlerin arkasında bir hesabın yattığını anlayarak Mescidi Aksa'ya yönelik herhangi bir eylemi önleyebilmek için o gün bu mescide toplandılar.

Aynı gün öğleden önce saat 11.00 sıralarında adı geçen: "Süleyman Mabedi'nin Koruyucuları" adlı gruba mensup yahudiler ellerinde kutsal kitaplar ve bina edilmesini istedikleri Süleyman Mabedi'nin temel taşı olmak üzere sembolik bir taş taşıyarak ve Tevrat'tan bazı bölümler okuyarak Mescidi Aksa'ya yaklaşmaya başladılar. Müslümanlar yahudileri Mescidi Aksa'ya yaklaştırmak istemediler. Bu arada yahudilerin amaçlarını gerçekleştirmek için ısrarda bulunmaları ve dolayısıyla Müslümanlarla yahudiler arasında tartışma çıkması üzerine önceden Mescidi Aksa çevresine mevzilenmiş olan yahudi askerleri ve polisleri Müslümanların üzerine gaz bombaları atmaya ve silahlarla ateş etmeğe başladılar. Olaylara şahit olanların ifadelerine göre Müslümanların üzerine sadece askerler değil sabahın erken saatlerinde Mescidi Aksa çevresine toplanmış olan sivil yahudiler de ateş ettiler. Ayrıca gerek askerler ve gerekse sivil yahudiler Mescidi Aksa çevresindeki ara sokakları önceden tutmuşlardı.

Yahudi askerler Müslümanlara vahşice saldırılarda bulunmakla kalmadılar. Yaralı Müslümanlara acil müdahale yapılmasına, yaralıları hastanelere nakletmek için gelen ambülansların olay yerine girmelerine de engel oldular. Olayları yaşayanlar, Müslümanlardan bazılarının acil tıbbi müdahale yapılmadığından öldüğünü bildirdiler. İşte böyle bir vahşetin sonucu 30 Müslümanın şehid edilmesi, bir çoğu ağır olmak üzere 800 Müslümanın yaralanması oldu. Siyonist yönetim bu kadarla da kalmayıp zulme uğrayan yüzlerce Müslümanı tutukladı ve zincirlere vurarak bütün insanlık adına utanç verici bir görüntüyle tutuklu kamplarına götürdü.

BM teşkilatı bu katliamı sadece bir kınama kararıyla geçiştirdi. Kınama da İsrail'e veya İsrail polis teşkilatına değil sadece katliamı gerçekleştiren polislere yönelikti. Olayların incelenmesi için Kudüs'e bir heyet gönderilmesi isteği İsrail tarafından Kudüs'ün kendi başkenti olduğu dolayısıyla böyle bir şeye izin verilmesinin mümkün olamayacağı gerekçesiyle reddedildi. Ama BM bu konuda hiçbir baskı uygulamasına başvurmadı ve olaylar örtbas edildi.

Hz. İbrahim Camisi Katliamı

25 Şubat 1994 Cuma günü Filistin'de siyonist yahudiler korkunç bir katliam gerçekleştirdiler. Müslümanların sabah namazını kılmakta oldukları bir sırada siyonist yahudilerin Halil İbrahim Camisi'ne düzenledikleri saldırıda 50'den fazla Müslüman şehid edildi, 300'e yakın Müslüman da yaralandı. Yaralananların bazıları daha sonra hastaneye kaldırılırken veya hastanede can verdi.

Katliam el-Halil yakınlarında bulunan Kirbât Erba' yahudi yerleşim merkezinde oturan bir yahudi tarafından gerçekleştirildi. Söz konusu yerleşim merkezi çok sayıda ırkçı ve Müslümanlara karşı kin dolu siyonist yahudinin oturduğu bir yerleşim merkezidir. Katliamı gerçekleştiren yahudinin siyonist İsrail ordusunda yedek subay olduğu ve: "Kahane Yaşıyor" adlı siyonist terör örgütüne mensup olduğu bildirildi. Siyonist İsrail kaynakları saldırganın askeri kıyafetiyle saldırıyı gerçekleştirdiğini açıklandı.

Saldırgan, Müslümanların sabah namazını kılmakta oldukları bir sırada gizlice camiye girerek bir sütunun arkasına saklanmış ve cemaatin rükuya gitmesiyle birlikte makineli tüfekle namaz kılanları kurşun yağmuruna tuttu.

Olaya şahit olanların anlattıklarına göre saldırgan katliamı tek başına gerçekleştirmemiştir. O sadece tetiğe basmakla meşgul oluyordu. Şarjörünün bitmesi halinde arkasındaki diğer siyonistler seri bir şekilde şarjör değiştiriyorlardı.

Verilen bilgilere göre çok sayıda siyonist askeri katliamın gerçekleşmesinden bir gün önce akşam saatlerinde el-Halil bölgesine sevk edildi. Bu durum katliamın siyonist rejimin gözetiminde ve planlı bir şekilde gerçekleştirildiğini açıkça gösteriyordu.

Olaydan sonra siyonist askerler katliamın gerçekleştiği Halil İbrahim camisini kuşatma altına aldılar ve gazetecilerin olay yerine yaklaşmalarına engel oldular. Saldırıyı protesto için cami etrafına toplanan Müslümanların üzerlerine siyonist askerlerin ateş etmesi üzerine de çok sayıda insan öldürüldü.

Muhtemel protesto eylemlerine karşı el-Halil, Batı Yaka ve Gazze bölgelerinin her tarafına siyonist askerler yerleştirildiler ve askerlere en ufak bir protesto eylemi karşısında kuvvet kullanmaları ve ateş etmeleri emri verildi.

Kana Katliamı

Bilindiği üzere eski İsrail başbakanı İsrail seçimlerinde fanatik siyonistlerin oylarını kazanmak için seçimler öncesinde Lübnan'a yönelik olarak gerçekleştirdiği saldırıda büyük bir katliam gerçekleştirdi. Saldırıda Kana mülteci kampının havadan bombalanması sonucu çoğu çocuk ve kadın yüzden fazla insan hayatını kaybetti. O katliamda kafaları kopan çocukların oluşturduğu acı manzaralar zihinlerden silinmiş değildir. BM inceleme heyeti Kana katliamının hatayla değil kasten gerçekleştirildiğini açıkladı.

Son Tünel Olayı ve Kudüs Katliamı

Likud Partisi lideri Netanyahu iktidara gelmesinden sonra bu mukaddes mabedi yıkma amacına yönelik çalışmalarını açıktan yürütmeye başladı. Ancak doğrudan bu mescidi yıkma amacı taşıdığını söyleyerek değil daha başka kılıflar uydurarak. Bu çerçevede geçtiğimiz Eylül ayında Mescidi Aksa ile Hz. Ömer Camisi'nin içinde bulunduğu haremi şerif bölgesinin altından geçen tünelin açılışını yaptı. İşgal yönetiminin iddiasına göre tünel ulaşım amacıyla kullanılacaktı. Oysa 600 bin nüfuslu Kudüs şehrinde yer altından ulaşım yolları açılması için ihtiyaç olmadığı ortadadır. Üstelik nüfus ve trafik yoğunluğunun daha fazla olduğu Batı Kudüs'te yer altından ulaşım yolları açılmasına ihtiyaç duyulmazken haremi şerif altından böyle bir tünel kazılmasına sadece ulaşım amacıyla ihtiyaç duyulduğu iddiası hiç de inandırıcı değildir. Olayın çelişki oluşturan bir diğer yanı ise kazıların önce arkeolojik araştırmalar amacıyla yapıldığı ileri sürülürken herhangi bir arkeolojik esere rastlanamayınca "ulaşım" kılıfına başvurulmasıdır.

İşin gerçeğinde bu tünel Mescidi Aksa'nın altında bir oyuk oluşturarak bu mukaddes mabedin kendiliğinden yıkılmasına yol açmak, yahut fanatik yahudilerin tünele bomba yerleştirmelerine fırsat vererek mescidi alttan yıkmaktır. Yukarıda sözünü ettiğimiz olaylarda fanatik yahudilerin girişimlerinin Müslümanların direnişleri ve mücadeleleri dolayısıyla başarısız kaldığını dile getirmiştik. İşte işgal rejiminin, bizzat bu mescidin içine girerek amaçlarını gerçekleştirme imkânı bulamayan fanatiklere, yer altından tünel kazarak bu imkânı sağlamak istemiş olması kuvvetli bir ihtimaldir.

Kudüs Müslümanları söz konusu tünelin ne amaç için kazıldığını çok iyi bildiklerinden Mescidi Aksa'ya yönelik siyonist emellerin önünü kesmek gayesiyle ayağa kalktılar. Siyonist işgal rejiminin tünel açma olayından sonra başlayan ve "Mescidi Aksa Direnişi" adını verebileceğimiz son başkaldırı hareketinde başı çeken yine İslâmi hareketti.

Müslümanlar mukaddes mekânlarını korumak için sokaklara dökülmekte haklıydılar. Ancak karşılarında hiçbir insani değere saygı duymayan, hiçbir kural tanımayan, ayakta kalabilmek için saldırganlık ve vahşetin her yoluna başvurmaktan çekinmeyen bir işgal saltanatı vardı. Bu yüzden Müslümanlar birbirleri ardından şehid edildiler veya yaralı olarak hastanelere kaldırıldılar.

Görgü tanıklarının verdiği bilgilere göre İsrail askerleri attıkları kurşunlarıyla Müslümanların özellikle kafalarını ve göğüslerini hedef alıyorlardı. Bu da siyonist işgalcilerin ayaklanmayı bastırmaktan çok Müslümanları topluca katletmek amacıyla silah kullandıklarını gösteriyordu.

İşgal yönetimi olayların sıcaklığının devam ettiği 27 Eylül Cuma günü de Cuma namazı esnasında Mescidi Aksa'yı 4000 askerle kuşatmaya aldı. Bu kuşatma esnasında, namaz kılan Müslümanların kafalarına kurşun sıkan siyonist askerler 12 Müslümanın şehid olmasına bir çoklarının da yaralanmasına sebep oldular. Cuma günü gerçekleştirilen saldırıda şehid edilenlerle birlikte Müslümanlardan ölenlerin sayısı yetmişi aşarken yaralananların sayısı da iki bine yaklaştı. Yaralananların bazıları da daha sonra hastanelerde hayatlarını kaybettiler.